Fotoğrafta Ecem ve Hira var. ❤️
Little Mix - Little Me :')
Bie önceki geçmiş bölümünün devamı ama bu kez Ecem'den. İyi okumalar...
Birkaç saat önce sinirden yanan ama şimdi neredeyse yaş akıtmak üzere olan gözlerimi kapatıp kafamı yukarı kaldırdım. Fazla ağlayan bir kız değildim, çoğu şeyi kale almazdım. Yine de benim de herkes gibi hassas olduğum bir konu vardı. Bir elim boynumdaki kolyeye giderken diğer elimi yumruk yaptım. Bu kolye, bir takıdan daha fazlasıydı benim için.
"Yüksekten korktuğunu sanıyordum."
Gözlerimi açıp rüzgar yüzünden önüme gelen kısa saçlarımın ardından başımda dikilen Hira'ya baktım. Bakışlarım sertti, bir binanın tepesinde olmak beni deli gibi korkutsa da kendimden ödün veremezdim.
"Seni ilgilendirmez."
Verdiğim kırıcı cevaba aldırmadan yanıma oturup benim gibi sırtını kolona yasladığında önüme bakmaya devam ettim. Ata'nın sevgilisi olduğu için onunla iyi anlaşacağımı falan mı sanıyordu? Aksine, daha çok gıcık oluyordum.
"Cesur bir kızsın, Ecem."
"Ve bu da seni ilgilendirmez. Niye buradasın? Gidip Ata'yla kırıştırsana."
Ağzımdan çıkanları yeni idrak ettiğimde yutkunarak bakışlarımı Hira'ya çevirdim. Yanakları pembeleşmiş, kaşları çatılmıştı. Aslında insanlara böyle yakıştırmalar yapmazdım onları tanımadan -ki Hira'yı tanımak için çaba bile sarf etmemiştim- ama birden ağzımdan çıkıvermişti işte.
"Ben... öyle demek istememiştim, özür dilerim. Sadece çok sinirliyim, tamam mı?"
"Önemli değil." Utançla mırıldandığında yüzümü buruşturdum. Cidden bu yaptığım iğrençti. Kıza hak etmediği halde ağır konuşmuştum.
"Önemli, bayağı önemli. Bildiğin hakaret ettim sana. İnan bana böyle biri değilim."
Beni başıyla onaylayıp dizlerini kendine çektiğinde sıkıntıyla ofladım. İncindiğini görebiliyordum ve sonuna kadar haklıydı. "Lan valla özür dilerim. İçim hiç rahat değil, bir şey söyle yapayım kendimi affettirmek için."
Gözleri nihayet bana döndüğünde samimiyetle gülümsedi. "Gerçekten sorun değil. Ben yalnızca seni merak ettiğim için gelmiştim buraya. Belki konuşmak istersin diye."
Alt dudağımı dişleyip alnımı ovuşturdum. Kendimi bok gibi hissediyordum ve aslına bakılırsa konuşmaya hiç olmadığı kadar çok ihtiyacım vardı. Kız iyi niyetliydi, o kadar kötü davranmıştım bir de. Nasıl düzelteceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Her şeyi batırma ustasıydım resmen.
Boynumdaki kolyeyi çıkartıp dikkatlice elime aldım ve bakışlarımı zemine çevirdim. "Bebekliğimden beri yanımda olan bir arkadaşım vardı, ismi Yaprak'tı. En yakınımdı, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Evlerimiz yan yanaydı, ailelerimiz de arkadaştı zaten. Hep aynı okullara gittik, hiç ayrılmadık." Derin bir nefes alıp devam etmek için kendime zaman tanıdım. "Ortaokul sonda annesiyle babası ayrıldı. O günden sonra toparlanamadı. Arkadaş ortamlarına girmek için aklına gelebilecek her türlü kötü şeyi yaptı, ne kadar dil döktüysem de onu asla vazgeçiremedim. Uyuşturucu kullanmaya başladı, bağımlısı oldu. Annesi zorla tedaviye başlatacaktı iyileşmesi için ama o iyileşmek istemiyordu."
Dolan gözlerimi tekrardan Hira'ya çevirip burukça gülümsedim. "Yaprak tedaviye başlayacağını bilmiyordu, yalan söylemişlerdi güçlük çıkarmasın diye. Böylelikle hastaneye yatırabileceklerdi. Ama o bir şekilde öğrendi. Sonra ne oldu, biliyor musun?"
Onun da gözleri dolarken başını yavaşça iki yana salladı.
"Öldü."
Titreyen sesimle kendimi daha fazla tutamadım, yaşlar birer birer süzüldü gözlerimden. "Burası en sevdiği yerdi, dünyadan soyutlanmak istediğinde hep buraya gelirdi. Tedaviye başlayacağı günün sabahı annesi beni aradı, 'Yaprak evde yok!' diye bağırdı. O an anladım nerede olduğunu. Yatağımdan nasıl kalktım, ayakkabı bile giymeden buraya nasıl geldim bilmiyorum. Ama geldiğimde çok geçti Hira. Çok geç kalmıştım. Aşırı doz uyuşturucudan o... o..."
Kelimelerim yerini hıçkırıklara bıraktığında ellerimi yüzüme kapattım. Hira beni kendisine çekip sarıldığında ona tutunup ağladım. Neredeyse iki yıl olmuştu ama canım ilk günkü gibi acıyordu hâlâ. Göğsüm hızla inip kalkarken Hira sakinleşmem için saçlarımı okşuyordu ama onun da burnunu çektiğini duyabiliyordum. O kolye Yaprak'ı simgeliyordu, bu yüzden Doğan'a öyle büyük bir tepki vermiştim.
"Özür dilerim." diye mırıldandım. "Özür dilerim Hira, onu yaşatamadım."
Hira, kafamı kaldırmamı sağlayıp kızaran gözleriyle gözlerime bakarak kafasını iki yana salladı. "Senin suçun değildi Ecem."
Gözlerimi kapatıp kafamı 'biliyorum' dercesine salladım. Biliyordum ama bilmek yetmiyordu işte. Aklıma her geldiğinde kalbim sıkışıyordu, onu geri getiremeyecek olmam beni kahrediyordu. Bir daha canı sıkkın olduğunda buraya gelemeyecek olması, numarasını tuşladığımda telefonu açamayacak olması beni kahrediyordu. Yine de bazen bu cümleleri duymam ve kendime söylemem gerekiyordu. Bu yüzden tekrarladım.
"Benim suçum değildi."
BATAKLIK'ta yalnızca bir bölümde değindiğim, aklınıza takılan bir soru işaretiydi bu uyuşturucu mevzusu. Açıklığa kavuşmuştur umarım.
Ecem'in bu hâlleri ben gerçekten çok üzdü açıkçası, öyle ki yazarken gözlerim doldu. Normalde insanların ağlaması doğal bir durumdur ama Ecem pek ağlayan bir karakter değil ve onu ilk kez böyle gördük denebilir. O yüzden yazarken moralim bozuldu kdpfkdfğdl
Böylelikle Ecem-Hira dostluğunun başlangıcını da görmüş olduk. Beğendiniz mi?
İyi günler! 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN | Texting
Short StoryEcem: Açık tonlar daha güzel Doğan: Yo, değil Ecem: E niye bana soruyorsun o zaman geri zekalı? Doğan: Fikrini merak ettim Ecem: Açık tonlu olanı al Ecem: Pastel boya alıyorsun Doğan, Da Vinci'nin şifresini çözmüyorsun Ecem: Adı üstünde pastel Doğan...