Hayat mezarların çözdüğü dolaşık bir yumak gibidir...
-Victor Hugo-Gözlerimi araladığımda gün yeni doğuyordu. Yataktan kalkıp banyoya ilerledim, kıyafetlerimden kurtulup duşa kabine girip suyu ayarladım. Soğuk su nefesimi zorlarken her zaman ki gibi unutmaya ve uykumu atmaya çalıştım. Duşu kısa tutup bornozum ile banyodan ayrıldım, odama geçtiğimde ve dağınık yatağımı gördümde oflamadan edemedim. Onu düzenleyip dolaba ilerledim. Şubat ayındaydık ve havalar oldukça soğuktu. Gri kumaş pantolonda karar kıldıktan sonra üzerine siyah kazağımı ve siyah çizmelerimi çıkarıp giyindim.
Saçlarımı havlu yardımıyla hafif kurutup, tarayarak tepeden topladım. İşim bittikten sonra geceden hazırladığım siyah çantamı aldıktan sonra odadan çıktım.
Sedef hala uyuyor olmalıydı.Sedef benim en yakınım, arkadaşımdı. 7 aydır aynı evde yaşasak da liseden beri tanışıyorduk, benden 2 yaş büyük olduğu için genelde abla rolünü üstlenirdi. Hep birlikteydik fakat o üniversite kazanınca İstanbul'a gelmişti, bende 7 ay önce buraya gelmiş birlikte yaşamaya başlamıştık.
Mutfak masasına güzel bir kahvaltı hazırladıktan sonra Sedef'in odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda uzun saçlarını düzleştirdiğini gördüm. Gözlerim üzerinde gezindi. Koyu kottan ve beyaz gömlekten oluşan kombini çok hoştu. Ayağında her zamanki uzun topukluları ile hayli uzun duruyordu.
Sedef... O her zaman çok güzeldi. Birlikte bulunduğunuz insanlar beni görmezden gelir, onunla konuşmak için can atarlardı, ne kadar bu durumdan bazen rahatsız olsam da gerçek şuydu ki, o mükemmeldi.Ağzımdan çıkan "vov" nidalarına hakim olamayınca kıkırdayıp odadan çıktı.
Kahvaltı boyunca pek çok şey hakkında konuştuk, hatta konular bir ara geçmiş yıllara kadar uzanmıştı.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra birlikte masayı toparlayıp evden çıktık. Kapının önüne çıkıp Sedef'i beklemeye başladığımda aklıma o gece geldi. Korkudan kimseye bir şey söyleyememiş ve bu gidişle de söyleyemeyecektim. Üzerinden 3 koca gün geçmişti, aşağı mahalleden duyduğumuza göre bir evde silahlı çatışma çıkmış ve 2 kişi ölü bulunmuştu. Tahminlerim doğruydu, o bir katildi.Sedef'in koluma girmesiyle irkilip yola döndüm.
"işler nasıl gidiyor tatlım?" ima yüklü sorusuna göz devirmeden edemedim. Bahsettiği şey patronum Melih'in benden hoşlanmasıydı.
"bilmem, sizin?" kıkırdadı.
"her zaman beni sinir etmeyi başaran müşteriler dışında iyi!" bu sefer gülmeden edemedim. Sedef çoğunlukla gençlerin takıldığı bir kafede müdürlük yapıyordu, arada servise çıktığı da oluyordu tabii. İşini sevse de çok yoruluyordu, okuyup aynı zaman da çalışmak zor olduğu için ve paraya ihtiyacı olduğu için bu yıl okulu bırakmıştı.Durağa geldiğimizde sarılarak farklı taksilere bindik. 20 dakikalık yolculuğun ve yoğun trafiğin ardından iş yerine gelmiştik. Şoföre parasını ödeyip taksiden indim, kafamı kaldırdığımda Melih Bey ile göz göze geldim. Benim geldiğimi görünce kapıda beklemeye başlamıştı, yeni gelmiş olmalıydı. Yanına vardığımda gülümseyerek kapıyı açtı, kısa bir teşekkürün ardından ofise girdim. Benim için ayrılan küçük odama vardığımda siyah kabanımı ve çantamı çıkarıp askıya astım. Oturmak için masaya döndüğümde üzerindeki kırmızı karanfil kaşlarımın çatılmasına, anıların beni sonsuz bir denizin ortasında boğmasına neden olmuştu. Melih Bey'in müvekkillerinden birisi getirmiş olmalıydı.
Melih Bey genç yaşına rağmen başarılı bir avukattı. Müvekkillerinden çoğunun kadın olması onun çekiciliğiyle kadınları kolayca etkilemesini gösteriyordu.
