2.8

11.7K 749 328
                                    

Medya: Eylül

Bilinmeyen: Eray ben bir şey duydum, ama ne olur yalan de. (12.35)

Eray: Ne duydun?

Bilinmeyen: Tuğçe kızlar tuvaletinde telefonla konuşuyordu,

Bilinmeyen: Ve Eray diye birinin eve geleceğini, evi toparlamasını falan söyledi telefondaki kişiye.

Bilinmeyen: O Eray sen değilsindir herhalde???

Eray: Şey, galiba öyleyim.

Bilinmeyen: O kızın evine mi gideceksin?

Bilinmeyen: Gitmezsin ki, çok üzülürüm ben

Eray: Özür dilerim Bilinmeyen, gitmem gerek.

Eray: Ama söz en kısa sürede çıkacağım.

Bilinmeyen: Ya, bir intikam uğruna değer mi o kızla uğraşmana?

Eray: Arkadaşım içinse değer :(

Bilinmeyen: Of Eray ne olurdu bu kadar güzel kalpli olmasan? Keşke biraz kötü olabilsen.

Eray: Niye be, şizofren cödmdögşdlf

Bilinmeyen: Belki o zaman kendinden başkalarını düşünmeyi bırakırsın.

Bilinmeyen: Gerçi önceden beni pek düşünmezdin, bana hep Ece' yi anlatırdın.

Bilinmeyen: Şimdi de beni pek düşünmüyorsun ama Bora için.

Eray: Ya gerçekten seni düşünmediğimden değil ama Bora için önemli bu iş.

Eray: Hem sadece bir defter var mı diye bakacağım, sonra bir bahane uydurup kaçarım.

Bilinmeyen: Of Eray of!

Eray: Özür dilerimmm

Bilinmeyen: :(

(Görüldü~12.44)

***
Çelik kapının yanındaki zil ile bakışırken bir yandan da olası bir durumda bu evden nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Balkondan atlamam imkansızdı çünkü Tuğçe üçüncü katta bir dairede yaşıyordu. Yukarı çıkana kadar anladığım üzere pek de bir aile apartmanı değildi burası. Daha çok, tütün kokan ve öğrencilerin kaldığı belli olan eski bir binaydı. Tuğçe' nin de bir ev arkadaşı vardı fakat o bu akşam tabii ki evde değildi. 

Sonunda kaçacak yolum olmadığını fark ettiğimde el mahkum zile uzandım. Zilin tanıdık gelen melodisi kulaklarımı doldurduğunda kapı açıldı ve Tuğçe' nin gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Üzerinde siyah kot bir pantolon ve beyaz bir yarım badi vardı, saçları sabah okuldaki gibi salık bırakılmıştı.

"Fakirhaneme hoşgeldin." diye neşeyle sırıtıp yavaşça kapıyı araladı, bu hareketin içeriye davet olduğunu anlayınca yapmacık bir gülümsemeyle ben de içeri doğru adımladım. Ayakkabılarımı çıkartmamak garip gelmişti ama Tuğçe' nin ayağında da topukluları olduğu için onun evinde bunun normal bir şey olduğunu anlamıştım. Evde neden topuklu giyerdi ki bir insan? Hatta evde neden ayakkabı giyerdi? Annem olsa bu evi kırklardı diye düşünmeden edemedim.

"Hoşbulduk..." derken onun aksine cansız sesimle mırıldanmıştım. İkimiz de bir süre hiçbir şey demeden bakıştık, sonra ise Tuğçe' nin gülmesiyle bu bakışma son buldu. Kolumdan hafifçe çekerek beni peşinden sürüklemeye başlamasına sesimi çıkartmadım. Evi küçüktü, salonu ve mutfağı birleşikti. Oranın kapısından geçtiğimiz kısa vakitte bunu fark edebilmiştim. Beni sonunda koridorun en uçtaki odasına soktuğunda, burasının onun odası olduğunu fark edince bir an ürksem de ses etmedim. Odası olduğunu anlamamı sağlayan fotoğrafları duvardaki mantar panoda asılıydı, odada iki yatak vardı ve biri pembe, diğeri ise mor örtülüydü. Yataklardan birinin hemen ucunda olan beyaz çalışma masasının önünde iki adet sandalye vardı. Beni çekerek sandalyelerden birine oturttuğunda şaşırarak sordum.

Terzin Ben Değilim| TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin