"Baba!"
"Baba, nefes alamıyorum!"
"Yalvarırım..."
"Çıkar beni buradan."
"Her şeyi düzelteceğim."
"Söz veriyorum!"
"Söz..."
Beyninden yankılanan kendi sesine, kısık fısıldamalar eşlik ederken nefes nefese, korkuyla araladı gözlerini.
Bir süre loş tavanla bakıştıktan sonra kulağında uğuldayan sesler netleşmeye başladı. Ağabeyinin "Şişt, ben buradayım. Bak, ağabeyin yanında." sözlerini duyarken, yatağa oturmuş saçlarını okşayan adama doğru döndü.
Asaf, iri bedeniyle kardeşine sokulurken ince pikeyi üzerine iyice çekerek sağ kolunu Aras'ın başının altından geçirip onu kendisine çekti.
Boştaki eliyle kardeşinin saçlarını okşamaya devam ederken "Saat kaç?" diye sordu Aras boğuk sesiyle.
Asaf "Daha çok erken." dedi, bakışlarını saatten çevirmeden.
Aras kısık sesiyle "Özür dilerim." derken, ciğerleri hayali bir el tarafından sıkılıyormuş gibi hissetti. Asaf ise hiçbir şey demeden tekrar öptü saçlarını.
"Ne zamandır böyle?" diye sordu fısıldayarak.
Aras cevap vermeyerek başını ağabeyinin göğsüne yasladığında Asaf derin bir nefes alarak saçlarını okşamaya devam etti.
Aras'ın saçlarıyla oynandığında uykusunun geldiğini iyi bildiği için her bir tutamı sakinlikle okşamaya devam etti.
Bir süre sonra nefes sesleri düzene girdiğinde eğilip, saçlarına birkaç öpücük daha bıraktı.
***
Gece boyunca gözünü kırpmadan Aras'ı izlemişti. Eski halini özlüyordu kardeşinin. Neşeli, inatçı, meraklı, konuşkan...
Hala küçük bir çocuktu -en azından Asaf için- ama gözlerinde o eski ışıltıyı göremiyordu.
Sanki...
Sanki ruhu çekilmiş gibiydi.
Basketbol oynamayı, resim çizmeyi, bisiklet sürmeyi ve sevdiği diğer her şeyi, hepsini en aza indirmişti. Daha fazla okuyor, daha fazla düşünüyor ve daha fazla umursamaz oluyordu.
Dünya etrafında dönüyordu ama o kendi ekseninde ilerliyordu.
Sağlığına bile dikkat etmiyordu. Bazen tek öğünle tüm günü geçirdiği oluyordu. Bunu isteyerek yapmasa da zamanla küçülen midesi işleri daha da zora sokuyordu.
Asaf, saçlarını kokladı usulca. Gözaltı morluklarını gördükçe uyandırmaya kıyamıyordu. Uzun uzun inceledi, bedeni gibi çöken yüzünü de.
Çene ve elmacık kemikleri eskisinden daha belirgin görünüyordu. Beyaz teni sarımtırak bir renge dönmüştü. Gözaltları sanki birkaç gün öncesinde büyük bir kavgaya karışmışta dayak yemekten morarmış gibiydi. Dudakları susuzluktan hafif çatlamış bir haldeydi.
Uyanmasından korkarak gece boyunca yaptığı gibi hafif bir öpücük bıraktı saçlarına. Saate çevirdi bakışlarını. Sabahın sekiziydi.
Usulca çekmeye çalıştı uyuşan kolunu. Kaplumbağa hızıyla yataktan çıktıktan sonra gece lambalarını ve led ışıklarını söndürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]
Novela JuvenilŞeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama bir gün gözümü açtığımda elmayı çoktan ısırdığımı fark ettim. Şeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ben de sevdim. ...