Başlarda beyaz olmasına rağmen çamura bulaştığı için rengi kahve rengine dönen ayakkabılarıma bakarak yürümeye devam ettim. İçimdeki nefreti susturmak kolay değildi. Ya da bu belkide nefret değil? Sadece kırgınlık duygusu. Şu an aynaya baksam kendimden korkup, canavar demeye hazırdım. Öyle kötü görünüyor olmalıydım. Ama dışımda nasıl görünüyorsam içimde öyle karanlıktı.En yakın arkadaşımla sevgilimi basmıştım. İçimdeki... Bu his, nefret değildi. Onlara kızgın değildim. Kendime kızgındım. Sonuçta hayata toz pembe bakmaya alışmıştım. Bunun iyi tarafı ise sevgilimin ne kadar pislik bir insan olduğunu öğrenmem, "Arkadaş" diye nitelendirdiğim o insanın aslında Gerçek dostum olmadığını anlamıştım. İsyan etmiyordum. Çünkü bu bana yakışmazdı. Gözümü bir saniyeliğine kör eden far ışıklarına karşılık, ellerimi yüzümün önünde tutarak geri geri yürüdüm. Geri geri yürürken bir basamağı atladığımın farkında değildim. Far ışıkları söndü ve arabanın içinden genç bir çocuk çıktı. Daha demin ışıklar yüzünden şoförü göremediğimden şimdi de karanlıkta göremiyordum. Güçlü kollar koltuk altımdan hiç zorlanmadan beni kaldırınca sürücüyü görebildim.
"Sırma?"
Şaşırmama fırsat vermeden beni kucağına aldı.
"Ne yapıyorsun?! Beni yere bırak."
Olmaz, bu bacakla yürüyemezsin. Gel seni ben bırakacağım. "
O pahalı lüks arabasına binince kendimi bir an özel hissettim. Ama sadece bir anlığına. Sürücü koltuğuna oturdu. Ve arabayı çalıştırdı. Yol boyunca susmuştuk. Aslında sohpet açmak için neden ve konum yoktu. O yüzden susmak en iyi seçenek gibi geliyor. En sonunda dayanamadım.
"Bu, araba... Baba'nın arabasını mı aldın, yoksa senin araban mı?"
Dudak kenarı yukarı doğru kırıldı.
"Teknik olarak babamın, ama benimde sayılır."
Gülümseyerek önüme döndüm. Tanışıyorduk, ama birbirimizi öyle çok iyi tanımıyorduk... Araba durduğunda başımı yasladığım camdan kaldırıp baktım. Eve gelmiştik. Arabadan indim.
"Zahmet verdiğim için özür dilerim ve teşekkür ederim. İyi geceler."
Sadece gülümsedi. Demir kapının zilini çaldığımda arkamı dönüp el salladım. O sadece yavaşça elini kaldırmıştı. Kapının aynasının yansımasında yaramaz bir gülümsemeyle bana bakmaya devam ediyordu.
Oldukça yavaş hareket ederek, o karanlıkta odamın yolunu bulmak oldukça zordu. Arkamda bir hışırtı duyduğumda dönmeye korkuyordum. Keşke arkamda, kurt adam, samara, freddie krueger falan olsaydı. Ama arkamda çok daha korkunç bir yaratık vardı. Annem.
"Saat kaç?"
"iki buçuk anne..."
"Parti kaçta bitiyordu?"
"birde anne..."
"Peki bu bir buçuk saat içinde sen neredeydin?"
Ona partiden çıktıktan sonra parkta bir buçuk saat depresyona girdiğimi söylemedim.
"Öff! Anne yorma beni! Zaten araba çarptı!"
Sert bakışı yumuşadı.
"Ne?"
Bir burkulmaya kıyamaz, ama terliği on ikiden atmasını bilir. Biz buna kendi aramızda "Anne" adını veriyoruz. Odama kadar ilerlememe yardım edip, taytımı çıkarmama yardımcı oldu. Rahat pijamalarımı giyince sıcak bir yatak, ve battaniye beni bekliyordu.
-Bölüm sonu- oy verirseniz sevinirim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimdeki Taht
عاطفيةAşkı hayatından tamamen silen bir genç kızın aşkı doğru kişide bulmasıyla başlayan bir aşk masalı...