30. Bölüm

160 5 0
                                    

Gülcan Hanım elindeki kahvesini sakince yudumluyordu. Huzur dolu bir hava gönderdi ciğerlerine. Hayatında her şeyi yoluna koyduğunu düşünüyordu. Her zaman kontrolcü bir insan olmuştu. Kendi hayatı kendince bu kontrol altında geçse de artık bu yetmiyor, oğlunun en iyi şartlarda yaşamasını istediği için ona da dahil oluyordu. Bundan da oldukça memnundu. Oğlunun aksine...

Şimdiye kadar onu en iyi okullara göndermiş ve her istediğini ona vermişti, iyi bir hayatı olması için, ama bu kontrolü Hakan’ı büyük bir hataya sürüklemiş ve bunun bedelini de yine kendisi ödemişti. Bu da yetmezmiş gibi onu oldukça kısa ve kötü süren bir evliliğe sürüklemişti. Tabii ki her anne gibi oğlunun iyiliğini istiyordu ama bunda aşırılık da elbette kötü sonuçlar doğurmuştu. Tıpkı tam Gülcan Hanım güzel havanın tadını çıkarırken çalan kapı gibi.

İlhan Bey işteydi, Hakan da onunla gitmişti ve haliyle Gülcan Hanım evde tekti. İstemeden de olsa çalan kapı için ayaklandı. “Kim o?” diye seslenmesine karşın bir cevap alamayınca delikten baktı ve gördüğü kişiyle oldukça şaşıracak hızla kapıyı açtı.


Hakan’dan:

“Bugünlük bu kadar yeter. Yardımların için sağol yavrum sen artık eve dön. Bir veya bir buçuk saat sonra ben de gelirim.”

“Tamam baba, ben bir taksiyle eve dönerim evde görüşürüz.”

Tutulan yerlerimi gerdirmek için ayağa kalkıp esneme hareketleri yaptım ama yine de boynuma fayda etmedi. Aldırmadan çantam ve telefonumu alarak hızla dışarıya çıktım. Bir taksiye yetişebilmek için asansörü es geçerek hızla merdivenlerden indim. Tam vaktinde oradan geçen bir taksiyi yakaladıktan sonra rahat bir nefes vererek hızla taksiye bindim ve adres söyledim.

Bütün işleri ve çizimleri bitirmenin rahatlığı ile oturduğum yerde rahat bir şekilde geriye yaslandım. Bugün hiç telefona bakmadığım aklına gelince hızla elimdeki telefonun ekranını açarak bildirimlere baktım ve oldukça fazlaydı. Ama benim dikkatimi sadece bir tanesi çekmişti.

Hızla attığı resme tıkladım ve yüzümde bir tebessümün yer etmesine izin verdim. Bütün yorgunluğum, ağrılarım hepsi bir anda uçup gitmişti adeta. Esmaydı fotoğraf atan, ders çalışırken habersiz çekilmiş bir fotoğrafını atmış ve altına ‘asla seni kandırmıyorum ve ders çalışıyorum )’ yazmıştı. Gülümseyerek ‘ona hiç şüphe yok canım :0’ yazıp göndererek camdan dışarıyı izlemeye koyuldum.

Fazla düşünceye gerek yoktu, onu fazlasıyla seviyorum. Daima yanında olmak istiyor ve her anına eşlik etmek istiyordum. Elimden geleni yapmıştım, onunla birlikte yurt dışındaki okuluna gelmek için çok uğraştım ama buradaki her şeyi bir anda bırakamazdım. Benim elimde olsa her şeyi hiç düşünmeden bırakabilirim, eğer söz konusu oysa. Fakat ailem, şirket ve işlerim buna müsaade etmiyordu. Esma ise her zamanki gülümsemesiyle bunun sorun olmadığını söylemiş, beni her gün haberdar edeceğine söz vermişti. Öyle de yapıyordu, gün sonunda eğer yorgun değilse muhakkak beni arıyor ve her şeyi heyecanla anlatıyordu. Fotoğraflar atıyor, her şeyin yolunda olduğuna dair mesajlar atıyor ve bu onun hakkında endişelenmemi engelliyordu.

Ona karşı hislerimi ilk başlarda vicdan azabı olarak tanımlamıştım. Ailesini elinden almamın sonucu olarak onun ailesi olmak istemiştim. Asla eksiklik hissetmesin ve asla bunu bilmesin... Tabi Koray’ın kardeşi olması hepimiz için, özellikle de Koray için, işleri daha sarpa sarmış ve zorlaştırmıştı ama buna rağmen hala Esma benim yanımdaydı ve benim umurumda olan da buydu. Şuanda da Koray ile arkadaştık ve aramız da eskisi kadar olmasa da iyiydi. Eskisi gibi olmasına imkan yoktu zaten, ikimiz de oldukça zor şeyler yaşamıştık. O da şuan iş güç sahibi olmuş çalışıyor, arada ziyaretimize geliyor veya Esma ile iletişim halinde oluyordu. Her ne kadar annemin hoşuma gitmese de, o da, ben de, herkes de biliyordu ki kimsenin buna engel olma hakkı yoktu. Öyle de oldu, kimse aralarına giremedi.

Ancak benim ona karşı olan korumacılığım zaman geçtikçe aşırıya kaçmaya ve benim zannettiğim vicdan azabının dışına çıkmaya başladığını hissetmeden edemiyorum. Onun mutluluğunun kaynağı olmak istediğimi, onu diğer insanlardan daima korumayı veya başkalarından kıskanmayı basit bir sevgi adı altına alınamayacağının farkındayım ama bunun daha ilerisi ne oluyor, işte bundan tam olarak emin değilim, ve bu aşırılık beni korkutuyor.

Aniden duran taksi ile irkilerek kendime geldim ve hızla parayı ödeyerek taksiden indim. İner inmez telefonum çaldı. Arayan annemdi.

“ Efendim anne?”

“Oğlum, ne zaman geliyorsun?”

“Şuan evin önündeyim neden ki?”

“Bir misafir var senin için gelmiş. Acele et de daha fazla beklemesin.”

“Tamam zaten geldim, görüşürüz.”

Telefonu cebime attıktan sonra merakla eve doğru ilerledim. Gelenin Esma olma ihtimali beni heyecanlandırırken daha hızlı yürümeye başladım ve kapının önüne geldim. Terleyen ellerimi pantolonuma sildikten sonra zile heyecanla basarak beklemeye koyuldum. Kapı yavaşça açıldı. Ve hayatımda görmeyi en son bile istemediğim insan ile göz göze geldim.

“Hoş geldin Hakan.”

Gördüğüm beden ile istemsizce iki adım geriledim.

“Ne işin var senin burada?”

“Bak kötü bir ayrılık yaşadık ama ben sadece konuşmaya geldim. Bir şeyleri daha iyi hale getirebilmek için geldim.”

Şaşkınlıkla gözlerimi büyütüp ona inanamaz gibi baktım:

“Bizim konuşacak bir şeyimiz kalmadı, Esra. Her şeyin iyi olacağı da yok, şimdi izninle evime girmek istiyorum.”

Esra orada değilmiş gibi hızla içeriye girdim ve annemi es geçerek hızla odama geçtim. Onunla yeterince kötü bir evlilik yaşadığım ve annemin zoruyla evlendiğim yetmemiş gibi bir de üstüne buraya benimle konuşmak için gelmesi iyiden iyiye beni sinirlendirmişti.

Onunla evlenirken bana yalan söylediği yetmiyormuş gibi şu anda nasıl bir şey olmamışçasına kapıma gelebiliyordu? Kapımın tıkanması ile göz devirerek seslendim:

“Müsait değilim Esra!”
“Oğlum fevri davranmadan önce kızı bir dinleseydin.”

Sertçe kapıyı açtım.

“Dinleseydim ha, dinleseydim? Bunca zaman ondan dinlediğim tek şey yalanlarıydı. Dinlediğim tek şey senin baskındı. Gerçek yüzü ortaya çıkmasına rağmen hala onun mu yanındasın? Gerçekten senin derdin ne anne? Anlasana artık bizden olmaz ben istemiyorum!”

Tam annem cevap verecekken Esra arkasında yaşlı gözleriyle göründü. Annem Esra’nın geldiğini fark edince yavaşça salona doğru ilerledi. İkimiz de anneme boş gözlerle bakarken Esra bana döndü ve sessizliği bozdu.

“Nasılsın?”

Ciddi miydi bu kız? Bunca kargaşaya neden olduktan sonra nasıl olmamı bekliyordu?

“Nasıl olmalıyım sence?”

Üzgün bir nefes alarak bakışlarını benden kaçırdı.

“Bak Hakan anlıyorum bana sinirlisin, herkese sinirlisin. Ama ben tedavi oluyorum. Elimden geldiği kadar bununla mücadele etmeye çalışıyorum. Bunca yıl hep bununla uğraştım zaten sırf seninle daha mutlu bir hayatımızın olması için.”

Yavaşça ellerime uzandı ve elimi tuttuktan sonra konuşmasına devam etti.

“Bana bir şans daha ver. Bize bir şans daha ver ve ben bunca yıllık mücadeleme yenik düşmeyeyim. Lütfen.”

Ellerimi yavaşça elleri arasından çektim ve titrek bir nefes alarak konuşmaya başladım:

“Bu saatten sonra bizim için değil, yalnızca kendi iyiliğin ve hayat rahatlığın için çabalamalısın. Biz diye bir şey yok artık ve bir daha da olmaz. Birbirimize sadece zarar veriyoruz lütfen sen de daha fazla zorlaştırma ve kendi hayatımıza bakalım. Tamam mı?”

Kaşlarını çatarak dikkatle bana baktı. Uzun bir süre gözleri gözlerimde dolandı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan bakışları bir anda öfkeye büründü.

“Başka birisi var değil mi?”

Şok içinde ağzım açık kalmıştı. Bu kanıya nereden vardı bilmiyorum ama kesinlikle öyle bir şey yoktu. Yani şuanlık...

“Bir de tedavi oluyorum diyorsun. Baksana daha olmayan birisinden beni kıskanıyorsun. Cidden benden sana inanmamı nasıl bekleyebilirsin?”

“Seninle bir kaç yıl da olsa evli kaldık Hakan ve ben seni artık bakışından tanırım. Söylesene kim o? Yoksa ondan dolayı mı benden boşandın ya da artık istemiyorsun beni?”

“Esra şuan tamamen saçmalıyorsun. Ağzından çıkanı kulağın duysun ne dediğinin farkında mısın, me saçmaladığının farkında mısın?”

Bir şey demeden öfkeyle yüzüme bakmaya devam etti. Bu muhabbet iyice sıkmaya başladığı için daha fazla söze gerek olmadığını düşündüm.

“Söyleyeceklerin bittiyse gidiyorum. Yoksa kalbini çok kıracağım.”

Tek kelime etmeden arkasını dönüp gitti. Ve giderken söylediği son cümle “O her kimse, ben de onu bulacağım görürüz o zaman” dı.





Küçük AşkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin