Fotoğrafta Kaan ve Doğan var. Kaan'ımı nasıl özlemişim... *-*
Yıldızlı yerden sonra ufak bir zaman atlaması olacak, haberiniz olsun.
Daha kahvaltı bile etmeden size bölüm atıyorum bak, kıymetimi bilin.
İyi okumalar!
"Yakındılar işte. Sanırım sevgililer, söyler zaten."
"Ve sen de bunu bile bile izledin, öyle mi?"
İçime çektiğim dumanı dudaklarımın arasından usulca üflerken sigaramı duvara bastırarak söndürdüm. İzmarit yere düşerken bakışlarımı Tunç'a çevirip sırıtarak kafamı salladım. "Aynen öyle yaptım kankacığım."
Kafama yediğim darbeyle gülerek saçlarımı karıştırdım. Tunç ise onaylamaz bir ifadeyle beni izliyordu.
"İyi bok yedin."
Hira, paytak adımlarla yanımıza ulaştığında merakla yüzümüze bakmıştı. "Ne bok yemiş yine?"
'Ben suçsuzum' dercesine ellerimi havaya kaldırdığımda Hira beni koklayarak yüzünü buruşturdu. O öfkeyle homurdanırken arkalarından gelen Ecem'i görmemle saklanmak için eğildim ancak önünü kesen bir kız görüş alanını kapatmıştı. Çenemle Ecem'i işaret edip Hira'ya bakarken kapüşonumu kafama geçirdim.
"Anlarsın şimdi. Kaçtım ben."
Onlar ne olduğunu anlamadan önünde durduğumuz duvarın arkasına geçtim. Ecem yanlarına geldiğinde sade bir şekilde selamlaşmışlardı. Hareketlerini göremiyordum ama seslerini duyabiliyordum.
"Size söylemem gereken bir şey var." Ecem'in ciddileşen sesiyle konuşulanlara daha da kulak kabarttım. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum. Ne bulmuştu o Yankı denen herifte, bir türlü anlam veremiyordum.
"Yankı ve ben sevgiliyiz."
Duyduğum cümle ile bunu bilen beynime rağmen kalbim yerinden çıkmak istercesine çarpmıştı. Bunun olacağını bilmem neden canımın yanmasını engellemeye yetmemişti? Salaklık bendeydi gerçi. Ecem'e karşı olan hislerimden kendim bildim bileli kaçmıştım. Günün birinde birinin geleceğini, onu benden alacağını bilmem bunun önüne geçememişti. Kendimden korkmuştum. Ve şimdi de elimden kayıp gidiyordu.
"Çok ani olmadı mı?"
Hira'nın konuşmasına hak vererek kendi kendime kafamı salladım. Hem ne ani olmuştu.
"Evet ama onunlayken eğleniyorum."
Benimleyken de eğleniyordu? Bence bu, onunla çıkması için geçerli bir neden değildi. Ben kesinlikle ikna olmamıştım.
"Umarım seni üzmez cadı, yoksa..."
"Biliyorum, biliyorum. Obama gelse elinden alamaz."
Üçü gülerken kollarımı göğsümde bağladım. Obama'ya gerek kalmazdı, koskoca kaslı maslı ben vardım burada. Yiyorsa Ecem'in gözünden bir damla yaş akmasına sebep olurdu, o zaman görürdü Hanya'yı Konya'yı.
"Neyse, haber vereyim dedim. Sonra söylemediğim için kızarsınız falan, uğraşamam."
Tunç ve Hira, ona iyi yaptığını söyledikten sonra Ecem hızlı adımlarla oradan uzaklaşmıştı. Ecem'in gittiğinden emin olduktan sonra sırtımı duvara yaslayıp sessizce iç çektim.
Buna dayanmam gerektiğini biliyordum, zaten başka çarem yoktu. Hayatım boyunca Ecem'in yanındaki insanlara seyirci olmaktan başka bir bok yapamayacaktım. Onunla olamayacaktım, ona istediğim gibi sarılamayacaktım, kokusunu içime çekemeyecektim.
Onun için hiçbir zaman bir arkadaştan öteye geçemeyecektim.
***
"Benimle neden konuşmak istediğini anlamadım."
Kaan, bahçeye çıktığımızda eliyle omzumu destek olurcasına sıvazladı. Ecem'le aramız epey açıktı ve Hira bunu düzeltmek için bizi dağ evine getirmişti. Bunu habersiz yapması etik olmasa da benim için problem yoktu. Fakat Ecem'in her dakika yükselen sesinden başım ağrımaya başlamıştı.
