🐞30

1.1K 103 10
                                    

Ted'in bana dışarıya çıkmamda yardım etmesi sonucu Jay'in tarif ettiği yere doğru ilerledim. Oldukça ıssız görünen yere geldiğimde Louis'nin arka kısmı kırılmış bir bankta oturduğunu fark ettim. Etrafıma bakarak yanına doğru ilerledim.

"Burayı çok aradın mı?" dediğimde irkilerek bana baktı. Yüzündeki şaşkın ifadeye gülümseyip yanına oturdum.

"Sen nereden buldun burayı?" omuz silkerek karşılık verdim. Jay'i ele vermeyecektim tabii ki. "Bu saatte ne işin var burada Harry? Yalnız mı geldin? Yoksa yine taksiyle mi geldin?"

"Yalnız geldim, senin burada olduğunu hissettim." Louis kaşlarını çatarak yüzüme bakıp tekrar önüne döndü. "Neyin var Louis?"

"Bir şeyim yok." gözlerimi devirme isteğimi bastırıp ona biraz daha yaklaştım. Hava fazla soğukken burada bunca zaman ne yapmıştı?

"İnanmamı beklemiyorsun herhalde. Açık konuş benimle, canını sıkan şey ne?" sessizce karşımızda kalan kırık salıncağın sallanmaya çalışma çabalarını izledi. Sonra gözlerini gözlerimle buluşturdu. Çok kısa süre gözlerimiz birleşmişken başını eğdi.

"Canımı sıkan şey kendim. Kendi kendime kafamda kuruyorum ve bu kurduğum şeylerin gerçekleşmesini bekliyorum. Asıl zararı kendime veriyorum." çenesine dokunup yüzünü bana çevirmesini sağladım.

"Seni ben mi üzüyorum? Benim yüzümden mi bu haldesin?" yüzünde buruk bir tebessüm belirdi.

"Seninle alakası yok Harry. Öz babamın annemi bırakıp gittiğini öğrendiğimden beri güven problemlerim var. Sanki sevdiğim kişinin yanında başkası olursa beni bırakıp gidecekmiş gibi geliyor. Seni sıkboğaz etmemin sebebi de bu. Henüz rayına oturtamadığımız bu aramızdaki şeyi mahvetmekten, seni kaybetmekten korkuyorum." konuşurken gözlerini kaçırmış olması o gözlerden hayal kırıklığı geçtiğini görmeme engel değildi.

"Her insan sizi bırakıp giden o adam gibi değildir Louis. Ben seni yüz üstü bırakıp gidecek bir insan hiç değilim. Bu zamana kadar hiç kimseye boş ümit vermedim. Eğer birini sevemeyeceksem bunu ona hissettirir ya da söylerim. Bu şekilde kendini yıpratmanı gerektirecek hiçbir durum yok şuan." birkaç saniye soluklandım.

"Bugün gördüğün çocuğu beş yaşımdan beri tanıyorum ben. Eğer aramızda bir şey olacak olsaydı çoktan olurdu. Ted hayatında görebileceğin en zararsız insandır. Seni bırakıp gidecek olsam asla yanına yaklaşmazdım." parmak uçlarım tekrar çene kemiğini buldu. Parmaklarım altındaki kirli sakalı okşadım.

"Ben seni daha bugün öptüm Louis, hemen başkasına gidecek halim yok. Kendini bu şekilde yıpratman hiç hoşuma gitmedi. Bu durumu annen yaşadığı için etkilenmen normal ama bunu sana yapacak kişi ben değilim." sürekli gözlerini kaçırması pek işime gelmiyordu. Omzumla dürtüp şakalaşmaya çalıştım. "Hem bırakıp giden sendin, unuttun mu?" dediğimde iri gözlerle bana baktı.

"Seni bırakıp gitmek hayatımda yapacağım en büyük yanlış olurdu. Özür dilerim."

"Şaka yaptım sadece, hemen her şeyi ciddiye alma." soğuk havayı içime çekip gözlerine baktım. "Bu konuda yaralı olduğunu anlayabiliyorum ama kendini bu kadar kasmana gerek yok. Sence annen seni böyle, moralin bozuk görünce ne hissediyordur? Herkesi bir kenara bırakıp sadece onu düşün." üşüyen ellerimi onun kolunda gezdirdim.

"Profil fotoğrafını gördüğümde senin kim olduğunu hatırlamıştım. Sen farkında değildin belki ama okulun yılbaşı eğlencesinde fotoğraf çektiğinde o fotoğrafların çoğunu ben de düzenledim. Çok fazla bir araya gelememiş olsak da tüm fotoğrafların basım aşamasında ben vardım. Hatta sen fotoğraflarda düzenleme yaparken hemen arkandaydım." aklıma gelen anılarla güldüm.

"Yüzüme bile bakmamıştın. Çok egolu olduğunu düşünmüştüm o zamanlar. Söylediğim hiçbir şeyi umursamıyordun ve sinir bozucu davranıyordun." deyip burun kıvırdım. Louis'nin yüzünde küçük bir gülümseme belirdiğinde bende gülümsedim.

"Bay Dawson seni övdükçe sinir oluyordum. Benim senden ne eksiğim olduğunu düşünüp duruyordum. O adamın gözüne çok iyi girmişsin, derste bile geçen yıl mezun olan öğrencilerimden Louis diye başlayınca hepimiz oflayıp göz devirirdik. Yine başlıyoruz modundaydık."

"Bu benim suçum değildi. Ayrıca bu konuya nasıl geldik?" omuz silkip alt dudağımı büzdüm.

"Yarım saat içinde eve dönmem lazım. Seninle biraz konuşabilmek için evdekileri zor atlattım." koluna girip başımı omzuna yasladım. "Ya da seninle biraz zaman geçirebilmek için desek daha doğru olur." başını başımın üstüne yaslayarak karşılık verdi. Gözlerimi kapatıp onu az da olsa rahatlatmış olmayı diledim.

Birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra gözlerimi araladım. Louis cebindeki elini çıkarıp parmaklarını çeneme bastırarak kendisine bakmamı sağladı. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında elimi yanağına çıkarıp baş parmağımla okşadım. Öpüşü incitmekten korkar gibi yumuşak ama bırakmaktan korkar gibi yoğun hissettiriyordu.

Dudakları kurumuştu ama iyi hissettiriyordu. Buna ihtiyacı olduğu belliydi. Kendimi ona bırakıp beni yönlendirmesine izin verdim. Ciğerlerimiz havaya ihtiyaç duyana kadar ikimizde geri çekilmedik. Dudaklarımızı ayırdığımızda alnını alnıma yaslayıp yanağında duran elimi tutarak avucumu öptü.

"Ben seni çok seviyorum Uğur böceği. Kalbime sığdıramıyorum bu sevgiyi." alt dudağımı dişleyip burnumu burnuna sürttüm. "Bunu karşılık bekleyerek söylemiyorum, kendini bir şey demek zorunda hissetme." dudağıma bir öpücük daha bırakıp geri çekildi.

"Eve bırakayım mı seni?"

"Evin aşağısındaki markete kadar bıraksan yeter. Evden Ted'in yardımıyla çıktım, onunla dönmem lazım. Ona haber verdiğimde orada olacak." başını sallayıp ayağa kalktı. Bende ayağa kalkıp elini tuttum. Yol boyunca sessizce yürüdük. Hem soğuktan hem de ıssız yollardan korktuğum için Louis'ye fazlasıyla yakın yürüyordum.

"Korkma burada köpeklerden başka kimse olmaz. Park kapatıldığında beri uğrayan pek yok."

"Ama yine de ürkütücü olduğu gerçeğini değiştirmiyor." sonunda Louis'nin evine geldiğimizde içeriden araba anahtarını alıp hemen yanıma geldi. Arabaya biner binmez ısıtıcıyı ayarlayıp ısınmamı sağladı.

"Biraz daha yükselteyim mi ısıyı?"

"Hayır, iyiyim böyle." Ted'e mesaj atıp sözleştiğimiz yere gelmesini istedim.

"Bir daha böyle soğuk havada dışarı çıkma."

"Bana diyene bakın, senin peşinden geldim ben oraya. Evinde otursan ne olacaksa, buz gibi havada dışarıya çıkıyorsun." Louis marketin önünde durup bana baktı.

"Hadi ben çıktım, sen niye peşimden geliyorsun?" kaşlarımı çatıp karnına vurdum.

"Sana iyilik de yaramıyor ki." gülüp kendine çekti beni. Önce burnumu sonra saçlarımı öptü. Baş parmağımı çene kemiğinde gezdirirken gelen korna sesiyle irkildim. "Gitmeliyim."

"Evet." iç geçirip yanağını öperek geri çekildim. "Dikkat et kendine."

"Sende, görüşürüz." Louis'nin yanından ayrılıp Ted'in yanına geçtim. Araba hareket ederken Louis'ye el sallamayı da ihmal etmedim. Yüzünde beliren gülümseme rahatlamamı sağladı. Ted evin önünde durduğunda bana imalı bir bakış attı.

"Ne bakıyorsun be?"

"Seni ilk defa böyle görüyorum. O çocuğu seviyorsun gerçekten. Bana sadece hoşlandığını söylemiştin, seni küçük yalancı." başımı diğer tarafa çevirip gülümsedim.

"Bilmiyorum, henüz çok yeni bir his bu." kendimi arabadan dışarı attım. "Annemler merak etmesinler." arkamdan güldüğünü duysamda umursamadım. Eve girdiğimizde annemin bir şey anlamamış olmasını diledim. Eğer anlarsa başımı şişirene kadar kırk tane soru soracaktı.

"İşte çocuklar da geldi. Harry, dondurma?"

"Ne?" anlamsız bakışlar atmaya başladım. Aklıma gelen şeyle gözlerim irileşti. Biz biraz dolaşıp sonra da  dondurma almak için çıkmıştık dışarıya. "Ben onu şeyde unuttum-"

"Arabada unutmuş." diyerek yanıma gelen Ted'e minnetle baktım. Ben tamamen unutmuştum. Sayesinde rahat bir gece geçirebilirim artık. 

Ladybug🐞/Texting | Larry Stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin