Oy verirseniz sevinirim:)
Telefonun alarm sesini kapatmak tam on dakikamı almıştı. En sonunda kapadığımda derin bir "oh" çektim. Ama hemen sonra daha tehlikeli bir saat olan annem içeri girip, üzerimden battaniyemi aldı.
"KALK! Geç kaldın, geç!"
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen odamı terk edin."
"kalk, kalk. Ben yemem by numaraları."
Kapıyı çarpınca yastıkla ceballeşmeyi bırakıp doğruldum. Aynada bana bakan saçları tavus kuşuna benzeyen bir kız vardı. ACİLEN SAÇLARIMI TARAMAM GEREK!!
"Ve acilen saatin kaç olduğunu öğrenmem gerek!"
Beni geç kaldın, diye kulağımı felç eden annem, sağ olsun. Daha bir saat vardı... O yüzden arkadaşlar. hangi saatte kalmak istiyorsanız annenize o saatten bir saat öncesini söyleyin. Çünkü her zaman bir saat önceden kaldırıyorlar. Sıcak suyu açıp duşa girdim. Ilık su vücudumu okşarken kendi kendime duvara suyla bir şeyler çiziyordum. Duştan çıkıp, Beyaz bir gömlek giyip, altıma siyah pantolon giydim. Saçımı açık bırakarak çantamı kaptığım gibi okula koşturdum.
Sırama oturduğum an yan sıradaki efsun'a sordum.
"Ders ne?"
"matematik."
Yüzümü buruşturdum. Pff. Matematiği kim sever ki? Bu dersi sevecek bir öğrenci bulursam, öğrenci olup olmadığından şüphe ederdim. Sınıfa Seval hocanın girmesiyle toparlandım.
Ders boyunca... Sanki biri tarafından izleniyor hissi vardı. Ama tam emin olamadım. Arkamda ki çantamdan kitap alma bahanesiyle arkamı döndüm. Arkamda burak duruyordu. Ama bana bakmıyordu. Sanki matematik dersini çok seviyormuş gibi hür dikkat hocayı dinliyordu. Uzun süre baktığımı anladığımda önüme döndüm.
Okul çıkışında çantamı alıp sessizce kapıya doğru yürüyordum ki karşıma burak çıktı.
"Sırma, Ee... Bir işin yoksa seninle... Bir yerlere gidelim mi?
Yapacak bir işim yoktu. Yani en azından evde pinekleyip, Esra Erol izlemektense burakla bir şeyler yapmak daha iyi olacaktı.
" Olur gidelim. Da nereye gidelim?"
" Lunaparka gidelim? "
Heyecanlı heyecanlı kafamı salladım. Tekrar o pahalı ve lüks arabaya binmiştim. İki gün içerisinde bu kadar zenginlik bana fazla gelirdi.
Lunaparka geldiğimizde altı yaşında bir çocuk gibi mutluydum. Uzun zamandır biriyle böyle geziler yapmadım. Bu iyi gelmişti. Burak bilmem kaç tane bilet almış. Aghh! Tabi ya. Onun sürekli zengin biri olduğunu unutuyorum.
"İlk ne?"
"Hız treni. Korkmazsın değilmi?"
"Yook canım. Ne korkacağım?"
Ona geçen yıl hız trenine bindiğimizde ki kısılan sesimi söylemedim. Bilmesede olur...
"AAAAAAA!!!!!"
Burağın şu an ne yaptığı umurumda değildi. Belki o da benim gibi bağırıyordu. Belki benim gibi korkak biriyle eğlence parkına geldiği için mutsuzdu. Belki de ölmüştü???
Trenden inerken bana yardım etti.
"İyi misin?"
"Psikolojim bozuk. Ama hayattayım."
Sırıttı.
"Komik olan ne?"
"Şimdi korku tüneline bineceğiz."
"K-korku t-ünelimi???"
"Ne o? Korktun mu, yoksa?"
Tedirgin bir şekilde sırıttım.
"yoo. Gidelim."
Korku tüneline girerken korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum. Burak önümde ben de arkasından ilerliyordum. Oturduğumuzda kemerleri Bağladık. Ve hareket ettik. Birden... En çok korktuğum hayvan, örümcekler üstüme üstüme gelmeye başladı! Korkudan burağın eline yapıştım. O şok içinde elime bakarken, ben üstümdeki örümceklerden kurtulmaya çalışıyordum.
"Ne duyuyorsun?! Şunları atmama yardım et hadi!"
"Onlar gerçek değil ki, sırma."
"Banane! Ya benim örümcek fobim var!"
Örümcekler otomatikmen kendi kendine gittiler. Tam derin bir oh çekecekken etraftan,
"Uavüaoaa!!!"
Diye tuhaf bir ses çıkaran zombiler gelmeye başladı! O anlık korkuyla elime ilk gelen şeye, yani burağa sarıldım. Kafamı biraz kaldırınca göz göze geldik. Kalbim, anormal hızlıkta atıyordu. Ama etraftan gelen zombiler yüzünden değil. Şu an bana bakan, ve gözlerinde soru işareti olan yakışıklı çocuk yüzünden...
•Bölüm sonu•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimdeki Taht
RomanceAşkı hayatından tamamen silen bir genç kızın aşkı doğru kişide bulmasıyla başlayan bir aşk masalı...