Genç adam başını eğerek derin bir nefes alırken, sekizinci kez okumasına rağmen hiçbir şey anlamadığı paragrafa boş boş bakmaya başladı.
Yok, bu böyle olmayacaktı.
Odaklanması gerçekten çok güçtü.
Sonunda bu duruma daha fazla dayanamayarak boğazını temizledi.
"Beni, daha ne kadar izlemeyi düşünüyorsun?"
Dağhan ellerini dayadığı çenesinden çekerken "Rahatsız mı ediyorum?" diye sordu.
Aras kağıdı bırakarak ona dönerken "Şey... Sen beni izlerken, sınavda matematik sorusu çözüyormuşum da hoca başımda dikiliyormuş gibi hissediyorum." dedi, kısık sesle. Evet, Dağhan dikkatli bakışlarla onu izlerken genç adam tam olarak böyle hissediyordu.
Profesör gülerek "Tamam tamam, anladım." dedikten sonra halının üzerinden kalktı. Aras'ın ertesi gün için önemli bir sınavı vardı ve onu daha fazla rahatsız etmese iyi olurdu.
Midesinde kelebekler uçuşurken dudaklarını ısırdı. Yapacak bir şeyi olmadığı için büyük kitaplığa doğru yürümeye başladı. Eve gelip gitmeye başladığından beri Aras'ın okuduğu kitapları merak ediyordu ve genç adamın görünürde çok fazla kitabı vardı.
Acaba hangilerini okuyup bitirmişti?
Parmak uçları her birinin üzerinde teker teker gezinirken tanıdık kitapları ve yazarları gördükçe gülümsemesi genişliyordu.
Aynı kitapları okuyorlarsa, aynı cümlelerin altlarını çizmiş olabilirlerdi.
Dağhan bu ihtimali çok sevdi.
Aras onun ne yaptığını görmek için başını geriye doğru çevirirken yanaklarının ısındığını hissetti. Dağhan'la aralarındaki bu duruma alışması kesinlikle zaman alacaktı.
Profesör kitaplardan birisini incelemek için raftan çektiği sıra kapının zili çaldı. Kamburlaştırdığı sırtını doğrultarak usulca arkasını dönerken kaşları çatıldı.
"Birisini bekliyor muydun?" diye sordu.
Aras ayağa kalkarken "Hayır ama si-... Sen burada bekle, ben bakıp dönerim." dedi.
Vakit, neredeyse gece yarısıydı. Hakan bu saatte -önemli bir şey olmadığı sürece- hayatta gelmezdi ve Umut'un dönmesine daha birkaç gün vardı. Yani gelenin kim olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu.
Gözetleme deliğinden baktıktan sonra gelenin dost olduğuna kâni olunca kapıyı usulca araladı.
"Okan?"
Esmer genç gergin bir şekilde eliyle alnını ovarken "Üzgünüm, bu saatte rahatsız ediyorum ama Umut burada mı?" diye sordu.
Aras başını hafifçe sağa sola sallarken "Maalesef, dün ailesinin yanına gitti." dedi. Bu cevapla Okan'ın omuzlarının çöktüğünü görünce "Ama üç gün sonra dönecek." diye ekledi.
Esmer genç, alt dudağını dişleyerek başını hafifçe salladıktan sonra sinirli bir şekilde güldü.
"Sürekli sabır sabır, diyorum ama benim de sabrımın bir sınırı var. Ya, bana döndüğünü bile haber vermedi! Allah aşkına, bir mesaj göndermek ne kadar zor olabilir ki?! Aras, gerçekten bizden bu kadar çabuk mu vazgeçti?"
Aras hafifçe yutkunduktan sonra "Şey... Hayır..." dedi. "Yani, Umut'u biliyorsun. Sana hayatta kıyamaz ama bazı konularda hâlâ kendisini törpüleyebilmiş değil. Sorunun kendisinde olduğunu biliyor ve bence, bu sorunları halletmesi için biraz daha zamana ihtiyacı var. Yine de ben, o dönünce konuşmanız için bir şeyler ayarlamaya çalışabilirim."
Okan başını eğip öfkeyle derin derin nefes alıp verirken "Ulan Leyla!" dedi.
Aras üzgün bakışlarla onu izledikten sonra "Her şeyin tekrar yoluna gireceğine eminim." dedi, samimi bir sesle.
Okan başını kaldırarak dudaklarına çaresiz bir gülümseme takınırken "Öyle 'umut' ediyorum." diye karşılık verdi. Ardından "Neyse, ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim. Malum sınavlar falan... İyi geceler." dedi.
Aras "İyi geceler." diyerek esmer gencin gidişini izlerken Umut ailesinin yanından döndüğünde, onunla ciddi bir konuşma yapması gerektiğini düşünüyordu.
Okan bahçeden çıkıp gözden kaybolana kadar kapı eşiğinde bekledikten sonra içeriye girdi.
Dağhan'ın koridorun ucunda dikilip kendisine şaşkın şaşkın baktığını görünce "Ne oldu?" diye sordu.
"Şu deminki oğlan sizin sınıftaki Mecnun muydu?"
Aras, bunu nasıl açıklayacağını bilemeyerek panikle "Belki, galiba, sanırım, olabilir ama emin de değilim." diye karşılık verdi. Ne söylediğini kendisi de bilmiyordu ama batırdığı kesindi.
Dağhan onun saçmalayışına gülemeyecek kadar dumura uğramışken daha çok kendi kendine konuşur şekilde "Vay be, bizim Leyla meğerse Umut'muş." dedi.
***
"Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
'Uyandım bir sabah' gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
..."Durdu.
Göğsünde uyuyakalan gencin yüzüne bakmak için başını hafifçe aşağı eğdi. Dudakları, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak istercesine sınırlarını zorlayacak kadar gerilirken; eli, yumuşak tutamların arasında dolaşmaya devam etti.
"....
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi.
..."Sıcak sesi; soğuk, ıssız geceleri andıran kömür karası tutamların arasından usul usul akarken şiire devam etti.
"...
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim.
..."Parmaklarını, Aras'ın saçlarının arasından çıkardıktan sonra dudaklarını yumuşak tutamların üzerine hafifçe bastırdı. Ardından onu uyandırmaktan korkarak "Artık tek mümkünüm sensin"* diye fısıldadı.
Gülten Akın, Seni Sevdim*
Arkadaşlar, ben sanırım yazmayı unuttum. Gerçekten şu sıralar doğru düzgün hiçbir şey yazamıyorum. Bir süre buraya ara versem -genel- iyi olacak gibi ama bilemiyorum da. Neyse, yeter benden bu kadar bahsettiğimiz. Kitabın genel gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?Kendimizi aşmamız dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]
Teen FictionŞeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama bir gün gözümü açtığımda elmayı çoktan ısırdığımı fark ettim. Şeytan üç kez fısıldadı kulağıma. Her defasında "Sev!" dedi, bana. Ben de sevdim. ...