İlay ve Tunay bozkırın ormanlıklarına kadar dingin geçirdiği yolculuklarında yaptıkları sohbetler son bulmuştu.
Tunay eliyle ormanın içinden adeta göğe bayrak dikercesine yükselen dağı işaret etti.
"Bu gece dağın zirvesinde kalacağız."
İlay eşsiz manzarası olan bu yerin verdiği görsel şöleni tuvallere dökmek istiyordu.
"Çok güzel bir manzarası var kim bilir zirvesinden neler görünüyordur."
"Ormanın içine girdiğimizde dağın eteklerinde atları önceden hazırlanmış ağıllara bırakacağız. Zirveye kadar yürüyeceğiz tören yeri de zirvede sana zirveye varmadan göstereceğim yerler olacak."
İlay atının kulaklarını yavaşça oynatışını seyrederken yelelerini okşayıp,karşısındaki eşsiz manzarayı izledi.
"Vakit kaybetmeyelim neler göstereceğinizi merak ediyorum Tiginim."
Tekrar gülümsedi Tunay atının üzerinde dik dururken.
"Ağaçların arası dardır atının yularını bana veresin. Benim ardımdan gelmen atın için de daha rahat olur."
İlay ellerinin arasındaki yuları kendisine yaklaşan Tigine uzattırken elleri birbirlerine değdi.
İkisininde kalpleri anlık gelişen bu olayda hızlanmıştı.
Tunay'ı bir od (ateş) gibi yakan İlay ın ellerinin sıcaklığı değil yıllardır bastıramadığı gönül yangınıydı.
İlay ise bu kısa süre içinde çok şey görmüştü.
Küçük bir kız çocuğunun iki yandan örülmüş saçlarıyla oynayan bir erkek çocuğu görmüştü, küçük kızın gözlerinin kendisin gözlerine çok benzediğini de fark etmişti. Koşup oynayan iki çocuk birbirlerine sarıldılar ve kız bir şeyler söyleyip arkadaşının boynuna mavi taştan bir kolye taktığını gördü. Daha sonra o çocuğu bir kayalığın üzerinde oturup kolyeye bakarken gördü sanki her şey aynıymışta sadece çocuk büyüyormuş gibi sürekli aynı yerde aynı şekilde oturup kolyeye bakan genç bir delikanlı gördü , en fazla onyedi li yaşlarında olan bir genç.
Gördükleriyle nefesi kesilen İlay ı , atının birden yürümesi kendine getirmişti.
'Neler oluyor böyle bir anda halüsinasyonlar görüyorum.'
İlay iç sesiyle konuşurken , Tunay deli gibi çarpan kalbinin üzerine koydu elini. Heyecanı kalbini bir ateş gibi yakıyordu. Sol elini, atların arasındaki mesafeyi korumak için geriye uzatmıştı. Kendi atı bu güzergahı daha önceden de bildiği için yularıyla kontrol etme gereği duymuyordu.
İkisinden de çıt çıkmıyordu duyulan tek ses atların usul usul yere vuran nal sesleriydi.
Uzun süren sessizlikten sonra Tunay ın bahsettiği ağıla gelmişlerdi ormanın ortasında eşit aralıklı ağaçların aralarına uzun kütüklerle çevrilenmiş küçük ama özenli ağılda iki at daha vardı. Ama ne Seçil e ne de Burkay a ait değildiler.
"Kimin atları acaba?"
İlay ın sorusu Tunay dan hızlı bir yanıt almıştı.
Yolculuğun son anlarında gergin giden havasından ve sessizliğinden sonra ikisi de kendilerine gelebilmişlerdi."Ormanın içinde atları parslara mı emanet edecektik!"
Tunay ın cevabı da sesinin tonu da oldukça sertti.
İlay başta ne olduğunu anlamasada dengesizliklerinin bir sebebi olabileceğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTÜKEN YOLU -final/düzenleme-
Ficción históricaÖTÜKEN YOLU Günümüzde yaşayan İlayda bir anda kendini GökTürk devletinde bulur bu yolculuk İlayda için sadece zamanda yapılmış bir yolculuk değildir İlayda yapmış olduğu yolculukla hem adı hem hayatı değişir. Mavi Dolunayla zamanda yolculuk yapar...