"Oturalım şöyle."
Omzumu silkerek bahçede bulunan sandalyelerden birine oturdum, Kaan da hemen yanımdaydı. Benimle neden konuşmak istediğini hâlâ anlayamamıştım çünkü Yankı'nın dostuydu. Bu durumda benimle iyi geçinmesi saçmaydı.
Cebimden sigara paketini çıkardığımda Kaan konuşmaya başlamıştı. "Söze nasıl başlayacağımı bilmediğim için bodoslama gireceğim. Ecem'i sevdiğini biliyorum."
İçime çektiğim duman boğazıma kaçarken şiddetle öksürdüm. Kaan telaşla elini sırtıma koyup birkaç kez vurduğunda nefes almaya çalışıyordum. Nereden biliyordu anasını satayım?
Sonunda düzeldiğimde öksürmekten sulanan gözlerimi kırpıştırıp bu konuşma esnasında sigara içmemem gerektiğini anlayarak sigarayı küllüğe bastırdım.
"Sakin ol, kimseden bir şey duymadım. Gözlemledim sadece."
Tuhaf bakışlarımı gözlerine diktim. "Aramızda kalsın, olur mu?" dediğimde kafasını anlayışla sallaması içimi bir nebze olsun rahatlattı.
"Benden sır çıkmaz, Doğan. Bundan emin olabilirsin. Derdini anlıyorum, aynı gemideyiz."
Kaşlarım çatılırken elimde kalan çakmağı cebime koyarak biraz öne eğildim ve devam etmesi için bakışlarımı merakla yüzünde gezdirdim. "Bir kız var. Çok yakınında ama elini uzatsan dokunamazsın. Gözleriniz bir saniyeliğine buluşsa kopan fırtınadan sağ çıkamazsın. Aslında hava başından beri kapalı ama fırtına sadece senin içinde koptuğu için yağan yağmuru hisseden yok."
"Hasiktir." diye mırıldandım istemsizce. "Kaan böyle konuşmayı kimden öğrendi? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Bu nece bir edebiyattır anasını satayım?"
Kaan güldü. "Yemin ederim eskiden bu sözleri götümden bile çıkaramazdım."
Ben de güldüm. "Harbiden aynı gemideymişiz. Ama sıkıntı şu ki geminin kaptanı yok."
"Dümen de yok, salla gitsin."
Tekrar güldüğümüzde ortamın içine iyice sıçtığımı fark ettim. Ciddi kalamıyordum ve bu kendiliğinden oluyordu.
"Hadi benimki belli. Senin derdinin devası kim bakalım?"
Kaan'ın gülümsemesi solarken boğazını temizledi. "O bana kalsın şimdilik. Yakında öğrenirsin."
Dediklerinden bir şey anlamasam da sorgulamadım. O da hemen konuşmaya devam etmişti zaten.
"Git aranızı düzelt. Güzel bir arkadaşlığınız var, kaybetme Ecem'i. Zaten olacağı varsa o sana kendiliğinden gelecektir eninde sonunda. Onun mutluluğuyla mutlu olmayı öğren. O gülümsüyorsa gülümse, canın acısa da gülümse. 'Yeter ki yanımda olsun da ne olursa olsun' de. Sonra çok üzülürsün."
Dudağımı dişlerken Kaan'ı onayladım. "Haklısın. Eyvallah."
"Yankı'nın arkadaşım olması seni anlamayacağım anlamına gelmez. Kapım sana açık, ne zaman istersen."
Gülümseyip hafifçe dizine vurdum. Belki Kaan bu konuşmayı yapmasa Ecem'le konuşmayacaktım, onunla zıtlaşmaya devam edecektim. Ama Kaan'ın konuşması beni kendime getirmişti. Gözümü açmıştı.
Ecem'i kaybetmek, bu dünyada alabileceğim son risk bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN | Texting
Short StoryEcem: Açık tonlar daha güzel Doğan: Yo, değil Ecem: E niye bana soruyorsun o zaman geri zekalı? Doğan: Fikrini merak ettim Ecem: Açık tonlu olanı al Ecem: Pastel boya alıyorsun Doğan, Da Vinci'nin şifresini çözmüyorsun Ecem: Adı üstünde pastel Doğan...