25. Bölüm : Son

784 94 126
                                    

Gün ışığı sakin ve huzurluydu. Kış dünyayı geride bırakıyor gibiydi, yine de esintisi hissediliyordu. Her yerde kasvetin, korkunun ağırlığı vardı. Yıllar sonra yeniden burada bulunmak, ama bu sefer bir denek olarak değil, ziyaretçi olarak bulunmak özgür hissettiriyordu. Wang Yibo, hemen yanında dikilen eşinin elini sımsıkı kavrayarak hemen önlerinde duran manzaraya baktı. Gri duvarların çevrelediği, beyaz bir ampul dışında hiçbir yerden ışık görmeyen odanın içinde hala o eski aletler duruyordu; duvarlardaki kelepçeler, ortadaki ameliyat masası, kenarda duran kesici aletler, gözüne tuttukları ışık, ceza vermek için kullandıkları sopa... Hepsi aynıydı... Tek bir şey dışında, artık o kelepçeler kimseyi tutmuyordu.

" Burası... Burası kaldığım yerdi." Yibo yüzünü Xiao Zhan'dan tarafa döndürdüğünde onun şok olmuş bir halde odaya baktığını gördü. Belki de buraya gelmek iyi bir fikir değildi, diye düşünürken endişeyle yüzünü ona yaklaştırmıştı. " Ne oldu?"

" Ben... Benim hücreme ne kadar da benziyor." Xiao Zhan'ın içi sızladı, bu duvarların arasında onun yıllarca acı çektiğini, kanının bu soluk zemine aktığını düşündü. Burada her yer Wang Yibo'nun kanıyla kaplıydı, şimdi temiz dursalar bile asla masum olmayacaktı bu oda. Sağındaki bir köşede duran aletlere baktığında midesi bulandı. Her şey vardı. Ona zarar verebilecek, tenini delip geçecek her şey vardı burada...

" Zhan'ım, neden üzülüyorsun hala? Bak, artık buraya sadece son kez görmek için geldik. Düşürme omuzlarını öyle... Burası, benim ilk evimdi sonuçta. Beni yıllarca alıkoyan bu duvarlara karşı dimdik durmamız lazım." Ona daha yakın olabilmek için avuç içini yanağına bastırarak tenini nazikçe okşadı.
" Gülümse."

Kanatlı adam buna rağmen her an ağlayabilecekmiş gibi duruyordu, sesi titriyordu. " Sen burada bir ömür boyu acıdan haykırmışken nasıl gülümserim bu duvarlara ben?" 

" Ah... Canım Zhan'ım." Wang Yibo hissettiği ağır duyguları yatıştırmak için elini yavaşça onun ensesine çıkarıp alnını omzuna yasladı, kollarını bedenine doladı hemen. Eşi her zamanki gibi yine bir melek gibi zarif, inceydi. Onun bu temiz aşkına tanık oldukça bedenindeki bütün yaralar yok oluyordu sanki... Bu odada yine kelepçelense, yine deneyler yapılsa üstünde, hiç acımazdı canı.

" Feng Zihao'dan nefret ediyorum. Buraya gelmek istediğinde bize izin vermemeliydi." 

Yüzünü eğip saçlarını öptü. " Son bir kez Xiao Zhan, son bir kez. Sonra burası yıkılacak, deney üslerini arkamızda bırakacağız." 

" Hm..." Mırıltısı ağlamaktan konuşamadığını gösteriyordu... Genç adam kanatlarını kıpırdatıp gözyaşlarının akmasına engel olmaya çalıştı. Sakinleştiğine emin olduğunda alnını onun omzundan çekerek kızarmış gözlerini gözlerine sabitlemişti. " Yibo, çıkalım bu odadan. Daha fazla bakma sen de."

Wang Yibo uzanıp onu dolmuş gözlerinden öptü. Bir süre daha kollarını ondan ayırmadan, sessizce yıllarını denek olarak geçirdiği bu odaya veda etti. Bir de... Teşekkür etti, eğer burada bir denek olmasaydı, Xiao Zhan ile hiç karşılaşamayacakları için. 

Sessizliklerinin ardından, sakince üssün koridoruna çıktılar. Genç adam hemen sol çaprazındaki ameliyat odasını biliyordu, sağında da çatıya çıkan merdivenler ve laboratuvarlar vardı. Binanın boğucu havasından bunaldığı için onu temiz havaya çıkarmayı düşündü, bu yüzden sağa doğru ilerledi. Bir eli sımsıkı eşinin eline sabitlenmişti, omuzları dimdik duruyordu. 

Daha birkaç kapının önünden geçmişlerdi ki, ilerideki bir laboratuvar odasının kapısı açıldı ve tanıdık bir beden dışarıya süzüldü. Genç adam bu ikiliyi görmesine şaşırmış gibi aniden bir başka koridora giden adımlarını durdurdu, yönünü değiştirip onlara doğru yürümeye başladı. Gözünde cam gözlükler duruyordu, elinde birkaç dosya vardı. " Merhaba çocuklar! Hangi rüzgar attı sizi buraya?"

Kan ve Kanatlar [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin