Neredeyse yolu yarılamışlardı ve Esra hala Hakan'ın elini tutmaya devam ediyordu. Hakan'ın ise utançtan ve gerginlikten elleri terlemiş acaba nasıl ellerimi çeksem diye düşünmeye başlamışken Esma heyecanla abisinin elinden çekerek bir yere doğru sürüklemeye başladı:
"Abi abi pamuk şeker alalım mı bak çok güzeller ben çok seviyorum lütfen abi?"
Hakan gülmeye başladı:
"Tabii alalım Esma'm siz burada bekleyin ben yolun karşısına geçip hemen alıp geliyorum."
Esra'ya döndü:
"Ona dikkat et?"
"Tamam merak etme burada bekliyoruz."
Esra mecburen Hakan ile ellerini ayırmıştı. Hakan içinden koca bir 'oh be' çektikten sonra yolun karşısına geçip 3 tane pamuk şeker alıp geri dönerken düşünmeye başladı. 'Nedir bu kızdaki cesaret?' dedi kendi kendine. 'Nasıl bu kadar emin davranabiliyor.?' Bu tarz sorular kafasını doldurmuşken bunları daha sonra düşüneceğini kafasına kazıdı ve yolun karşısına geçip Esma ve Esra'nın yanına geri döndü.
"Teşekkür ederim abicimm...!"
"Rica ederim Esma'm ."
Her zaman Esma'm derdi Esma'ya. 'O benim Esma'm. Kimse onu benden alamaz.' Derdi kendi kendine.
Ellerinde pamuk şeker ile beraber lunaparka doğru yola koyuldular. Hakan'ın elleri dolu olduğu için bu sefer Esra elini tutamamıştı çünkü bir elinde şeker diğer elinde Esma'nın eli duruyordu.
Nihayet parka varmışlardı ve Esma sevinçle zıplayıp gülüyor, abisiyle Esra'yı bir o yana bir bu yana çekitirip duruyordu. İlk önce atlı karıncaya binmiş, şimdi de dönme dolaptan etrafın manzarasını izleyip ellerine aldıkları pamuk şekeri yiyorlardı. Esma hayranlıkla etrafı izlerken Hakan'ın gözleri Esma'nın üzerindeydi. Saçları gözleri ten rengi... Her özelliğiyle annesini anımsatıyordu. Bir an aklına o gece geldi...
Acı fren sesini, kadının o anki yüzünü, nabzının atmadığı hastaneye yetiştirmek için zamanla yarışması... Her şey değişmiş,hiçbir şey artık eskisi gibi olamamıştı. Ama değişmeyen tek şey vardı o da Hakan'ın içindeki vicdan azabıydı.
Bir anda başına feci bir ağrı saplandığını, başının döndüğünü hissetti. Pamuk şeker yavaşça elinden düşerken bir kol da Hakan'ın düşmesini engellemişti.
"Hakan, Hakan iyi misin?"
Esra'nın dı bu ses. Hakan kendinden geçtiğinin farkında bile değildi.Esma ve Esra'nın sesini duyunca kendine geldi. Geçmiş sırtında her zaman bir kamburdu ama bu kamburun bu kadar ağır olabileceğini hiç tahmin etmemişti.
"İyiyim iyiyim.... Dönme dolap fazla yüksekmiş başım dondü sadece."
"Tamam o zaman aşağıya varır varmaz inelim."
"Tamam."
İtiraz etmemişti Hakan. Biraz kendine gelmesi, elini yüzünü yıkaması lazımdı. Birlikte aşağıya indiler. Lunaparkta bir kafe alanı vardı. Oranın önüne gelince Hakan Esra ve Esma'ya döndü:
"Ben bir lavaboya gideyim ve elimi yüzümü yıkayıp geleyim. Siz de bu kafede kalıp beni bekleyin tamam mı ben birazdan dönerim."
İkisi de aynı anda kafa sallayarak onayladı Hakan'ı. Beraber el ele tutuşarak yerlerine geçtiler ve Hakan Esra'nın koluna yapıştı.
"Ona dikkat et ve iyi bak?"
"Tamam."
Hakan o an anladı ve elini Esra'nın kolundan çekti. Esma ona gülümsedi ve lavaboya doğru girdi. Girer girmez hızla elini yüzünü yıkamaya başladı.
Hışımla yüzünü yıkarken kendine bakmak için aynaya döndüğünde şok içinde bakakaldı. Gördüğü manzara karşısında adeta taş kesilmişti. Elleri titrerken bunun rüya olduğunu düşünmeye başladı.
Esma'nın annesi aynadan kendinse bakıyordu...
Hışımla tekrar musluğa döndü ve elleri titreyerek yüzüne tekrar su çarptı. Bu sefer her şey normal dönmüş, aynada kendi yansıması duruyordu. Derin bir nefes alarak ellerini lavabonun kenarına koydu ve gözlerini kapattı.
"Olmuyor." Dedi kendi kendine. "Unutamıyorum ne yapsam bir türlü kurtulamayacağım bu vicdan azabından. Bu kızın ailesini..."
Bir anda gözleri parladı Hakan'ın. En son Koray ile konuşmayalı uzun zaman olmuştu ve gelişme var mı diye merak edip telefonunu çıkarıp Koray'ı aradı. Dördüncü çalışta açıldı telefon:
"Efendim Hakan?"
"Koray nasılsın?"
"İyi ne olsun uğraşıyoruz işte."
"Uğraşırsın tabii bir bırakmadınız ki ben de yardım edeyim tabi zorlanırsınız?"
"Bunun için mi aradın Hakan?"
"Kadın hakkında bir şeyler buldunuz mu diye soracaktım. İzin vermediniz yardım etmeme ama bilmek benim de hakkım lütfen."
Derin bir nefes aldı Koray. Kaçamayacağını biliyordu. O yüzden anlatmaya karar verdi:
"Kadının adı Esma zaten biliyorsun. Ne olur ne olmaz diye otopsi raporlarına baktık. Ve ilgin olan şu ki kadın biz ona çarpmadan önce birisi tarafından darp edilmiş. Bu açıkça belli. Hatta darp eden o kadar caniymiş ki kadının hamile olmasına aldırmadan vicdansızca vurmuş. Üzerine biz çarpınca tabii sadece bebek kurtulabilmiş. Onun dışında o esnada ve ondan önce kadının evine dair iz aradık ama şu an pek bir şey bulamadık 2 araç üzerine şüpheleniyoruz."
"Kadının ailesine dair hiç mi bir şey bulamadınız?"
"Ev adresini ve kimlik taramasını yapıyoruz. Yakında sonuçlar gelir inşallah."
"İnşallah."
"Hakan kapı çalınıyor benim bakmam lazım sonra görüşürüz."
"Tamam görüşürüz."
Telefonu kapattı ve tekrar ayna yansımasına bakıp çıktı lavabodan.
Esra ve Esma'nın oturduğu masaya doğru ilerleyince bir anda durdu. İkisi de masada yoktu.
"HAKAN!"
Esra'nın seslenişiyle ona döndü. Bir yandan elleri titriyor, diğer yandan deli gibi ağlıyordu. Hakan onu sakinleştirmeye çalıştı.
"Şşşttt tamam tamam sakin ol ne oldu tane tane anlat."
O an korkuyla gözleri büyüdü:
"Esma nerede hem?"
"Hakan Esma..."
"Ne oldu söylesene ?"
Korkuyla baktı Esra'ya .
"Hakan Esma kayboldu..."
Hakan:
Elim ayağım boşalmıştı sanki. Kulaklarım uğulduyor,yanımdaki kızın ne dediğini duyamıyordum. Sahi en son ne dedi? Esma yok mu dedi. Dalga geçtiğini düşünmeyi çok isterdim ama galiba doğru.
Ne yani....
Sözümü tutamadım mı ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Aşkım
Teen FictionZengin bir ailenin şımarık ve uçarı bir çocuğuydu Hakan. Babası İlhan Bey ülkenin en tanınan mühendislerinden biriydi. Tek çocuk olması ve her istediğinin elinin altında olması onu haklı olarak şımartmıştı ama bu uçarılığının bedelini hayatının sonu...