Kapı zilini çalarak beklemeye başlayan ikiliyi takım elbiseli yaşlıca bir adam karşıladı.
Saygılı bir ifadeyle "Dağhan Bey'in misafirleri olmalısınız. Lütfen, içeri buyrun." diyen adama şaşkınca bakarak içeri adımladılar.
"Beyefendi henüz gelmedi lakin içeride başka misafirler de var onların yanına geçebilirsiniz." dedi ve onları salon tarzı büyük bir odaya yönlendirdi.
Hakan "Vay be!" derken odadaki koltuklarda oturan iki gencin de onlar gibi şaşkın olduğunu gördüler.
"Merhaba." dedi, erkek olan Hakan'a hitaben.
Hakan, Aras'ın aksine sınıftaki çoğu kişiyle iyi anlaşırdı. "Size de, merhaba." dedi, gülümseyerek.
Aras sessizce boş koltuklardan birisine otururken, çantasını koltuğun kenarına bıraktı.
Dağhan gelene kadar isimlerinin Merve ve Mert olduğunu öğrendiği ikiz kardeşlerle sohbet eden Hakan'ı dinledi. Aslında sohbetten ziyade bölümdeki öğrencileri çekiştirip duruyorlardı.
Uzun bir süre geçmeden eve dönen Dağhan, çekiştirerek çıkarttığı kravatını hızlıca koltuğun kenarına bırakarak "Üzgünüm gençler. Küçük bir işim vardı, o yüzden geç kaldım." dedi, bakışlarından dahi belli olan özür diler bir ifadeyle.
Öğrenciler, sorun olmadığına dair küçük mırıltılar çıkardıklarında gülümseyerek "Öyleyse hemen yemeğe geçelim. Şahsen ben çok açım." dedi, eliyle mutfağı göstererek. Grup, mutfağa ilerlerken "Kimin, neyi sevdiğini bilmediğim için birçok şey hazırlattım. İstediğinizden alabilirsiniz." dedi, masa da başköşeye oturarak.
Hakan "Hocam, daha önce sizi ne kadar çok sevdiğimi söylemiş miydim?" diye sorarken Aras'ın karşısındaki sandalyeye oturdu.
Dağhan düşünüyormuş gibi yaparak "Neredeyse yüz kez." dedi, gülerek. Masada herkes yerini alırken "Afiyet olsun." dedi, gülümseyerek.
Aynı karşılığı veren öğrenciler yemeğe başlarken; Aras çatık kaşlarla, yemeğin üzerindeki maydanozları tabağın kenarına çekmeye başladı. Oldu olası sevmezdi bu bitkiyi.
Tabağı maydanozlardan arındırma işlemi bitince yemek yemeye odaklandı.
Masada dönen sohbet bir gram dahi ilgisini çekmeyince sessizlik içinde devam etti yemeğine. Kalabalık yemekleri pek sevmezdi. Aslında gürültülü olan çoğu şeyi sevmezdi.
Salata almak için çatalını büyük tabaklardan birisine uzatacağı sırada maydanoz dolu tabağı görerek anında vazgeçti. Dudaklarını aşağı doğru bükerek önündeki tabağa döndü.
Aldığı bir parça eti ağzına götürürken cebinde titreyen telefonu çıkarmak için tabağa geri bıraktı. Arayan kişiyi gördüğünde "Afedersiniz, bunu yanıtlamam gerekiyor." diyerek telefonu gösterdi. "Ve, sen de benimle geliyorsun." dedi, Hakan'a bakarak. Ardından aceleci adımlarla salona geçti.
"Selam." dedi, görüntülü aramayı yanıtladıktan hemen sonra. Hakan da yanına gelmiş ekrana el sallıyordu.
"Selam, en sevdiğim ikili." dedi, sıcak bir gülümsemeyle ekranın karşı tarafındaki genç. "Hey, yeni saçlarımı beğendiniz mi?" diye sordu, saçlarını kameraya iyice yaklaştırarak.
Kahverengi saçların arası yer yer mavi tutamlara ev sahipliği yapıyordu. Aras beğendiğini ifade ederken, Hakan göz devirmekle yetindi.
"Umut yine Umut'luğunu konuşturmuş." dedi, gencin saçlarını kast ederek.
Umut gülerek "Ve işte bildiğimiz Hakan." dedi, arkadaşına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]
Novela JuvenilŞeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama bir gün gözümü açtığımda elmayı çoktan ısırdığımı fark ettim. Şeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ben de sevdim. ...