VERA'NIN GÜNLÜĞÜ (2020)
Bugün bir şeyler karalamamayı çok düşündüm ama yine birkaç gündür olduğu gibi içimi döktüğüm, dertlerimin en büyük ortağı olan sırdaş bellediğim defterimin yanında buldum kendimi.
Sahi neden eskiden içimi birilerine açmamıştım? İçime ata ata biriktirdiğim dert birikintileri bir okyanus olmuş, beni sürükleyerek büyük bir okyanusta hapsetmişti.
Belki o zamanlar dertlerimi dert olarak nitelendirmekten ziyade boşa bir umutla kangren olmuş düşüncelerimi avuta durmuştum. Belki de dertlerimi anlatabileceğim, dost sandığım bir çok insan, en savunmasız anlarımda tekmeyi basmıştı kıçıma.
Çok yanlışlarım olmuştu.
Tıpkı en yakınımdaki insanlara güvenmek gibi...
Tıpkı o gece arabayı çalarak hayatıyla oynadığım birkaç kişiyi bu işe sürüklemek gibi...
Neyse ki hayat, yanlışlarıyla doğruya götürüyordu. Yanlışı yapmadan doğru nedir bilmiyorduk. Ya da bize başka çare bırakmamışlardı.
O gece ve o geceden sonra hayatıma dahil olan kişilerin yüreğimde bu kadar derin bir iz bırakacağını söyleseler, onlara sadece gülüp geçerdim.
İnsanın en kötü anılarının başrolü olan her nesne, obje, insan... Nefret edilesi olmaz mıydı?
Belki gidenlerin arkasından duyduğum vicdan azabı ve acıydı beni hâlâ onlara bağlı kılan.
Bugünlük benden bu kadar. Bugün de aklıma yeniden gelen, dost bildiklerimin küllerini savuracağım ciğerlerime.
—————-
2016
Terk edilmiş, bomboş, yeşillik dolu bir arazinin ortasında, uçsuz bucaksız bir deniz manzarası ve pasparlak bir gökyüzü altında bile hapisteymiş gibi hisseder miydi insan?
Bunun cevabı tam olarak yanı başımdaki cesedin, eskiden dolu dolu atan kalbindeki, raydan çıkmış bir hız treni gibi yuvarlanan umutlarının içinde gizliydi. Umutlarının tümü tıpkı o cesedin ki gibi, onunla birlikte kaybolacaktı ve hiçbirimiz artık gerçek özgürlüğün nereye gittiğini kestiremeyecektik.
Bizim için özgürlük bir ölünün damarlarındaki kanın sıcaklığına bağlıysa eğer, kutuplarda yaşamaya mahkum birer esirdik artık.
'Gerizekalı, az kalsın bizi yakalatacaktı.' Bakışlarımı, düzenden bir haber ve renklerin korkunç uyumsuzluğu içinde can çekiştiği eşyaların üzerinde gezdirdim. Albino çocuğun söylediği gibi onun evine gelmiştik. Bir öğrenci evini aratmamasının aksine oldukça büyük bir yerdi.
'Onu eve sokmamalıydık.' Dedim. Can havliyle ne yaptığımızı kestiremediğimiz o dakikalarda, sorunsuz bir şekilde albinonun evine ulaşmayı başarmıştık. Peşimize hiçbir polis takılmaması bizim için iyi bir şey miydi yoksa daha kötü sonuçlar mı doğuracaktı bilmiyordum.
'Başka çaremiz mi vardı? Ya sabah bir şeyler hatırlarsa?' Diye sakin bir şekilde gözlerime bakan albinoya doğru döndüm. Yaptığım hızdan dolayı oldukça çabuk bir şekilde eve gelmiştik.
Sarhoş herif, mahallenin ortasında bağırıp çağırarak birkaç gözün bize yönelmesine neden olmuş olsa da albino çocuğun söylediği gibi öğrencilerin bulunduğu bir sokak olduğu için çoğu kişi tekrar kendi işine yönelmiş, umursamamıştı. Şimdi ise onu bir odaya götürmüştü. Muhtemelen çoktan sızmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
Mystery / ThrillerBirbirinden bağımsız tam yedi kişi. Karakterleri, yaşam tarzları, sosyal hayatları ve fikirleri asla uyuşmayan, birbirleriyle hiçbir alakası bulunmayan bu yedi farklı kişi, hayatlarının dönüm noktası olan ve geleceklerini zindana çeviren o gece, bir...