BÖLÜM 20 - Hesap

213 16 35
                                    

"Babanın yanına gitmemiz gerek."

"İstemiyorum."

Oldukça şaşırmış görünüyordu. Sorgulayan gözlerle bana baktığında onu kendimden uzaklaştırarak hızla zorlukla giydiğim pantolonu biraz kendimi hırpalayarak da olsa çıkardım. 

"Anlamıyorum Jongin, daha önce kabul etmiştin."

"İstemiyorum" dedim tekrar sesim titreyerek "İstemiyorum. İstemiyorum. İstemiyorum."

Çıldırmış gibi başka hiçbir kelime çıkmıyordu ağzımdan sadece istemiyordum işte. Beni anlaması lazımdı. Çıkmak için kabin kapısına yöneldiğimde  kolumda Sehun'un elini hissettim.

"Hayır. Bu şekilde çıkamazsın."

"Bana ne yapacağımı söyleyeme sakın."

Sehun'un yüzünde anlık bir kırılma oldu. Sertçe kolumu ondan kurtararak kendimi kabin dışına çıktım. Görüş alanımı yavaş yavaş bulandıran göz yaşlarımı tutmak için dudağımı ısırdım. 

"Kai, geri dön." 

Arkamdan gelen Sehun'un öfkeli olduğunu düşündüğüm sesini umursamadan Jongdae'nin yanına gittim. 

"Dae gidelim artık."

"Jongin çık şu lanet kabinden." diye bağırdı beni es geçerek.

"Jongdae ne saçmalıyorsun?" 

Elimi gözünün önünde salladım. Omuzlarından tutup sarstım ama o hiçbir şey olmamış gibi reyonlar arasında ürünlere bakmaya devam etti. Beni görmüyor gibiydi neler olduğunu anlamaya çalışırken sendeledim ve bir mağaza görevlisine çarparak yere düşmesine neden oldum. Hızla kaldırıp özür diledim ama o da hiçbir şey olmamış gibi kalkarak işine devam etti.

Etrafta gözlerimi gezdirdiğimde bir eli duvara yaslı şekilde gözlerinin etrafı mor hareler parlayan ve oldukça sinirli görünen Sehun'u gördüm. Sinirlenmeye hakkı var mıydı? Burada sinirlenmesi gereken bendin. İstemediğim bir şeyi yaptıramazdı. İçimdeki öfkeyi dizginlemeye çalışmadan yanına giderek omuzlarından ittim.

"Ne yaptığını sanıyorsun. Tanrım Sehun herkesin zihnindesin şu an değil mi? Kimse beni görmüyor."

Belimden sertçe tutarak göğüslerimizin birbirine çarpmasını sağladı. Gözlerinin çevresinde hala mor parıltılar vardı. Dudaklarını çeneme sürttüğünde az önceki sinirli halim yerini heyecanla atan bir kalbe bırakırken vücudumdaki gergin kaslar da gevşemeye başlamıştı.

"Bu şekilde etrafta gezemezsin."

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktığımda gözleriyle aynayı işaret etti. Lanet olsun! Üzerimde sadece Sehun'un tişörtü ve kalçalarımı neredeyse tamamen açıkta bırakan boxer ile çıktığımı fark ettim. Yüzünde bir gülümseme parladı. Birden biraz utandığımı hissettim ve belki biraz da mahcubiyet.

"Sehun ben..."

"Sorun değil." çenemden tutarak eğdiğim başımı kaldırdı dudaklarını dudaklarıma bastırdı hafifçe " İstemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin. Evimize gidelim hem yarım kalmış bir işimiz de var zaten."

Evimize... Tüm gerginliğime rağmen bir gülümseme oluştu yanaklarımda. Henüz babamla yüzleşmeye hazır değildim. Tanrım bu anın geleceğini biliyordum ama ne yapacaktım onu görünce? Onu özledim. Kokusunu içime çekmek için beni tekrar kollarıyla sarması için tekrar saçlarımda öpücüklerini hissetmek için kalan bütün nefeslerimi vermeye razıydım ama ona kırgındım. Beni yokluğu ile sınamıştı. Paramparça edip ne hale geleceğimi hiç düşünmemişti. Tüm bunlara ek olarak ki en önemlisi buydu, benden Sehun'u almıştı. Yine de onu gördüğümde bütün savunma duvarlarımın yıkılmasından ölesiye korkuyordum.

 my angel / sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin