Sena Şener- Her An Gidebilirim
●
Gece karası saçlarından elime bulaşan ziftle bomboş sayfalara kelimeler dizebilirdim. Her bir kelimeyi ilmek ilmek işleyip içimden ona akan duygularla yazar, sonrasında onun bulmasından korkup ateşe verir ve küllerini bağrıma basardım. Dudaklarımdan onun için dökülebilecek milyarlarca kelimem varken ben dilime taktığım prangayla sinip oturuyordum. Zihnimi açıp içini ona göstersem korkup kaçar mıydı yoksa beni sardığı şefkatle onları da kollarının arasına alır mıydı?
Vuslat, ona olan hislerimi bilse onları yutup sindirir ama tek bir kelime etmezdi. Benim hislerimi duymaktan bu denli uzak dururken, benim onun hislerini bir anda kabul edip içime katmamı da bekleyemezdi. Aniydi, ani olduğu kadar da bilinen bir gerçekti ama gerçekleri öyle profesyonel gizlemişti ki gizli kalan şeylerin bile varlıklarından şüphe ettiklerine yemin edebilirdim.
Öte yandan bir kayıp vardı. Büyük bir kayıptı bu. Onu yoktan var eden annesini kaybetmişti, şimdi içindeki boşluğa ne koysa asla dolmayacaktı. Hiçbir şeyin onu dolduramayacağını bilmek kalbimi sızlatsa da anneydi bu, Vuslat'ın bu hayatta kalan tek dayanağıydı ama onu da kaybetmişti. Kemiği tamamen eğriydi artık.
Şimdi ağlamaktan daha da mavileştiğine emin olduğum gözlerim kimsenin kalmadığı mezarlıkta dolaşıyordu. Annesi artık aramızda değildi, başucuna konulmuş mezar taşının üzerindeki yazılara bakarken gözlerimdeki yaşlar kuruduğu için artık tek bir damla yaş düşmüyordu. Birini kaybetmek ağır bir yük iken ardında kalan insanların yasını izlemek daha bir yüktü. Ve bu insanın Vuslat olması benim için dayanılmazdı.
Vuslat...
Gözlerim saatlerdir burada olmamıza rağmen ona bir kere bile kaymamıştı. İstemediğimden de değildi sadece ona bakmaya cesaretim yoktu, yıkımını görmek istemiyordum. Alabildiğine kalabalık olan mezarlık yavaş yavaş dağılırken onun ne kadar sevildiğini görmüştüm. Herkes sıra sıra Zeynep Ergenç'in üzerini toprakla örterken Vuslat burada değildi. Geldiğinde kürek hâlâ burada duruyordu ve toprağın tamamı annesinin üzerine örtülmemişti. O da hâlâ üstüne toprağı atmaya kıyamamış bir şekilde boşluğa bakıyordu.
"Ben, annemin saçları bile ağırlık yapıyor diye omuzlarına düşürtmezdim. Şimdi üzerine nasıl bu toprağı atacağım?"
Sorusu, kabullenememişliğin emarelerini omuzlarına bir palto gibi atmıştı. İçim düğüm düğüm olmuş bir şekilde ona baksam da sorusuna henüz cevap verememiştim. O da benden bir cevap beklememişti, bunu daha çok kendine sorar gibiydi.
Göz bebeklerim titreye titreye ona baktığımda bir dağın yıkılışını izliyor gibiydim. Tam önümde bir dizinin üzerine çökmüş şekilde oturuyordu, gözleri doğrudan kapatılmak üzere olan mezardaydı. Bir süre daha öylece durduktan sonra kaskatı bedeniyle ayaklandı, toprağın üzerine konulmuş kazmayı aldı. Sessizce onun hareketlerini izlerken üzerimize büyük bir sessizlik ve sakinlik sinmişti.
"Beni üşümeyeyim diye sımsıkı saran annem şimdi üşüyor mudur? Ben onu bu siktiğimin toprağıyla mı saracağım?" Kazmaya doldurduğu toprağı kolayca mezara atsa da bunun ölümün çevresinde kol gezmeye eş değer olduğunu biliyordum. Yeniden toprağı doldurduğu kazmayı mezara dökerken dimdik dursa da içindeki fırtınada oradan oraya savrulan bedenini biliyordum.
"Lan kalbin tüm kötü şeyleri kaldırdı da bir krize mi yenik düştü?" Toprağı son kez mezarın üstüne attıktan sonra kazmayı tekmeleyerek bir ağacın dibine savurdu. Gök yarılırcasına gürlediğinde dişlerim soğuktan iç içe geçmiş haldeydi ama Vuslat'a hiç etki etmiyor gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİ
Teen Fiction"Biz, birbirimizin hikâyesiyiz." Onu gördüğüm ilk günden beri şafak kalbimde söküyordu. Onu ilk sevdiğimden beri bir ateş parçası uykularımda kol geziyordu. Geceleri kollarımda uyuttuğumu sandığım adamın sırlarını uyuttuğumu öğrendiğimde dahi onun z...