Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Kyungsoo, iyiyim. Yemin ederim." diyorum bilmem kaçıncı kez, sabahın altısında başlayan ve sekiz buçuktan sonra saymayı bıraktığım yalanı ısrarla tekrarlıyordum. Kyungsoo'nun yalan söylememden nefret ettiğini çok iyi biliyordum, bu aptal hatayı zamanında bir aptal için yapmış ve acı hissi tatmıştım. Tekrar yapmayacağıma dair ona sahici ve en büyüğünden bir söz de vermiştim hatta. Yine de gözlerinin içine baka baka ona iyi olduğumu söylüyor, yeminler dahi ediyordum utanmazca ve yüzsüzce. Gerçi bir bakıma yalan da sayılmazdı canım. Yani, eski sevgilimin beni başından beri hiç sevmemiş, hatta benimle zoraki bir ilişkiye başlamış ve bir de üzerine aldatmış olması; güvendiğim insanın ise aslında hiç de tanımadığım biri çıkması, arkamdan işler çevirmesi, tıpkı benim şu an Kyungsoo'ya yaptığım gibi yüzüme bakıp yalanlar söylemesi ve canımı derinden yakması dışında iyiydim. Alt tarafı boynuzlanmış ve sırtımdan bıçaklanmıştım. Her şeyin berbat olması dışında gayet iyiydim. Tüm bunları görmezden gelirsek iyiydim, böylece yalana girmiş olmazdı söylediğim. Hem kendimi ve etrafımdakileri iyi olduğuma ne kadar inandırırsam o kadar iyi olurdum bence.
Kyungsoo 'ben bu numaraları yemem' dercesine kaşlarını kaldırarak bana bakınca, "Kyungsooooo-ya. Gerçekten iyiyim diyorum, bir sorun olmayacak. Kendi başıma idare edebilirim." diyerek bir kez daha onu ikna etmeye çalıştım, aynı şeyleri söylemekten dilim damağım kurumuş, çenem ağrımıştı ama o hâlâ pes etmiyordu. Sabahın köründe Kyungsoo'nun çalan telefonuna uyandığımızdan beri tek yaptığım şey onu ikna etmeye çalışmaktı ve ikimiz de inatçı birer keçi olduğumuz için yaklaşık üç saattir ne bir kazanan ne de bir kaybeden çıkmıştı bu gereksiz uzayan savaştan. Doğrusu bu savaştan kimin galip çıkacağını deli gibi merak ediyordum, sonunu asla tahmin edemediğiniz cinayet filmlerine benziyordu. İkimizde de katır inadı vardı. En son inatlaştığımız zamanı oldukça net hatırlıyordum. Tamı tamına beş saat sürmüştü. Şaka değil, tam beş saat boyunca inatlaşmıştık. En sonunda ikimizin desteklediği şey yerine ne alakası olduğunu bugün dahi anlamadığım Chanyeol'ün dediği olmuştu. Sahi, neden Chanyeol'ün dediği olmuştu ki? Onun nereden veya ne zaman olaya dahil olduğunu hatırlamıyordum bile, bir şekilde hiç olmadık yerlerde aniden belirip aklınızı karıştırabiliyordu. Keşke şimdi burada olup Kyungsoo'nun aklını karıştırabilseydi. Böylece baş ağrım biraz olsun dinebilir ve yalnız kalıp hüznümde rahat rahat boğulabilirdim.
Yalnızlığa çok ihtiyacım vardı. Son birkaç haftadır yalnız kaldığım yegane zamanlar yalnızca tuvalette olduğum zamanlardı. Kyungsoo duş alırken bile yalnız bırakmıyor, onun üstünde uyguladığım numaralarla kapıyı açıp bir anda yanımda beliriyordu. Bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu üçüncü yapışında fark ettim. Kyungsoo boşuna beni ıslak havluyla dövmüyormuş onu anladım. Yalnızlıktan nefret eden ben yalnızlığa muhtaçtım artık. Bu son birkaç haftada bir sürü kötü alışkanlık da edinmiştim ayrıca. Kyungsoo hiçbiriyle gurur duymuyordu fakat ne kadar itiraz edip başımın ucunda dırdır etse de bu yoldan vazgeçiremiyordu beni. Bir ayda bir paket bile bitiremeyen ben şimdi sigaraları üç öğüne bölmüş, iki-üç günde bir yeni paket almaya gider olmuştum. Artık bir fırt çekerken öksürük krizine girmiyordum. Bir zamanlar Kyungsoo'ya bırakması için baskı uygulayıp kokusuna dahi tahammül edemediğim şeye bir anda bağımlı oluşum çok komikti. Kyungsoo ile karşılıklı oturmuş sigara tüttüreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi lakin hayat işte böyle dünyanızı altüst ediyordu hiç beklemediğiniz anda. Bir gece yakalanmaktan tırsa tırsa kafalarımızı camdan sarkıtmış dumanımızı havaya üflerken Kyungsoo onun da bugünleri göreceğini hiç düşünmediğini söyledi.