İyi Okumalar...
Meri...
Çalan alarım sesiyle yastığı kulaklarıma iyice bastırdım. Lanet olsun bu sesten nefret ediyorum ,sabah erken kalkmaktan nefret ediyorum ! Telefonun alarmını kapatıp saat'e baktım, saat 6:00'dı ve 9:10'da Osmanlı Türkçesi ,saat 12:20'de Türkçe Biçim bilgisi dersim vardı. Günüm yoğun geçecekti , yataktan hızlıca kalktım çünkü şehre yarım saatlik yolum vardı ve bugün pazartesi olduğunu hesabını katarsak haftanın ilk günü trafik çok yoğun oluyordu ve yol bir saatlik uzuyordu. Babaannem ona geç saatte gelip , geç saatte eve dönmeme izin vermeyince çiftlikte kalmıştım. Reddetmek gibi bir şansım yoktu , çünkü bizim ailede son sözü Meryem Sancaktar söylerdi. Tıpkı velayetimi alması gibi. Hızlıca yataktan kalkmaya çalışırken sendeledim ve dizim komidine çarpmıştı. Lanet olsun çok acıdı. Banyoya geçip kısa bir duş alıp okula gitmek için hazırlandım. Komidinin üstünden kitaplarımı alıp çantama attım ve telefonumu arka cebime sıkıştırdım.
_Meryem.
Merdivenlerden hızlıca inerken babaannemin sesini duymamla salona doğru adımladım.
_Günaydın, babaanne.
_Günaydın, tatlım. Gece iyi uyudun mu ?
_Evet gece rahat geçti.
_İyi uyumana sevindim. Biliyorum burası şehre uzak kaldığı için okula gidip gelmen konusunda sıkıntı oluyor ama ben de çok yalnızım ve sen benim tek torunumsun. Seni çok özlüyorum.
Tatlı ve yumuşak yanağına öpücük bırakıp ona sarıldım.
_Ben de seni çok özlüyorum, babaanne elimden geldiğince sana zaman ayırmaya çalışıyorum. Ama derslerim ve sınavlarım çok yoğun.
_Anlıyorum tatlım. Bu arada sabah sabah duş mu aldın ?
_Evet.
_Saçların hâla nemli ve hava çok soğuk. Hasta olacaksın diye endişeleniyorum , üstelik evde tek başınasın. Biliyorsun şehre gelmeyi çok sevmiyorum ve aklım hep sen de kalıyor.
_Merak etme sıkı giyindim ve saçlarımda gayet kuru.
Kahvaltı hazır olunca hemen masaya geçtik , kahvaltı esnasında ona yayın evinden ve yeni patronumuz Tülin hanımdan bahsettim. Hiçbir detayı atlamadan her şeyi bilmek istiyordu. Kahvaltıdan sonra onunla vedalaşıp hemen yola çıkmıştık, yolda giderken annemle telefon görüşmesi yapmıştım. Neyse ki yola erken bir saatte çıkınca kampüse erken varmıştık. Kendime bir bardak kahve alıp çikolata damlalı bisküvi almıştım. Kahve beni derse kadar açardı çünkü hâla tembel tembel esniyordum. Derse on dakika kala kahvemi bitirip çöp kutusuna attım ve kalan bisküvi paketini çantama atıp okulun binasına doğru adımladım. Amfiye girdiğimde içerisinin yavaştan kalabalıklaşmaya başladığını gördüm. Anlaşılan Profesör iki sınıfı birleştirmişti.Bana elini sallayan Derinada'yı farketim bana yanında yer ayırmıştı. Orta sıraya doğru yöneldim ve yanına geçip çantamı bıraktım.
_Günaydın ,Meri. Bunlar iki hafta öncenin ders notları ama notlar eksik olabilir.
Hastalandığım zaman iki, üç gün okula gitmemiştim ve Osmanlıca Türkçe dersini kaçırmıştım. Bu ders zorunluydu ve kredisi yüksek bir dersti. Ama notların eksik olması can sıkıcıydı. Bu dersin Profesörü bizi zorlamayı ve sınavdan bırakmayı cok seven bir hocaydı ve ben gelecek yıl alttan ders bırakmak istemiyordum.
