2.8

2.3K 234 23
                                    

     Nefes almakta zorlandığını hissederek yavaşça araladı gözlerini. Yüzündeki baskıyı azaltmak adına geriye çekilirken ağabeyinin kokusunu derince soludu. Göğsünden ayrılırken yukarıya doğru çekti bedenini.

     En son kanepede uzanmış televizyon izlediğini hatırlıyordu. Onu odaya Asaf taşımış olmalıydı.

     Ağabeyiyle aralarında süregelen bu minik gelenek kıkırdamasına sebep oldu.

     Küçükken de uyuyor numarası yaparak onu odasına taşımalarını beklerdi.

     Karşısındaki yüze burukça gülümseyerek baktı. Bir tarafı onun yanında olduğu için mutlu olsada, diğer tarafı ona karşı hala deli gibi suçluluk hissediyordu.

     Asaf; bunu her ne kadar kendi isteğiyle yaptığını söylesede onun hayallerinden vazgeçmesine, ideallerinden kopmasına kendisinin sebep olduğunu bilmek göğsündeki görünmez elin sürekli kalbini sıkmasına neden oluyordu.

     Yatakta usulca doğruldu. 

     Ona hissettirmemeye çalışarak odadan ayrıldı. Biraz hava alsa iyi olacaktı.

     Parmak uçlarında merdivenleri indi. Dış kapının çok fazla gıcırdamamasıyla rahat bir nefes alarak kapıyı araladı.

     Bahçedeki hamak gözüne çarparken verendada oturma fikrinin o kadar da cazip gelmediğini fark ederek oraya doğru adımladı.

     Yoldan ara sıra geçen arabalar dışında sokak sessizdi. Etraftan azar azar böcek sesleri geliyordu. Hamağa oturup sırtını kalın iplere yasladı. Hafif hafif sallanmaya başlayan hamakla başını göğe çevirdi.

     Yer yer bulutlu olan karanlık gökyüzü, gözüne çok yıldızsız geldi. Büyük şehirde yaşamanın dezavantajlarından en büyüğünün kesinlikle bu olduğunu düşünüyordu.

     Ailecek gittikleri kamp gezileri aklına gelirken gözlerini yumdu. Adem elması aşağı yukarı hareket ederken zorlukla yutkundu.

     Asaf'la bütün gece uyumayıp yıldızları izler, onların arasındaki yerlerine karar vermeye çalışırlardı.

     O daha küçük bir çocukken göğe karışan dedesi gibi güzel, parlak bir yıldız olmak ve onun yanındaki yerini almak istiyordu. Tabi, büyünce ölmenin sadece ölmek olduğunu öğrenmişti ama yinede bu düşünceden vazgeçememişti. 

     Hamağın sallanışının kesildiğini hissederken gözlerini açıp başını doğrulttu.

     Gördüğü bedenle gülümserken iplerin arasında kayarak onun oturması için yer açtı.

     Asaf "Eskiden olduğu gibi." dedi gülümserken. Aras başını sallarken, Asaf kardeşinin onun için açtığı boşluğa oturup genci göğsüne çekti.

     "Seni sıkmak istemiyorum ama..." diye başladığında genç adam "Ama benimle Amerika'ya gel." diye tamamladı ağabeyinin sözünü.

     Asaf "Evet." dedi, ellerini gencin saçlarına götürerek.

     "Sen benim uzağımdayken endişelenmeden duramıyorum. Doydun mu, uyuyabildin mi, birileri seni rahatsız ediyor mu ya da eve güvende gidebildin mi? Hiçbir şey bilmiyorum. Tamam, beni haberdar ediyorsun ama olmuyor işte. Zorunluluktan burada olduğumu biliyorsun fakat şimdi önümüzde oldukça güzel bir fırsat var ve sadece değerlendirelim diyorum." dedi, derin bir nefes alarak.

     Aras, herhangi bir tepki vermeden inip kalkan göğsün altındaki kalbin atışlarını dinledi. Neden burada kalmakta bu kadar ısrar ediyordu ki?

     Ağabeyi onun için sayamayacağı kadar fedakarlık yapmışken; kendisi neden Asaf için -ki yine Aras'ı düşünüyordu- gitmiyordu?

     "Sanki buradan gidersem kaybolacakmışım gibi hissediyorum." dedi, fısıltıyla.

     Aras'ın saçlarındaki eli bir an duraksasada "Ben hep yanında olacağım." dedi, tekrar okşamaya devam ederek. Ardından "Gelsende gelmesende." diye ekledi, genci zorlamaması gerektiğine kanaat getirerek.

     Aras, gülümseyerek "Biliyorum." diye mırıldandı. Şimdilik onu atlatmış görünüyordu.

     Asaf'la gitmek istememesinin başlıca sebebi artık kendi hayatıyla ilgilenmesini istemesiydi. Emre'nin düğününde onu izlerken bunu çok net bir şekilde görmüştü. Artık ona ayak bağı olmak istemiyordu.

     Tabii, bunu Asaf'a söylerse saçmalamaması gerektiğini, onun için ne kadar değerli olduğunu saatlerce anlatacağını bildiği için bu konuda herhangi bir şey söylememişti.

     İri beden başını ileriye uzatıp gencin yumuşak saçlarını öptü. Hamağı hafif hafif sallarken "Bir ara kampa gidelim." dedi gülümseyerek.

     Ağabeyinin de aynı şeyleri düşündüğünü biliyordu. "Olur." dedi, başını hafifçe hareket ettirerek.

     "Gidelim." 

     Bu da böyle bir bölümmüş. 

     Kendimizi aşmamız dileğiyle.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin