-4-

6.5K 223 10
                                    

ATLAS

Boyu nerden bakarsan 1.70, ince beli ve dümdüz karnı dışında dolgun bir kızdı ama yanımda minicik kalıyordu. Ateş saçan gözlerini bana kaldırıp,

"Asıl baş belâsı sensin, bıraksana peşimi!" dedi bağırarak ve kendini benden olabildiğince uzağa fırlattı.

Sokaktaki insanlar bize bakmaya başlayınca kollarımı göğsümde birleştirip 'gördün mü yaptığını' dercesine suratına bakmaya başladım.

"Bir anlaşma yaptık, birbirimizi tanımıyoruz. Uzaklaşırsan sevinirim," dedi yapmacık bir şekilde gülümseyerek, dişlerinin arasından. Ben de aynı şekilde yapmacık bir gülümsemeyle,

"Başına bilmediğin bir yerde bir şey gelmesini istemediğim için özür dilerim." dedim. Sonra ekledim. "Buralı değil misin sen?"

"Ne alaka?"

"Çoktan Kızılay'a giden bir otobüse binmen gerekiyordu. Sen gerçekten baş belasısın ya!" eğlenerek yüzüne bakmaya başladım, mümkünmüş gibi daha çok sinirlendi.

"Gerisini hallederim ben, teşekkür ederim düşünceli davrandığın için," dedi aynı yapmacık edayla. Yukarı bakıp 'ya sabır' çektim.

"Pekala, sen bilirsin," dedim en sonunda katlanacak gücüm kalmayınca. Sabır seviyesi çok az olan bir insandım zaten, bu kızsa tüm sabır kırıntılarımı kendine oyuncak etmişti.

Baş belası çilli kızıl!

Adı neydi ya? Dün söylediğine adım gibi emindim.

"Tamam," dedi ilgilenmeyerek ama dudakları biraz bükülmüştü. Adın neydi senin? Adını söyle.

"Gidiyorum o zaman," dedim son bir şans vererek. Kollarını göğsünde birleştirdi.

"Git," dedi, gidebiliyorsan git şimdi Atlas.

"Tamam," diyip arkamı dönüp yürümeye başladım. Daha fazla ısrar da edemezdim. Hem sorumluluğum da değildi. Onu gözetip korumak zorunda değildim. İstese belki gözetirdim ama dik burunlu, asi bir ergenin tekiydi.

Arabama varınca arkama dönüp gidip gitmediğine baktım. Olduğu yerden kaplumbağa misali dört ya da beş adım uzaklaşmıştı. Arabaya binip hafifçe peşinden sürmeye başladım. Yanına varınca pencereyi açıp kornaya bastım. Biraz da ben başına bela olayım Kızıl, bakalım hoş bir şey miymiş?

Pencereden içeri bakıp göz devirip bir şey demeden yürümeye devam etti.

"Pişt bayan!" dedim böğürerek. "Gideceğiniz yere kadar götürebilir miyim?"

"Git başımdan!" diye bağırdı durmadan.

"Of! Yanlış yöne gidiyorsun bir de!" dedim arkasından bağırarak.

"Vicdan mı yapıyorsun?" dedi sinirle duraksayarak.

"Evet," dedim arabayı durdurup çok normal bir şekilde. Onu buraya ben getirmiştim sonuçta. Her ne kadar isteyerek yapmasakta hayatında gerçekten önemsediği bir şeyler değişmişti dün gece. Bırakın da vicdan yapayım!

"Binsen artık," dedim sızlanarak. Süründürmek istiyormuş gibi başını 'hayır' anlamında salladı ve yürümeye devam etti. Çok inatçıydı, çok. Pencereyi kapatıp arabadan indim ve peşinden yürümeye başladım. Ona ulaşınca omzunu dürtmeye başladım.

"Çok inatçısın," dedim herkesin bildiği bir gerçeği dile getiriyormuşçasına. Bir şey demeden yürümeye devam etti, tabii ben de peşinden yürüyordum.

"Az önce sana yanlış yöne gittiğini söyledim." dedim son bir çabayla. Yürümeye devam edince pes edip arkasından bağırdım.

"Gerçekten gidiyorum Çilli! Senin kadar baş belası olmak zormuş!" Hışımla dönüp tam karşımda durdu.

YATAĞIMDAKİ KIZIL #Wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin