" Bundan emin misin?"
Wang Yibo yüzünü çekingence soru soran eşine doğru çevirip hafifçe tebessüm etti. Güneşin parlak ışıkları Xiao Zhan'ın yüzüne vuruyor, kanatlarından parıldayarak geçip gözlerini aydınlatıyorlardı. Ona kısacık bir süre bakmak istemesine rağmen uzun bir süre gözlerini ondan alamadığında, genç adam bunu fark etmiş gibi kızararak olduğu yerde kıpırdanmıştı.
" Tabii ki eminim." Gardıroptaki birkaç parça kıyafeti kurcalayarak siyah bir tişörtte karar kıldığında eğildiği yerden doğrularak ona döndü. Xiao Zhan meraklı bakışlarla onu izliyor, parlak gözleri ara sıra Yibo'nun çıplak göğsüne kayıyordu. Yine aynı şey yaşandığında yanaklarını şişirerek yüzünü eğdi. Arsızca onu izlemektense halının desenlerini izlemek daha mantıklı gibi görünmüştü ona.
Wang Yibo elbette bunu fark ettiğinde gülerek yatakta oturmakta olan eşine doğru eğilip çenesini nazikçe kavrayarak ona bakmasını sağladı.
" Neden utanıyorsun ki? Beni kaç kere üstsüz gördün sonuçta."Xiao Zhan paniklediği için kanatlarını kıpırdatmaya başladığında yeniden kalp krizi geçirdiğini anladı... Son zamanlarda onun yüzünden bu olay başına çok fazla gelir olmuştu! Kendini kontrol edemiyordu, aniden oluyordu ve Yibo ona yaklaştığında panik bütün hücrelerini ele geçiriyordu. Onu öptüğünde, onu okşadığında, ona kendisini ne kadar sevdiğini söylediğinde... Her bir anında kalbi göğsünü tekmelemeye başlıyordu. Daha fazla kaçıramadığı gözlerini çenesini kavrayan genç adama doğru kaldırdığında aniden burnunun ucuna konan bir öpücükle yerinde sıçradı.
" Yibo, çok yaramazsın! Giysene üstünü!"
Wang Yibo kıkırdayarak tişörtü üstüne geçirdikten sonra yastıklarının altında duran silaha uzanacak gibi oldu... Bir an tereddüt etti fakat nereye gideceklerini düşündüğünde belki de önlem olarak alsa iyi olurdu. Liu Shen'in ne yapacağı hiç belli olmazdı sonuçta... Kendi planları olabilirdi ve hazırlıksız yakalanmak istemiyordu.
Yüzünde kararlı bir ifadeyle silahını belindeki kemere geçirirken Xiao Zhan'ın gözleri irileşmişti. Yibo'nun ne yapacağını kestiremediği için zaten korkuyordu, bir de yanına silah mı alacaktı? Elbette o da olayın iç yüzünü öğrenmek istiyordu... Ama sorgularken daha da kötü bir hale gelebilirdi!
" Öfkene hakim olacaksın değil mi?" diye sorduğunda, Wang Yibo aynı soruyu neredeyse onuncu defa duyduğu için gözlerini devirmişti. Ona güven vermek için elini tutup parmaklarıyla bileğini okşadı, dudaklarına hafif bir gülümseme yerleştirdi.
" Elbette meleğim."
🕊️
Dışarısı yine insanlarla dolup taşıyordu, şehrin her zamanki kalabalığıydı bu. Ayrıca bara ulaşabilmeleri için bu işlek caddelerden geçmeleri gerekiyordu. İnsanların bazıları ellerinde tuttukları atıştırmalıkları tüketiyor, bazıları sohbet ediyor, bazıları ise kulaklarına kulaklıkları yerleştirmiş, kendi dünyalarını dinliyorlardı.
Kendi dünyalarında kaybolan iki kişi daha vardı; el ele tutuşmuşlar, sokaklarda korkusuzca yürüyorlardı. Xiao Zhan'ın diğer elinde uzun zamandır yemediği için çok özlediği tanghulu'su duruyordu, Wang Yibo ise onu izliyor, gülümsüyor ve uzanıp meyveli toplardan birkaç tanesini çalıyordu. Eşinin kocaman tebessümünü izlerken, kalbinin göğsüne sığmadığını fark etti.
" Madem benimkinden yiyip duracaktın, o zaman neden sana da tanghulu almadık?" Xiao Zhan böyle söylemesine rağmen çubuğu ona uzatıp bir ısırık daha almasını ister gibi dudaklarına yasladı. Wang Yibo sırıtıp bir meyve topunu daha ağzına atarken yeteri kadar şeker yediğini düşünmüştü, onun şekere toleransı Xiao Zhan kadar kuvvetli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan ve Kanatlar [Yizhan]
Fanfiction" Bütün dünyaya karşı sadece onlar vardı, biri kanatlı, diğeri ucube iki adam." Deneyler yaptılar. Denekleri öldürdüler. Kendi amaçları için başkalarının hayatlarına el koydular. Üstün bir yaratık, bir ucube yaratma projelerinden sadece ikisi başarı...