J-19

231 35 2
                                    

*düştüğüm yerden dirseğimden yardım alarak hafifçe doğrulduğumda yüzümü buruşturmamın sebebi, yaramdan yayılan sızıdan başka bir şey değildi. çıkardığım acı dolu sesler kulağıma bile ulaşmıyordu. o an önemli olan ben değildim çünkü, o an tümüyle aklım size takılmıştı ve ben etkisiz eleman olmaktan büyük bir huzursuzluk duymaya başlamıştım.

ayrıca, eğer beni duymadıysan hapı yutardık.

eğer beni duyduysan ve harekete geçmezsen de hapı yutardık, yanıma gelmemen için içimden dua edip duruyordum resmen.

ama eğer beni duyduysan ve beni dinlediysen bir şansımız olabilirdi.

sıkıntılı bir iç çektim, ciğerlerim vücudumu saran gerilimden ötürü oldukça şişmişlerdi. hem... her türlü, hapı yutma ihtimalimiz daha yüksekti.

harekete geçmeliydim.

kıçımı kaydırıp kapıya iyice yaklaştığım anda sağ kolumu uzatıp ışığı açabilmem için ihtiyacım olan tuşu aramaya başladım. dakikalar sonra -ki büyük bir uğraş vermem gerekmişti- odanın içini aydınlatabildiğimde etrafa hızla göz gezdirdim.

tıbbi malzeme odasındaydım.

bir dolap ilaç kutularıyla doluyken, bir dolap araç-gereç içerikliydi. tavanı kontrol ettim. havalandırma boşluğu. herhangi bir teknolojik aletin varlığını yokladım. ama yoktu. yalnızca malzeme deposuydu ve işime yarar hiçbir şey yoktu.*

altı üstü müfettişsin, düştüğün duruma bak. aksiyon filmindeyiz mübârek...

*etrafımda göz gezdirmeyi kesip bu sefer bakışlarımı omzuma çevirdiğimde beyaz tişörtümde herhangi bir kan izine rastlamamak şu durumda edinebildiğim tek iyi gelişmeydi. dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı kapıya yasladım.

isâbet olmuştu ki tam da o sırada duyduğum ismimi, derinden gelen bir ses telaffuz ediyordu. senin sesindi. ve bu, beni hayâl kırıklığına uğratmıştı.*

taehyung, sana git dedim. tanrım. kalın kafalı falan mısın acaba?

*dudaklarımı araladığımda çıkan yüksek sesim gittikçe içime kaçtığında sanırım, her şey bitti moduna geçmiştim. omuzlarımda hissettiğim ağırlık, üzüntünün habercisiydi. ve faydası yok dercesine bir ifadeyle seni dinliyordum.

tel ya da ona benzer bir şey?

sıfır beklentiyle istemeyerek de olsa etrafta göz gezdirdiğimde gözüme çarpanlar senin isteğini karşılayacak nitelikteydi zannımca.

bulunduğum yerden ayağa kalktım ve sağ kolumu karnıma sararak dolaplara ilerledim.

gözüme kestirdiğim aletler; çeşitli makas, bisturi ve iğnelerden oluşuyordu ve sağ elime birkaç tanesini hapsettiğimde yeniden kapıya yönelmiştim. önüne yavaşça çöktüğümde kapının altında kalan aralıktan tek tek onları sana ulaştırırken gizli de olsa bir umut beslediğimi inkâr edemezdim. hem... sana güvenmeliydim. sen işini bilirdin.*

iğne de var. ama şırıngasıyla beraber geçmiyor, biraz bekle. iğnesini çıkaracağım.

*sıraladığım cümlelerin beraberinde paketli şırıngayı ağzıma götürüp bir çırpıda paketi yırtmış ve içinden çıkardığım o nesneyi bir bacağımın altına sabitlediğim gibi iğneyi çıkarmam bir olmuştu. vakit kaybetmeden onu da sana yolladım yeniden.

sonrasında tekrar ayağa kalkmış ve daha iyi bir şey bulabilir miyim diye bakınmaya başlamıştım. çok sürmedi. gerçekten şaşırtıcı bir kısalıkta, kapıdan tok bir ses yükselmiş ve ardından, omzumun üzerinden baktığımda açık kapının önünde duran bedeninle karşı kaşıya kalmıştım.*

yuh.

*dudaklarımdan dökülen kelime ikimizin şaşkın bakışları arasında kaybolup giderken gözlerimi kırpıştırıp sana yöneldim. bir elim kolunu bulunca kaşlarımı çatmış ve huysuzca mırıldanmıştım.*

sana git demiştim, değil mi? ne olacak şimdi söyle bana-

"jungoo! kurtulmuşsun! süper süper... hadi, kaçıyoruz."

ne?

*aranızda anlam veremediğim bir konuşma geçiyorken nereye kaçmamız gerektiğini düşünüyor ve duruma ayıkmaya çalışıyordum. felix, vakit kaybetmeden bizi yangın merdivenlerine sokuyorken de bir yandan anlatmaya devam ediyordu.*

"seninle beraber kaçabildiğim için mutluyum, kookie. diğerleri beş para etmez heriflerin teki. belki sen de bize katılır-"

*sağlam kolumu uzatıp kafasına bi' tane geçirdiğimde kısık da olsa kahkahasını duyabilmiştim yine de. bizi ciddi ciddi götürüyordu bu herif ama ben hâlâ durumdan bi' haberdim.*

iletişim kurdun mu? bizimkilerle. önemli olan bu.

"oradan bakınca, kimseyi dinlemeyecek ve kafasına göre davranacak bir seri katile mi benziyorum?"

*oldukça kısa ve mânidar bir duraksama. ve az öncekinden daha yüksek bir kahkaha.*

"tamam ya... çok kırıldım. çok alındım. ama sana olan sevgim sâyesinde paçayı kurtardın, jungoo-nim."

gevelemeye devam etme- tae, dikkat et o basamak kırık.

*göz ucuyla adımlarımızı takip ettiğimden sen kırık basamağa basmadan önce seni uyarabilmiştim. benim uyarımı dikkate alıp bir sakatlanma riskini atlatıyorken felix de konuşmaya devam ediyordu.*

"şef yoongi bey, mesaj atmış. bizim saatlere. üçümüzü bir bildiğinden beraber binadan uzaklaşmamız tâlimatını vermiş. şimdi de... sizi kaçırıyorum aşklarım."

*bu sefer beni şaşırtmayan hamle senden gelmiş, felix'in kafası bir kez daha darbeye maruz kalmıştı. seni onaylayan bir ifadeyle başımı sallıyorken ciddi ciddi aksiyon filminde oluşumu da onaylamıştım. çünkü basbayağı ormana açılan bir alan vardı ve biz tam olarak oraya ilerliyorduk. bu... oldukça saçmaydı.*

bad guys | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin