"Baba!"
"Ben senin kanındanım."
"Ben senin oğlunum."
"Baba!"
"Aç!"
"Aç şu kapıyı."
"Yalvarırım aç!"
"Ben karanlıktan korkarım."
"Bilmiyormuş gibi davranma."
"Baba!"
"Baba!" diye bağırarak araladı gözlerini. Ardından yatağında hızla doğruldu. Her gece uykularına misafir olan kabus olduğunu anlayana kadar düzensiz nefes sesleri yayıldı odaya. İki elini de yüzüne götürüp sıkıca bastırdı. Parmaklarını oradan saçlarına çıkarıp siyah tutamları çekiştirdi. Yine uykusunda terden sırılsıklam olmuştu.
Yataktan kalkıp tökezleye tökezleye çıktı odadan. Yavaş adımlarla ilerledi koridorda.
Duş almak için girdiği banyoda soğuk suyu açıp başlığın altına girdi. Her gün aynı kabuslarla uyanmak dayanılmaz bir hal almıştı onun için. Beynini kemiren anılarla sırtını soğuk duvara yasladı.
Kaç yıl olmuştu?
Sahi, kaç koca yıl olmuştu?
Hatırlamıyordu.
Dizleri yara bere içinde kalmış bu küçük çocuğun büyüdüğünü anladığı kaçıncı yıldı bu?
"Yeter!" diye bağırdı. "Yeter!"
"Nefret ediyorum." dedi nefes nefeseyken.
Yelkovan, akrebi kovalamaya devam ederken ne kadar süre kaldığını bilmediği banyodan çıktı usulca. Telefonun zil sesini duyunca uzanıp eline aldı. Bir süre boyunca boş boş baktı. Arayan Hakan'dı.
Telefonun sesi kısılırken yatağa bırakıp aynaya yöneldi. Islak saçlarını taradı özensizce. Aynadaki yansımasına baktı bir süre. İstemsiz çatılmış kaşları, alnında küçük bir çukur oluşturuyordu. Kızarıp, şişmiş gözleri ve onları çevreleyen mor halkalar güne "Merhaba" diyordu. Sormurtkan bir ifadeyle sandalyedeki beyaz tişörte uzandı.
Saat gibi okulda umrunda değildi. Siyah pantolonunu giyindikten sonra çantasını aldı halının üzerinden. Buzdolabına ilerledi ağır adımlarla. Kapağı açtığında içinde bir şey kalmadığını görerek tekrar geri kapattı. Eve gelmeden önce alışveriş yapması gerektiğini aklına not etti.
Anahtarlarını alarak dışarı çıktı. Yanlış bağladığı ayakkabı bağcıklarını umursamadı. Otobüs durağına ilerledi. Üniversitede ki üçüncü yılı olmasına karşın hala durak numaralarına bakmadan emin olamıyordu hangi otobüse bineceğine.
Durakta bir süre bekledikten sonra usulca bindi otobüse.
***
Fakültede sessizce ilerlerken kolundaki saate baktı. Girmediği dersin bitmesine birkaç dakika vardı. Aynı sessizlikte duvara yaslanıp dersin bitmesini bekledi.
Kapı açılınca içeriden çıkan kalabalık öğrenci grubunun azalmasını bekleyip sınıfa girdi. Hakan'ın "Aras!" diye seslendiğini duyarak, sesin geldiği tarafa döndü. Kürsünün önünde dikilmiş, Aras'a yanına gelmesini işaret ediyordu.
"İşte hocam. Ödev için bu arkadaşla eşleşiyoruz." dedi, heyecanla.
Kravatını masaya bırakmış elindeki kağıtlara bir şeyler karalayan hocayı görünce gülümsemesini bastırarak arkadaşının yanına ilerledi. Kaş göz yaparak Hakan'a ne ödevi olduğunu soracakken hocanın başını kaldırması üzerine bakışları ona döndü.
Profesör'ün kaşları, gördüğü yüzle kavislenirken "Sen..." dedi. Sonra gözleri bir süre Aras'ın yüzünü turladı. Ardından "Daha beter görünüyorsun." dedi.
Hakan anlamaz bakışlarla hocaya bakarken, Aras gözlerini devirdi.
"Her neyse. İkinizin ismini yazıyorum öyleyse." dedi ve kağıttaki sütunlardan birisine listeden bulduğu Aras'ın diğerine ise Hakan'ın ismini yazdı.
"Tamam, gidebilirsiniz." dedi, elini onları kış kışlar gibi sallarken. İkili sınıfın girişine doğru ilerledi.
"Hoca, az kalsın Özge denen mahlukla, beni eşleştirecekti. Valla zamanında geldin."
Hakan'ın sözleri üzerine dudakları yukarı kıvrılırken "Kafeteryaya gidelim. Sen de şu ödevden bahset." dedi.
İkili kafeteryaya gidip, boş bir masaya oturduğunda Hakan kabaca yapmaları gerekeni anlattı.
"... Yani anlayacağın ödevini beğendiği iki grubu birkaç günlüğüne evine davet ediyormuş. Keşke önceki dersi kaçırmasaydın." dedi kahvesini yudumlarken. "Deli falan ama harika bir adam." dedi, Aras'ın önündeki bisküvi paketine uzanırken.
"Bu ödevi mükemmel yapmalıyız. İki haftamız var daha." dedikten sonra parmağını tehdit edercesine sallayarak "Bana yardım etmezsen evinin olduğu semti yakarım." dedi ve ardından daha ciddi bir yüz ifadesiyle "Bu yılı A alarak bitirmek istiyorum." dedi.
Aras umursamaz bir ifadeyle "Tamam." dedikten sonra "Hadi, derse geç kalacağız." dedi saate bakarak.
***
"Ey aşk!
Sokağına girdim,
Çıkamıyorum."Hakan, Aras'ın omzunu sertçe dürterek "Başlıyoruz." dediğinde Aras umursamazca "Halinden memnun görünüyorsun." dedi.
Hakan bu yorum üzerine arkadaşına "Evet, hem de fazlasıyla." diyerek gülümsedi. Ardından hocayı göstererek "Adama baksana bir; şiir okumuyor, bildiğin şiir oluyor." dedi, şevkle.
Aras "Evet ama bence bu kadarı biraz fazla." dediğinde ön masalarında oturan Ceyda'nın "Sussanıza be! Sizi mi dinleyeceğiz yoksa hocayı mı?" sözü üzerine ikili, hiç sevmedikleri kıza göz devirerek hocayı dinlemeye devam ettiler.
Su gibi geçen dersin sonuna yaklaşmışlardı bile.
"...
Yandım.
Sendeyken, sana yandım."Okuduğu şiiri bitiren adam öğrencilerine dönerek "Evet, arkadaşlar." dedi büyük bir ciddiyetle. "Siz, siz olun yanacağını bile bile elinizi ateşe tutmayın. Çünkü yanan sadece eliniz olmuyor." dediğinde sınıftan yüksek desibelli "Ooo!" sesleri yükseldi. Masanın üzerindeki kravatını boynuna takarken ön sıralardan bir kızın "Hocam, siz daha önce yanmış gibisiniz." lafı üzerine gülümseyerek "Kim bilir?" dedi.
Kravatı bağladıktan sonra küsrüdeki kitaplarını topladı. Sınıfa selam vererek dışarı çıkarken şiir mırıldanmaya devam ediyordu.
Kendimizi aşmamız dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]
Teen FictionŞeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama bir gün gözümü açtığımda elmayı çoktan ısırdığımı fark ettim. Şeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ben de sevdim. ...