Üniversite dahi okuyamamış olan ben, onun yanında gerektiği zaman sekreterlik yapıyordum. Okumak istediğim mesleğin avukatlık olması işimi severek yapmamı sağlıyordu.Hala elimde tuttuğum şeyi hızla çöpe attıktan sonra masama geçip dosyaları düzenlemeye başladım. 2 saatimi alan dosya işlerini bitirdiğimde soluklanıp ayağa kalktım. Elime aldığım dosyalarla odamın karşısında bulunan, Melih Bey'in kapısını çalarak içeriye girdiğimde koltukta oturan patronumun karşısındaki sarışın kadını gördüğümde şaşırdım. Geldiğini hiç duymamıştım. Kadının gözleri bana döndüğünde alayla beni incelemeye başladı. Sessiz adımlarla masaya yaklaşıp dosyayı Melih Bey'e verdiğimde karşılığında teşekkür yerine "ben çağırmadıkça odama gelme ve kimseyi alma" lafını yemiş, kadının hala üzerimde olan bakışlarıyla odadan çıkmıştım.
Tüm günü odamda oturup kitap okuyarak geçirmiştim. Öğle arasında her zaman ki lokantadan yemeğimi sipariş etmiş, tek başıma yemeğimi yemiştim. Melih Bey'den ses seda yoktu. Hala ofiste mi onu bile bilmiyordum. Öldü mü acaba?
İyice kafayı yedim sanırım!
Duvardaki saati gördüğümde çıkış saati olduğunu fark ettim. Bugün oldukça hızlı geçmişti. Ayağa kalkıp askıya döndüğümde karşımdaki kişi ile irkilerek elimi kalbime götürdüm. Melih Bey duvara yaslanmış beni izliyordu. Nasıl olmuşta fark etmemiştim?
Gülerek askıdaki kabanımı ve çantamı bana verip dışarı çıktı. Hazırlandıktan sonra onu takip ettim."seni bırakmamda sakınca yoktur umarım?" düşünceli şekilde caddeye baktım. Yağmur yağıyordu, hava soğuktu. Kafamı sallayıp onu onayladığımda gri aracına ilerledik. Sürücü koltuğuna yerleştiğinde yandaki yolcu koltuğuna oturdum. Emniyet kemerini taktıktan sonra sessiz bir yolculuk hakim oldu.
Kafamı cama yaslayıp arkamızda bıraktığımız yolları, kuruyan yaprakların aheste aheste ıslanışını ve ansızın gelen rüzgarla savruluşunu izledim. Çoğu insanlar yağmurdan kaçarcasına ve iş çıkışı olduğu için evlerine yetişmenin acelesiyle koşuşturuyorlardı. Yağmurda ıslanmayı hep severdim, ne yazık ki zararı fazlaydı. Her yağmur sonrası hastalanır, hastaneye gitmemek için Sedef ile inatlaşırdım."Belda" irkilerek yanıma döndüm. Melih Bey meraklı bakışlarla bana bakıyordu. Kafamı cama çevirdiğimde apartmanın önünde olduğumuzu görüp gülümsedim. Hiç fark etmemiştim. Elimin üzerindeki sıcaklığı hissedince elimi çekip ona döndüm. Anlayışlı bakışlarını gördüğümde içimde bir mutluluk yer kapladı. Beni anlayan birisi daha var diye bağırmak, tüm mahalleyi ayağa kaldırmak istiyordum. Düşüncelerime göz devirip, iç sesime kahkaha attım. Konuşmakta bile zorlanırken bağırmak, ölüm tehlikesi olan bir odaya koşa koşa gitmekti benim için.
"teşekkür ederim Melih Bey" yüzündeki gülümseme büyüdü. Direksiyondaki elini kaldırıp yüzüme düşen perçemleri okşadı. Yüzümdeki gülümseme kalbime ulaştı. Sevilmek ne güzel şeydi. Gerek dokunarak, konuşarak, gülerek gerekse susarak...
Geri çekildiğimde utandığımı fark etti ve boğazını temizleyerek elini indirdi. Elimi hızla kapı koluna itip açtım."görüşürüz Belda" ona başımla karşılık vererek arabadan inip koşar adımlarla binaya girdim. Sedef yanımda olsa eminim bu halime kızarana kadar gülerdi.
Eve çıkıp zile bastım, açan olmayınca gözlerimi devirerek elimi çantama atıp anahtarı aramaya başladım. Kapının aralanmasıyla korkarak bir kaç adım geriledim. Ardında beliren davetsiz misafir ile kalbim kuş, dilim lal oldu.Helloo!
Ben geldim. Sıkıcı bir bölüm olduğunun farkındayım.Diğer bölümler için diyeceğim tek şey sıkı tutunun! Ve oylamayı ve yorumlamayı unutmayın!
Hee bu arada unutmadan, umarım kocaman bir aile oluruz🖤🖤
❤️
By.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belda +18
Misterio / SuspensoBu bir suskunun hikayesi... Hayatınızdaki tüm kötülüklerden kaçtığınızı düşünün. Mutlusunuz, gülüyorsunuz. Kalbiniz sevgi, elleriniz yuva dolu. Şimdi unutun. Hepsini! Hayatınızdaki en büyük kötülüğün karşınıza çıktığını düşünün. Katilsiniz, susuyor...