+5000 kelime çokfena şeyler yazmışım hatalarım varsa kusra bakmayın bebiklerim kemerlerinizi bağlayıın İYİ OKUMALARR🤪
yedinci ev - kalbim seni arıyor
Günler öyle yavan ve boş geçiyordu ki artık bir önceki gün ile bugün arasında hiçbir fark göremiyordum. Ne dünüm ne yarınım farklıydı. Her günüm aynı ve tekdüzeydi. Değişen bir şey var mıydı? Tabii ki, değişen çok şey vardı aslında. Artık Sehun ile eskisi kadar yakın değildik mesela, değişmişti bir şeyler, eğer şanslıysam haftada iki veya üç gün karşılaşabiliyordum. Sehun yanımıza da fazla uğrar olmamaya başlamıştı bir de, boş vaktinin çoğunu Ten ile çimlerde uzanıp sohbet ederek geçiriyorlardı ve işin kötü yanı benim Jongin ile olduğumdan daha çok bir çift gibi göründükleri için kıskançlığımdan kuduruyordum deli gibi. Çıkıp çıkmadıklarını sormak istesem de Sehun'a bir tebessüm yolladığım anda dahi kafasını benden olmayan tarafa çevirmesi, kısa sohbetlerimizi bir dakikadan fazla uzatmak istemeyerek kestirip atması ve sonra da gitmesi, hep benden kaçması boşuna çabalamamam gerektiğini söylüyordu bence. Fakat başta hiç gelmediği için gittiğini söylemek bile yanlıştı aslında. Gelen biri giderdi çünkü. Sehun artık bana ne gelendi ne giden. Bir şeylerin, Kyungsoo'nun da tabiriyle, içine sıçıvermiştim bir şekilde. Bir şeyleri berbat ettiğime dair beni rahatsız eden bir his vardı içimde ve hislerimde çoğunlukla yanılmadığımı biliyordum. Yine de bir şeylerin içine sıçtığımı fark etsem dahi nerede yanlış yaptığımı ya da neyi yanlış yapmıştım bilmemek beni her seferinde yerimde sektiriyordu. Farkında olmadan bir boklar yemiştim ancak Sehun bunu çözme fırsatı dahi tanımamıştı bana.
Bana hiçbir fırsat tanımamıştı, en çok da bu canımı sıkıyordu. Diğer yanda Jongin hakkında değişen şeyler de vardı. Mesela artık Jongin'i görünce göğüs kafesimin içinde bir şeyler harekete geçmiyor, elim ayağım buz kesmiyordu ya da karnımda bir şeyler pır pır etmiyor, yanaklarıma pembelik yayılmıyordu. Jongin artık gönül bahçemdeki çiçeklerin katili bile değildi. Çünkü artık bu çiçekler solmuş, yenileri filizlenmeyi kesmişti. Yine de bir aptal gibi inatçı inatçı köklerine sıkı sıkı tutunuyor beni yanıltmalarını diliyordum her gece. Hayatımda her zaman bir şeylerin aynı anda çöküşe geçmesin de bunalmıştım. Ne zaman bir şey mahvolsa ardı arkası kesilmezdi felaketlerin. Her şey ama her şey kötüye gidiyordu.
Bir kereliğine yanılmak istiyordum. Herkesi yanıltmak istiyordum. Jongin'le mutlu olabileceğime inanmak ve bunu herkese kanıtlamak istiyordum. Bana ufacık bir bakışında bile birkaç kırıntı arayıp umutlanmaktan yorulmuştum. Ben sevgimi dünyaya duyurmak isterken onun kimselere söylememesini kaldıramıyordum. Ben onu kimseyi umursamadan herkesin gözünün önünde öpebilmek isterken onun yalnızca kuytu köşelerde kimseler yokken beni öpmesinden yorulmuştum. Ne ileri gidebiliyor ne de geriye bir adım atıyorduk, aynı yerde sekip duruyorduk sadece. Hem yakın hem uzaktık. İlişkimize dair her şey ironikti ve ben artık bunu bile sorgulamayı kesmiş her şeyi akışına bırakmaya karar vermiştim. Bir şeyleri değiştiremiyorsam olduğu gibi bırakmak en iyi bildiğim şeydi. Hem belki ben ondan karşılığında bir şey istemezsem evren şu zavallıya bak deyip güldürürdü yüzümü. Azıcık da olsa? Çünkü gerçekten ihtiyacım vardı buna. Tüm umudumu kaybetmişken evrenin bana bir sinyal çakmasına son derece ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fotoroman // sebaek
Cerita Pendek- Ya bu ateş bir gün sönerse? - O zaman tekrar yakarız.