2.0

2.9K 269 30
                                    

     "Onu önce Allah'a, sonra sana emanet ediyorum." dedi, bakışlarını ileriye dikerek.

    "Emanetine gözüm gibi bakacağımdan emin olabilirsin." dedi, gülümseyerek.

    Asaf'ın dudağının kenarı yukarıya kıvrılırken başını çevirmedi. Görüşmedikleri onca yıla rağmen Dağhan'ı tanıyordu ve ağzından çıkan sözlere riayet edeceğini de iyi biliyordu.

    Profesör, bazı soruları daha fazla içinde tutamayacağını anladığında "Biliyorum haddim değil ve sen de aslında böyle sorular sormayı sevmediğimi bilirsin ama..." derken Asaf'ın sesi gergin ortama bomba gibi düştü. 

     "Öldüler."

    Dağhan ne diyeceğini bilemezken Asaf devam ederek "En azından bizim için." dedi.

    Profesör, merakını dindiremediğinden olacak ki bakışlarını Asaf'ın yüzünden çekemiyordu.

    Asaf'ın, ailesini görmek için derslerinden arta kalan zamanları uçak bileti bulmakla ve sürpriz yapmakla geçirdiğini bilmese bu kadar şaşkın olmazdı.

    Büyük bir şeyler olmuştu. Asaf'ı ailesine düşman edecek kadar büyük.

    Tabi ya!

    "Aras?"

     Aklına düşen ismi sesli bir şekilde dile getirirken sonunda Asaf'ın bakışlarının odağı olabilmişti.

    Ona olan sevgisinden ya da yirmi dört yaşındaki gence, on dört yaşındaki bir çocukmuş gibi davranmasından nasıl anlayamadığına kanaat getirmeye çalışırken; Aras'ın yanında bildiği çoğu şeyi unuttuğunu sessizce kabul ederek Asaf'a bakmayı sürdürdü.

     "Onu çok kırdılar be Dağhan. Paramparça ettiler." dedi, kısık bir tonda. Profesör, boğazında oluşan yumruyu geçirmek için yutkunmaya çalışırken "Yetmedi o parçaları da yok etmeye çalıştılar." dedi, sesi fısıltıya dönerken.

     Emre dışında birisiyle ilk defa paylaşıyordu bunları. Omzundaki yükler bazen o güçlü bedenine bile tezat oluşturacak şekilde ağır geliyordu.

    "Ne yaptılar?" diye sordu, o da kısık sesle. Sanki birisi duyacakmışta tüm dünyayı haberdar edecekmiş gibi sessizce konuşuyordu ikili.

    Dağhan, derin bir nefes alarak zihnine doluşan görüntüleri savuşturmaya çalışırken "Siz, iki yaşlı kurt ne yapıyorsunuz burada?" sesiyle ikisininde bakışları sesin sahibine yani Hakan'a döndü.

     Asaf toparlanıp gülümserken "Küçük tilki, nasıl buldun bizi?"diye sordu.

     Hakan, ellerini ceplerine sokarken "Aras, söyledi." dedi, omuzlarını silkerek.

     Asaf'ın bakışları tamamen yumuşarken Dağhan, Aras'ın adı geçince hızlanan kalbine sitem ederek başını çevirdi arkadaşına.

     Asaf, elini Profesör'ün omzuna götürerek hafifçe sıktı. "Neyse daha sonra konuşuruz bunları." dedi, Hakan'a çaktırmamaya çalışarak.

     Göz ucuyla Hakan'a bakıp tekrar karşısındaki bedene döndüğünde Dağhan'ın durumu kavradığını umuyordu.

     Verdiği mesajın yerine ulaştığını Dağhan'ın gülümseyerek "Tabi, olur." demesiyle anladığında minnet dolu bir gülüş sundu arkadaşına.

     ***

     "Gitmesen olmuyor mu?" diye sordu Hakan çocuksu bir tavırla.

     Asaf, gülümseyerek "Ben de gitmeyi istemiyorum ama malum." dedi, iki elini de havaya kaldırarak.

     Daha sonra geldiğinden beri sormak isteyip de bir türlü soramadığı soruyu sormak üzere Aras'a yaklaşırken Dağhan'ın bakışlarını yakaladı.

     Aras'a odaklanmış bakışlarda normal olmayan bir şeyler sezse de birkaç saat öncesinde dediği şeylerden olduğunu düşünerek çok takılmamaya çalıştı.

    Aras'ın kulağına eğilerek "Benimle gitmek konusunda karar verebildin mi?" diye sordu beklentiyle.

     Aras başını hafifçe sağına çevirerek "Vermedim." dediğinde Asaf'ın yüzündeki buruk gülümsemeyi görerek "Yani henüz bir karar veremedim." dedi.

     Asaf'ın yüzünde tekrar aydınlık bir gülümseme peydahlanırken Hakan'ın "Ayıp, ayıp." sözüyle Aras'tan çekilerek ona döndü. "Toplum içinde kulaktan kulağa konuşulmaz. Bir de kocaman adamlarsınız." dedi Hakan, ciddiyetle.

     Aras, göz devirirken Profesör'ün bakışlarını kendi üzerinde hissediyordu. Özellikle son zamanlarda bu durumla sıkça karşılaştığı için artık rahatsız hissetmiyordu.

     Bakışlarını ona çevirince Dağhan, küçük bir gülümseme gönderdi karşındaki gence.

    Asaf, saatine baktıktan sonra kardeşini kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı. Aras, burukça gülümseyip kollarını iri bedene dolarken ağabeyi "Haftaya terziye gidiyorsun. Takım elbise giymeni istiyorum." dedi, sırıtarak.

     Aras, geriye doğru çekilirken oflamayı ihmal etmedi. Nereden çıkmıştı bu düğün?

     Tam ağzını açıp itiraz edecekken "Aslında..." diyen sesle başını solundaki adama çevirdi. "Benim de yeni bir takıma ihtiyacım var. Eğer terzi işinde iyiyse seninle gelebilirim." dedi, sorgular bir ifadeyle gencin yüzünü tararken.

     Aras daha cevap veremeden Asaf lafa atılıp "Terzi çok iyidir. Dağhan'ın seninle gelmesi de harika olur." dediğinde, bıkkınlıkla soludu.

     Ne derse desin ağabeyini vazgeçiremeyeceğini bildiği için başını sallamakla yetindi.

    Asaf, Hakan'a sarıldıktan sonra Dağhan'la kucaklaşırken "Ona iyi bak." diye fısıldadı kulağına doğru. Dağhan bakışlarıyla küçük bir onay verirken gülümseyerek Aras'a döndü tekrar. Koluyla omzunu sardıktan sonra saçlarına bir öpücük bıraktı.

     Yetinmeyip gencin saçlarını birbirine katarken Aras, ağabeyinden uzaklaşmaya çalıştı. Asaf gülerek tekrar öptü saçlarını.

     Hakan gülümserken "Dikkatli git ağabey." dediğinde arabaya binerek "Tamam" dedi, kendisini gülümsemeye zorlayarak.

     Araba hareket etmeye başladığmda gülümseyerek elini kaldırdı havaya.

     Gidiyordu.

     Yine bir parçasını bu şehirde bırakarak.

    Kendimizi aşmamız dileğiyle.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin