Kızlar hediyelerini verdikten sonra hep beraber bahçeye çıktık. "Bizim Yerimiz" dediğimiz masaya oturduk. Buraya Bizim Yerimiz diyorduk çünkü burası okulun en güzel oturma alanıydı. Manzarası inanılmazdı. Okuldaki herkesin oturmak istediği tek yerdi. Sol tarafında boğaz manzarası, sağ tarafında ise okulun halı sahası vardı. Burayı okula başladığımız ilk hafta Seher ile keşfetmiştik. Sonrada yeni arkadaşlarımız Ece, Damla ve Arsu'ya göstermiştik. Şimdi ise burada Ece, Damla ve Arsu ile sohbet ediyorduk fakat bu sefer Seher yoktu. Sadece aramızda olmadığı gibi bugün okulda da yoktu ya da daha gelmemişti. Seher'in yokluğunu bir tek ben değil diğer kızlarda fark etmişti. Arsu:" Irmak, dün siz Seher ile beraberdiniz. Sana bir şey dedi mi gelip gelmeyeceği ile ilgili? Ben arıyorum da açmıyor telefonunu."
"Hayır, bir şey demedi bana da. Uyuyakalmıştır büyük ihtimalle."
"Seher mi? Sanmıyorum. Her sabah erkenden kalkıp koşuyor. Belki de duş alıyordur."
" Evet, her sabah koşuyor ama o okula geç kalmazdı. Birde ben arayayım."
Damla'nın telefonu: Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor lütfen sonra tekrar deneyiniz.
"Kızlar, Seher telefonu duymuyor değil Seher'in telefonu kapalı. Bir şey mi oldu acaba?"
" Ben Beril Teyzeyi arıyorum belki de şarjı bitmiştir o yüzden ulaşılamıyoruzdur."
Arsu, Beril Teyze ile konuştuktan sonra yanımıza gelip Seher'in bugün kendini iyi hissetmediği için evde kalıp dinleneceğini söyledi.
Kızların dünkü olaydan haberi yoktu. Ben daha anlatmamıştım ki zaten Seher'in de böyle bir şey yaptığını anlatmaya dilim varmıyordu. Hala kafam çok karışıktı. Benim sevgilim- eski sevgilim- ile Seher'in arasında gerçekten bir şeyler var mıydı? Ama Burak ona aşkım demişti. Gerçekten onu seviyor muydu? Ben bunları düşünürken Ece'nin seslenmesiyle daldığım düşüncelerimden sıyrıldım.
"Irmak, bugün sizin Burak ile yıldönümünüz değil mi?"
"Acaba Burak sana ne hediye aldı? Bir de siz iki yıl önce bugün çıkmaya başlamıştınız değil mi Irmak?"
"Evet, bende merak ediyorum da ben Burak'a hediye almayı unuttum."
Aklıma iki yıl önce bugün bana çıkma teklifi ettiği gün geldi. Sahildeydik, çok iyi hatırlıyorum. Gece yarısıydı, evdeki parti bitmişti ve Burak'ı uğurlarken Burak bana hazırladığı bir süprizi olduğunu söylemişti. Evden çıkıp beraber sahile yürümüştük. Sahilde yürürken bol bol sohbet etmiştik ve Burak beni iltifatlara boğmuştu. Sonra böyle kulübemsi bir kafeye gelmiştik. Sıcak çikolata içtikten sonra garson doğum günüm olduğu için Çin kurabiyeli pasta getirmişti. Pastanın üstündeki mumları üfledikten sonra garson kurabiyenin şans kurabiyesi olduğunu ve açmam gerektiğini söylemişti. Kağıtta "Her kızın gülümsemesinde bir erkek gizliymiş. Ben senin gülümsemendeki erkek olabilir miyim?" yazıyordu. Yazıyı okuduktan sonra heyecandan yanaklarım kızarmıştı. Bende dayanamayıp heyecanlı bir şekilde "Evet, olabilirsin" demiştim. O günden beri sevgiliydik. Ama ben artık gerçekten sevgili olduğumuzu düşünmüyordum. Bana olan yaklaşımı, samimiyeti iki sene önceki Burak'la aynıydı. Ama dün gördüklerim bunun tam tersini yansıtıyordu. Ben düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Arsu'nun seslenmesiyle kendime geldim.
" Irmak, ne düşünüyorsun?"
" Ece yıldönümü deyince aklıma Burak'ın bana çıkma teklifi ettiği gün geldi."
" Ama çok romantikti bence."
" Bence de."
Evet, bence de çok romantik bir teklifti. Ama ben daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Biz kızlarla bu konuda sohbet ederken ders zili çaldı, bizde sınıfa geçmek zorunda kaldık.
Dersimiz matematikti. Öğretmenimiz son senemiz olduğu için soru çözümü yapmaya karar vermişti. Soru çözerken Burak'ın bana baktığını hissettiğimde arkamı döndüm ve Burak'a baktım.
"Bir şey mi oldu?," diye sordum fısıldayarak.
Burak beni duyduktan sonra bir şeyler fısıldamıştı ama ben ne dediğini anlamamıştım. O da bu sefer kağıda yazıp bana uzatmıştı. Kağıtta" Bana bugün neden soğuk davranıyorsun?" yazıyordu. Ne yazacağımı bilmiyordum. Onları gördüğümü ona söylemeli miydim? Seher'in mesajda dediklerinin doğru olup olmadığını bilmediğimden bu konuyu konuşmanın şuan doğru zaman olmadığını fark ettim. Kağıda" Soru çözüyorum daha sonra konuşalım. " yazıp Burak'a uzattım. O da "tamam" anlamında başını salladı.
*******************
Dersler bittiğinde partiye hazırlanmak için kızlarla arabaya binerken Burak'ın bana seslendiğini duydum. Fakat acelemiz olduğu için Burak'a "Acelem var sonra konuşalım" diyerek arabaya bindim. Sanırım bugün Burak'la bu mevzuyu konuşmak için yanlış bir gündü. Bir türlü konuşmaya fırsatımız olmuyordu.
Kızlarla otele geldiğimizde hazırlanmak için odalarımıza geçtik. Makyajım yapılırken odanın kapısı çaldı, gelen görevli partide giyeceğim elbiseyi getirdiğini söyledi. Makyajım tamamlandığında elbiseyi giymek için hazırdım. Açıkçası elbisemi merak ediyordum çünkü elbiseyi ben seçmemiştim. Derslerim çok yoğun olduğu için annemden benim için seçmesini rica etmiştim. Elbise koruma kılıfını elime aldığımda etiketin dışarıda kaldığını fark ettim. Etikette Semiha AKYOL yazıyordu. Nasıl yani? Elbisemi annem mi tasarlamıştı. Koruma kılıfının fermuarını açınca yere bir not düşmüştü. Notta "18. yaş günü elbiseni ben tasarlamak istedim. Umarım beğenirsin. Doğum günün kutlu olsun canım kızım. " yazıyordu. Elbise gerçekten muhteşemdi. Tek kollu kısa harika bir elbiseydi. Annem yıllar sonra elbise tasarlamıştı ve bunu benim için yapmıştı. Elbisemi giydikten sonra aynanın karşına geçip kendime baktım. Uzun dalgalı kahve rengi saçlarımı açık bırakıp yeşil gözlerimi ortaya çıkaran makyajımla partiye hazırdım. Partinin yapılacağı alana geçtiğimde herkes doğum günümü kutlarken Seher'in orada olmadığını fark ettim. Gerçekten gelmemişti. Yoksa geç mi kalmıştı? Doğum günü pastasını da üfledikten sonra parti başladı. Kızlarla dans ederken Seher'in geldiğini gördüm. Partideki arkadaşlarıyla selamlaşıyordu. Sonra göz göze geldik ve bana "yanına gelebilir miyim" der gibi baktı. Bende "evet" anlamında gülümsedim. Beni sevgilimle aldatıp aldatmadığından emin olamasam da bugün benim doğum günümdü ve kimseyle aramın kötü olmasını istemiyordum. Yanıma gelip doğum günümü kutladıktan sonra sarıldık. Ardından dans etmeye devam ettik. Dans ederken bazı kızların benim hakkımda konuştuklarını duydum. Konuşmaların olduğu masaya baktığımda Yağmur'unda o masada olduğunu gördüm. Yağmur ile aram değildi. Kıskanç ve sinsi bir kızdı. Yağmur'un konuştuğu kızlardan birinin "Nasıl yani Irmak bunu bilmiyor mu?" dediğini duyunca yanlarına gidip kızlara " Neyi bilmiyormuşum?" diye sordum. Bunun üzerine Yağmur yanımıza geldi." Bir ağabeyinin olduğunu canım. Şey pardon küçük yaşta eğitimi için yurtdışına taşındığı için bilmiyorsun. Sen doğduğun zaman yurtdışında okuyormuş kendisi. Bir de ailenin hiç istemediği bir kızla sevgili olunca baban ve annen onunla görüşmeyi kesmişler. "
Kulaklarıma inanamıyordum. Yağmur'un annesi gazeteciydi. Söylediği şeyin yalan haber olma ihtimali çok yüksekti. Bu yüzden bende tepki gösterdim. "Sana inanmıyorum. Annene gelen asparagas haberlerden birini anlatıp beni de buna inandırmaya çalışıyorsun."
"Irmak sana yalanları değil gerçekleri anlatıyorum. Senden saklanan şeyi söylüyorum sadece. "
"Hayır, ben sana inanmıyorum. "
İnsanlar dans etmeyi bırakıp Yağmur ile bizi izlemeye başladılar. Gözlerimin yanmasıyla ağladığımı fark ettim. O kadar şaşkındım ve üzgündüm ki ağlamamı durduramıyordum. Rezil olduğumu fark edince salondan koşarak çıktım. Dışarı çıkarken üstüme bir şey almadığım için kapıdan çıktığım andan itibaren sırılsıklam olmuştum. Sulu kar yağıyordu ve ben koşmaya devam ediyordum. Ta ki mavi gözlü birinin kucağına düşüp bayılana kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARAMI SARAN AŞK
ChickLitBir genç kızın doğum gününde hayatıyla ilgili en önemli gerçeği öğrenmesi ona nasıl hissettirir? Aynı zamanda en yakın arkadaşının sırtından vurması ve sevgilisinin ihanetine uğramasıyla nasıl dimdik ayakta kalabilir? 18 yaşına girdiği gün hayatının...