BÖLÜM 14- Yalancı

163 20 38
                                    

Bütün hafta sonu boyunca evden dışarı çıkmamış meleklerle ilgili araştırma yaparak çeşitli bilgiler edinmiştim. Kafam çok fazla karışıktı bir yanım bunu tamamen reddederken bir yanım ise başka bir açıklama bulamıyordu. Bir yandan da aklım sürekli Sehun'a gidiyordu. Onu Soo'nun Yeri'nde baygın olarak gördüğüm günden beri haber alamamıştım. Soo iyi olacağını söylemişti. Peki şu an gerçekten iyi miydi?

Okul bahçesindeki her zamanki bankımızda otururken Jongdae de dalgınlığımı fark etmişti ancak ona hala kırgın olduğumu bildiği için ağzını açmaya cesaret edemiyordu. Sessizliği bozan ben oldum.

"Süper kahramanlara inanır mısın Dae?"

"Jason Momoa'yi Aquaman'de izledikten sonra inanmaya başladım." dedi gülerek ben de gülmeden edemedim ama şu an sırası değildi.

"Ben ciddiyim."

"Ben her zaman ciddiyim."

"Sence İncil doğru mudur? Demek istediğim içinde yazanlar cennet, melekler falan..."

"Pek dindar sayılmam ama biliyorsun annem zorla her pazar kiliseye götürüyor Papaz Thomas'a göre noktasına kadar gerçek tabi"

O an hissettiğim bir ürpertiyle başımı okul girişine doğru kaldırdığımda iri vücuduna oldukça bol gelen bir hoodie giyen Chanyeol'u fark ettim. Hoodiesinin şapkasını başına geçirmişti ancak bu mesafeden bile kırmızı renk saçlarını görebiliyordum. Saçlarını fark ettiğimde tıslayıp ona sinirle baktım. Kırmızıya boyayamazdı bu ikimizin arasındaydı ve o ikimizi öldürmüştü. Kafası yere doğru eğikti ancak bir an duraksayıp kafasını kaldıracak gibi oldu sonra vazgeçmiş olacak ki yoluna devam etti. Ancak gittiği güzergahta bizim önümüzden geçmesi gerekiyordu o da bunun farkındaydı belki de o yüzden adımları yavaşlamıştı.

Bu daha da sinirlenmeme sebep oldu. Daha önce bana bakarken bir saniye bile pişmanlık duymamıştı.

"Heyyy" kendime hakim olamayarak bağırdım. O zaman utanmadıysa şu anda da utanmaya hakkı yoktu. Seslenmemle olduğu yere çakılı kalmışcasına durdu. Oturduğum yerden kalkıp tam karşısına dikildim. Arkamdan Jongdae'nin de geldiğini ve koluma hafifçe dokunduğunu hissedebiliyordum. Kafası hala önüne doğru eğikken o gün yaşadığım ihanetin şokuyla boğazıma düğümlenen her şeyi yüzüne haykırmak istiyordum.

"Gözlerime bak daha önce bu konuda zorlanmamıştın."

Kafasını kaldırıp mavi gözlerini gözlerime değdirdiğinde bir saniye kadar duraksamıştım. Gözlerinin beyazının neredeyse tamamı kıpkırmızıydı. Gözlerini açık tutmakta zorlanır gibi bir hali vardı ama yine de durgun maviliklerini yüzümde ve saçlarımda gezdirerek gözlerimde dinlendirdi ancak göz temasımızı kısa tutarak gözlerini tekrar kaçırdı.

"Jongin... B-ben..."

"Sen ne? Söyle. Üzgün müsün yoksa?" bir kahkaha attım "Kaldır kafanı da o gün gözlerime baktığın gibi bakarak söyle bir kere olsun dürüst ol. Bana aylarca nasıl yalan söylediği anlat. "

Bağırarak ve onun göğsünden ittirerek konuşuyordum. Yanaklarımın akan yaşlarımla ıslandığını hissettim. Ona kızgın ve kırgındım en çok da bu yıkılmış halini görünce üzüldüğüm için kendime sinirliydim. Etraftaki insanların bakışlarının ise üzerimizde olduğunu biliyordum. Onu geriye doğru itmemle bir iki adım sendeledi ancak dengesini sağlayabildi. Nihayet kafasını yerden kaldırdığında gözleri açıldı.

"Nolur benim yüzümden ağlama Jongin." eli yanağımı buldu vücudum anlık sinirle yaşadığım kasılmayla şimdiden yorgun düşmüştü. Kollarımı iki yanıma salarak öylece karşısında dikilmeye devam ederken birkaç saniye elinin yüzünün oyalanmasına izin versem de ani bir hareketle sert bir şekilde eline vurarak uzaklaştırdım.

 my angel / sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin