BÖLÜM 13- V

145 19 22
                                    

"Hiç aklıma komik bir fıkra geldi." dedi gülümsemesini daha da belirginleştirerek "Vampirlerle ilgili" gülmeye devam etti. Tanrım çıldırmak üzereydim. 

Ani bir hareket ile dönerek onu göğsünden ittirip sert bir şekilde duvara çarpmasına neden oldum. Şaşkınlıkla gözlerini açarak bana baktı. Ben de şaşırmıştım hareketimin bu kadar sert ve güçlü olabileceğini tahmin etmiyordum ancak bütün bedenimi bir sinir dalgası kaplamıştı. Yüzüne doğru yaklaşarak hırsla soludum. Dudakları aralandı ve bana aynı şaşkınlıkla bakamaya devam etti.

"Bana neler döndüğünü anlatacaksın. Hemen." diye kararlı ver sert bir şekilde meydan okudum.

"Gerçekten hızlı gelişiyorsun." dedi suratındaki ifade yerini kibre bırakırken.

"Benimle daha fazla oynama. Boş ve karmaşık sözler duymak istemiyorum gerçeği duymak istiyorum."

"Gerçeğin ne olduğunu düşünüyorsun." 

"Konu senken her şey olabilir." dedim sinirle. Aklımda bin bir tane ihtimal geçiyordu ve bunların yarısı gerçekliğin çok ötesinde olaylardan oluşuyordu. 

"Tamam" dediği anda yüzümde sıktığım bütün kaslarım gevşemiş, göğsünde onu ittirdiğim elimi çekerek ona tekrar kendi alanına sahip olmasına izin verdim.

"Ama burada olmaz. Bizim klübe gidelim orada daha kolay olur." dedi kendinden emin bir ifade ile.

Kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Çıkışa doğru vardığımızda kapının önünde huzursuzlukla bekleyen Jongdae'yi gördüm. O da bizi gördüğü anda nefesini vererek bana sarıldı.

"Şükürler olsun iyisin." dedi ve arkamdaki Sehun'a bakarak kafasını salladı. O ikisi arasındaki sessiz bakışmaya baktığımda şaşkınlık ve sinirle gözlerim açıldı.

"Olamaz. Bunu yapmış olamazsın." dedim onu kendimden uzaklaştırırken "Sen haber verdin değil mi?"

Gözlerini kaçırarak kafasını eğdi. Gerçekten inanamıyordum en yakın arkadaşım bile bana sormadan hayatımla ilgili işlere kalkışıyordu.

"Jongin özür dilerim. Ben ne yapacağımı bilemedim. O seni zorluyor gibiydi ve Sehun buraya çok yakın bir yerde olduğunu söylemişti."

"Siz konuşuyor musunuz?" dedim Sehun'a dönerek.

"Ara sıra mesajlaşıyoruz. Hatta bazen birbirimize komik çıkartmalar gönderiyoruz görmek ister misin" dedi Sehun telefonunu bana doğru uzatarak. Derin bir nefes alarak gözlerimi devirdim.

Jongdae'ye doğru dönerek "Hadi seni eve bırakalım." dedim ona da fazlasıyla kırgın hissediyordum.

Taemin'den aldığı arabanın içinde ikimiz yalnız kaldığında tek bir kelime dahi etmeden varacağımız yere doğru gidiyorduk. Bütün yol boyunca sadece dışarıyı izlemiş ona doğru bakmamıştım.

Aracı Soo'nun Yeri adlı bir barın önüne çekti. İçeriden dışarıya yoğun bir şekilde sigara dumanı sızıyordu ve camdan gördüğüm kadarıyla oynanan bilardo oyunun çıkardığı topa vuruş sesleri dışarıda yankılanıyordu. Arabayı park ettikten sonra indi. Ben de onu takip ettim. İkimiz de fazlasıyla sessizdik. İçeri girdiğimizde kasada oturan kısa siyah saçlı yüzünde yanağı boyunca bir kesik olan ve benzer kesikten bir de bileğinden omzuna kadar uzanan bir yara olan kısa boylu bir adam duruyordu. 

Gözlerimi istemsizce kolundaki yaraya diktiğimde "Bir şeye mi bakıyorsun" diyerek aramızdaki sessizliği bozdu. 

Yaptığım kaba hareket karşısında ne diyeceğimi bilemez bir halde yüzüne bakarken "Ş-şey yaranız..." diye konuşmaya başlayacak oldum ancak bir anda bana dişlerini göstererek hırlayınca cümlemi tamamlayamadan oradan uzaklaşma ihtiyacı duydum. 

 my angel / sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin