"Yankı kim?"
&
Şiir'le birlikte çitlediğimiz çekirdeği Pembe edasıyla tükürürken mahallede gelen geçene bakıyorduk. Yaşlı bir çifte ait olan evin bahçe duvarında oturuyorduk. Ben dedikodu malzemesi çıkar mı diye bakarken, Şiir telefonundan Onedio testi çözüyordu. İkimizde polar pijamamız ve plastik terliklerimizle yılın modasına damga vurmuştuk. Bence Gucci markası gibi giyinmiştik. Biranda Fenerbahçe'nin marşı çalmaya başlamasıyla, Şiir'in telefonu çaldığını anlamıştım. "Söyle ciğerim." Diye açtığı telefonla yüzümü buruşturdum. Karşı tarafı bir süre dinledi, bakışları bana dönmüştü. "Mars'ta parti mi var?" Duyduğum cümleyle anında başımı iki yana sallamaya başladım. "Geliyoruz." Sinirle gözlerimi kapattım.
"Seni sevdiğimi söylemiş miydim Rüzgar?" Dudaklarını büzdü. "Söylemedim mi? Sevmediğim içindir." Kıkırdayarak telefonu kapattığında anında ona döndüm. "En son gittiğimizde ne olduğunu hatırlıyorsun değil mi?" Yavaşça gülümsemeye çalıştı. "Sakin olsana biraz, en fazla ne olabilir ki?"
Gözlerimi büyüttüm. "Onda da böyle demiştin Şiir! Mahallenin anasını ağlatmıştık." Beynime dolan anılarla şu anda ölmek istiyordum. Kahkaha attı "O günü nasıl unutabilirim? Hele bir de abimin üstüne kusuşunu." İkimiz de aynı anda yüzümü buruşturduk.
Kafamdaki düşünceleri def ederek sırıttım. "Ya sana ne demeli? Seviyorum ulan diye bağırarak, Rüzgar'ın camına taş attın." Somurttu. "Evet sonra bizimkilerle aram bozuldu. Sigaranın üstüne Rüzgar'ı öğrenmeleri iyi olmamıştı. Silkenerek sırıttı. "Ya bunda içmek yok, söz veriyorum." Şüpheyle gözlerimi kıstım. "İçmek yok."
"İçmek yok."
*
"Bir bardak daha!" Diye bağıran Şiir'in kolunu dürttüm. "Sence de hızlı gitmiyor musun?"
Bardağı kafasına dikerek "Karışma bana." Dedi huysuz bir şekilde, omuz silkerek cips kasesinden avuçlayarak ağzıma tıktım. Bütün harçlığımı giriş ücretine verdiğim için patlayana kadar bu mekandan çıkmak yoktu. Şiir'e dolanan kolların sahibine baktım. Rüzgar, soğuk çayla kafayı bulan sevgilisine gülümseyerek baktı. Yanımıza oturduğunda bana dönerek. "Merhaba baldız." Başımla selam verdim.
"İçki içmiyor musunuz?"
"En son neler olduğunu hatırlamıyormuş gibi davranma Rüzgar." Dememle kahkaha atarak Şiir'in yanağından öptü. "Bir aşk itirafına daha hayır demem."
Karşımda sırnaşan çiften gözlerimi ayırarak etrafa bakmaya başladım. Bu şehirde bilindik en ünlü yerlerden biriydi, aslında yaşımız tutmasa da sahibini tanıdığımız için hiç zorlanmadan giriyorduk. Bütün hikayelerde erkek ana karakter bara giriş yapardı ve şimdide öyle olmalıydı. Gözlerim bir süre Yankıyı aradı ama onun böyle bir yerde olmayacağını biliyordum. Pes ederek gözlerimi etrafı dolaştırmaktan bıraktım.
Yankıyı sevmediğimi iyi biliyordum, sadece bu durum hoşuma gidiyor ve birazda macera istiyordum. Sonuçta liseli sıradan iki kızdık, bizimle ilgilenmeleri bile tuhaf olurdu. Şiir ve Rüzgar'a yan gözle bakmamla birlikte kafa kafaya vererek bilek güreşi yaptıklarını gördüm. Biraz önce ben sıradan mı demiştim? Pardon sözümü geri alıyorum. Kesinlikle sıradan değildik.
*
"Ne izliyorsun?" Başımı Şiir'in omzuna koyarak ne izlediğini görmeye çalıştım. Derin nefes alarak "Saçma sapan bilim kurgu filmi işte. Bir tane virüs çıkıyor, korona mı neyse adı. Bilim insanları onu çözmeye çalışıyor." Göz devirerek yatağa geri kendimi bıraktım. "Nedense hep gavurların başına geliyor hep böyle şeyler." Diye mırıldandığımda Şiir kıkırdadı. "Virüs bütün dünyaya yayılıyor. Türkiye'nin de adı geçti."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pardon! Mafya Mısınız?
HumorBu hikayede her şey var... Mafyalar, kötü çocuklar, masum kızlar, kötü kızlar, Amerika dizilerinden fırlamış insanlar. Elime bir kalem aldım ve hikayeyi baştan yazdım. Bu hikaye olması gerektiği gibi değil. Mafya, mafya gibi değil. Masum kız aslınd...