_Teşekkür ederim. Yanlış anlamazsan acaba notları tam olan birini biliyor musun ?
İki sıra arkamızda ve çaprazımızda duran esmer , siyah saçlı kahverengi gözlü çocuğu işaret etti.
_Aslında o dördüncü sınıf ama bu dersten kalmış ve yükseltmek için alttan ders alıyor. Sınıfın bir numaralı öğrencisi.
_O zaman nasıl dersten kalmış ?
_Birinci sınıfta Profesörle bir problem yaşamış , öyle duymuştum.
Gözlerimle onu iyice süzdüm baştan aşağı siyahla uyum içerisindeydi. Onu daha önce hiç görmemiştim bölüm birincisiydi ama dışardan bakınca daha çok belalı bir serseriyi anımsatıyordu. Pekala Meri, sen ne zamandan beri dış görünüşe göre yargılar oldun.
_Benim için ondan notları istemenin bir sakıncası var mı ?
_Sen neden istemiyorsun ?
_Anlaşılan sen onu tanıyorsun , notları tam olduğundan ve bölüm birincisi olduğunu bildiğine göre.
Omuz silkti,
_Peki.
_Teşekkür ederim.
Diye ona gülümsedim. Önüme gelen yoklama listesinden adımı bulup imzaladım ve Derinada'nın önüne bıraktım. Profesör'ün Amfiye girmesiyle ders hızlı bir şekilde başlamıştı. Kendi kitabımdan çeviri yapıp bize notlar yazdırıyor bir taraftanda tahtaya'da notlar yazıyordu. Ders yarım saat erken bitti diye sevinirken Profesör'ün tam beş sayfalık çeviri ödev vermesiyle yüzüm düşmüştü. İkinci dersin saatini beklerken Derinada ile kütüphaneye geçip , ders notlarının üzerinden geçtik. Çeviri için kütüphaneden birkaç Osmanlıca sözlüğü almıştım. Kütüphane görevlisine öğrenci kartımı uzattım,
_17 mart , teslim tarihi.
Kartımı bana geri uzatırken teşekkür etmiştim. Sözlükleri alıp Derinada'nın bizim için kafeteryada tuttuğu boş masaya doğru yürüdüm.
_İki tost ve çay söyledim. Peynir , domates ve keçap.
_Olur, teşekkür ederim.
Tostlarımızın gelmesini beklerken Derinada ile Osmanlıca ödevini nasıl halledeceğimizi konuşuyorduk. Tostlarımız geldiğinde konuşmayı bırakıp hemen tostlarımızı yeme başladık.
_Nasıl dediğim kadar var mı?
_Kesinlikle , çok güzel. Diğer kafeteryada yediğimden çok daha iyi. Lezzetli tostumu hızlı hızlı ısırıklarla birirmiştim. Yiyeceklerimiz ve içeçeklerimiz bittiğinde derse geç kalmamak için hemen ayaklanıp kafeteryadan çıkmıştık. Amfiye geldiğimizde içerisi henüz boş sayılırdı. Bizim gibi erkenci birkaç öğrenci vardı sadece. Saati kontrol ettiğimde henüz saatin 12:10 olduğunu gördüm. Orta sıraya doğru adımladık ve kendimize uygun yer bulup oturduk. Kitaplarımı çantamdan çıkarıp sıranın üstüne bıraktım. Geçen dakikaların ardından amfi gittikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı, ders saati geldiğinde profesör amfiye girip dersi başlatmıştı. Bu ders osmanlıca dersin aksine dahaçok uzamıştı, hocamız yaşlı olmasına rağmen büyük bir şevkle dersi anlatıyor ve bitirmeye hiçte niyeti yok gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKTA ZİRVE
RomanceZayıf Beden , Güçlü Kalp... O gece hayat onlara tehlikeli ve lanetli bir oyun teklif etmişti. Hemde kartları sonuna kadar açık oynanacak bir oyundu. Hayatın onlara verdiği ikinci şans " Aşk Oyunu " nda kartlarını doğru oynayıp gerçek aşkı yaşayab...