-7-

623 45 123
                                    

Ağzımdaki sakızı Ecem'e inat şapırdata şapırdata çiğnerken yanağıma yediğim tokatla yüzümü buruşturdum. Sert vurmuştu insafsız.

"Mahalle karısı mısın sen?"

Önüme dönüp sakızı ağzımdan çıkarırken sesimi incelterek onu taklit ettim. "Mihilli kirisi misin sin?"

Saçını çekip çöp atmaya kalkarken hocanın gelmesiyle adımlarımı hızlandırdım. Coğrafyacı önümden kaşları çatık geçerken ona otuz iki diş sırıtıp yerime geri oturdum. Ecem, yanına oturmamla anında enseme vurdu. Ses sınıfta yankılanırken ıslık çalarak hiçbir şey olmamışçasına etrafıma bakındım.

Bak, yankı deyince o eleman geldi yine aklıma. Gözlerimi devirdim, her teneffüs kapıda bitiyordu. Ben de onu Ecem'in sınıfta olmadığı zamanlarda 'Başka sınıflardan kimseyi almıyoruz.' diyerek yolluyordum. Hira ve Tunç'a yakalansam ayvayı yemiştim, orası ayrıydı.

Hoca bize kötü kötü bakıp ders anlatmaya başladığında arkama yaslanıp kurşun kalemi elimde çevirdim. Ecem'in bacağı bacağıma değdiğinde irkilerek ona baktım. Şöyle ani hareketler yapmasa ölür müydü?

"Ajan olmamız gereken konular var, farkında mısın?"

Ona canavar görmüş gibi baktığımda gözlerini devirip kollarını göğsünde bağladı. Hâlâ şu 'biri bize kafayı taktı' muhabbetindeydi.

"Sen birileriyle olmuşsun ajan, bana gerek kalmamış."

Alayla güldü. "Bana inansaydın başkalarına gitmezdim."

"Kurduğunu kabullensene kızım. Bak, bir haftadır kimse bir şey yapmıyor. Huzura er artık."

Dişlerini sıkıp bir şey demeden önüne döndü. Kafamı hafifçe sağa sola sallayıp sıkıntılı bir nefes verdim. Haklı olduğumu o da biliyordu, büyük ihtimalle denk gelmişti sadece. Kimsenin bizimle kasten uğraşacağını düşünmüyordum.

"Bir hafta garanti süresi mi bunun gerzek? Başımıza bir daha hiç gelmeyeceğinin de garantisini ver hadi."

Gülerek kafamı Ecem'e çevirdim. Zaten konuşmaması tuhafıma gitmişti, ne zaman laf sokacak diye bekliyordum. "Takma. Garantisi bu."

Yüzünü buruşturup bana tiksintiyle baktı. "Çok biliyorsun sen."

"Altun ve Yıldız, orada ne konuştuğunuzu biz de öğrenebilir miyiz?"

Uzun boylu, çakma kızıl coğrafyacı konuştuğunda dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi meymenetsiz suratına çevirdim. Tepeden yaptığı sıkı topuzu ve dikdörtgen çerçeveli gözlüğüyle tek kaşını kaldırmış bizden bir cevap bekliyordu. Radarına bizi almıştı bu çarpık da bugün.

"Yalnız, Altun demezsek... Benim oldukça basit bir ismim var, Ecem. İki hece, dört harf falan."

Saçlarımı karıştırıp Ecem'in rezilliğinin üstünü örtmek için dudaklarımı araladım. "Arkadaşla Dünya'nın çevresini kaç günde dolaşabileceğimizi tartışıyorduk hocam." 

Hedeflediğim şeyi başarmış, hocanın dikkatini üstüme çekmiştim. Kadının tipinden ötürü kaşım seğirmeye başladığında gözlerimi birkaç kez art arda kırpıştırdım.

"Öyle mi? Bunu benim dersimde değil, dışarıda yapabilirsiniz ancak. Burası dernek değil."

Ecem topladığı saçını açarak ayağa kalktığında tekrardan ona baktım, şampuanının kokusu burnuma dolmuştu. Coğrafyacıya yapmacık bir gülümseme sergileyip bir elini sıraya dayadı.

"Derneklerde tartışma yapılmaz, topluma faydalı işler yapılır. Bence genel kültürünüzü acilen geliştirmelisiniz, hocam. İyi günler. Tabii bu cahillikle ne kadar iyi olabilirse sizin için."

ÇİRKİN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin