T-28

184 21 6
                                    

*söylediğimi kavrayabilmiş miydin emin değildim. pek memnun olmayan bir surat ifadesiyle gözlerini araladığında yanlış mı yaptım diye düşünmüştüm. yavaştan normalleşen bakışların ve kısık gözlerine ben de birbirine bastırdığım dudaklarımla bakıyordum. tekrar mı söylemeliydim? yok yok, en iyisi susmaktı. ifadeni çözemiyordum şu anda. hatta... gitse miydim? uyanmıştın zaten. illaki gelecektin içeri. belki de sabahları tatlı bir adam değildin.

yerimde yavaşça doğrulup dik olmayan bir şekilde oturur pozisyona geçtiğimde kısık bir tonda huysuz kelimelerinin ardından dudaklarını büzüp gözlerini yeniden kapatmıştın ve bu beni yeniden gülümsetmişti. ben de erken uyanamamıştım ki? sahiden, iyi bir uyku çekmiştim. yanımda sen olduğundandı muhtemelen.

sesimi çıkarmadım ve ifadelerini takip etmeye devam ettim. gerçekten uyanmaktan hoşlanmıyordun değil mi? belki de derdin uyandırılmaktı ama kötü de karşılamış sayılmazdın beni.

yüzünde garip anlamsız bir sinir vardı sanki. yüzünü sevmeye devam etsem kızar mıydın? seninle vedalaşmak istiyordum çünkü. ehm, sorsam garip mi olurdu? jungkook, yüzünü sevebilir miyim? hayır, hayır. yüzüne dokunsam olur mu biraz? tanrım. hayır. elbette ki hayır. tamam, belki de izin almadan direkt yumuşak hareketlerle yüzünü seversem geri çekilmez ya da ters bir hareket yapmazdın? bir elimi senin gözlerinin kapalı olmasından faydalanarak hafifçe kaldırmıştım ki tam o anda birden açılan gözlerinle panik olmuş, fakat daha paniğimi atlatamadan kendimi dudaklarında bulmuştum.

hiç beklemediğim bir şekilde beni kendine çekmiştin ki son anda omzuna çarpmaktan alıkoyabilmiştim kendimi. başının hemen üst kısmına dirseğimi yaslamışken dudaklarımızın birleşmiş olduğunu yeni idrak ediyordum. havada kalan diğer elimi indirip karnına doğru bıraktım ve gözlerimi kapattım.

felixin sesini duyar duymaz çekilmek için hareketlenmiştim ama sen yoongi lafını duyana kadar oralı bile olmamıştın. dudaklarımızı ayırıp elini de belimden çektiğinde ben de toparlanmıştım hemen. felixten tarafa dönmüyordum çünkü cidden, bu kaçıncıydı? üç. evet, üç. üç günde felixe üçüncü yakalanışımızdı.

bir de bu konu üzerinden pazarlığını döndürmeye başladığında sırtım felixe dönük bir şekilde sana bakıyordum. elimi beni fark etmen için tekrardan karnına koymuştum ama kendini o kadar kaptırmıştın ki fark ettiğini bile düşünmüyordum.*

jungkook, ne yapıyorsun?

*sessiz bir tonda fısıldadım. umursamadığında göz ucuyla felixe bakmış kapı kapandığında iç çekip bir süre daha kapıya baktıktan sonra sesinle sana dönmüştüm. bazen beni utandırıyordun. yani şimdi, felix ağzını açıp sana bir şey dese umrunda olmazdı. hatta güler eğlenirdin belki de. ben hiç eğleneceğimi sanmıyordum ama?

o gider gitmez tüm ilgi ve alakan bana yönelmişken sorduğun soruya karşılık hafifçe omzularımı silkmiş başımı yeniden yatağa koyarak biraz daha sana yanaşmıştım. gülümsememi bastırmak için dudaklarımı birbirine yakın tutuyordum. sana karşı olan heyecanımı o kadar da gün yüzüne çıkarmamalıydım değil mi?

bakışların yüzümde geziniyordu uzun bir süredir. ben de öylece gözlerine bakıyordum işte. böylesi çok hoşuma gidiyordu.

bir anda içten bir hayranlıkla ve inanmazca söylediğin sözlerle şaşırmış elini yanağıma koyduğunda gözlerimi ağır bir şekilde kapatmıştım. yüzümü biraz önce yaptığım gibi tekrardan sana yanaştırdım. sen yanağımı nazikçe okşuyorken öylece gözlerim kapalı bir şekilde bekliyordum. sanki tam ihtiyacım olanı yapıyormuşsun gibi ya da yanağımı değil kalbimin üzerini okşuyormuşsun gibiydi. fakat sonrasında söylediğin sözlerle kaşlarımı çatarak gözlerimi açmış başımı geriye çekmiştim. al işte, her büyülü anı bu şekilde bozuyordun. ne vardı yani uzun upuzun bir süre daha yanağımı okşasan ben de burnuma birkaç santim ötemden gelen kokunu içime çeksem?

bad guys | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin