Bölüm 4 : koku

312 27 65
                                    

King'in bölümü

Hav! Hav!

Komşunun büyük köpeği birden üzerime doğru gelmeye başladı. Kaçmaya çalışsam da bacaklarım hareket etmiyordu. Bağırıp yardım istemeye çalıştım ama sesim çıkmadı.

Neden bu anı tekrar yaşıyorum ki? Artık 21 yaşındayım 9 değil!

Bedenime baktığımda 9 yaşında olduğumu gördüm. Bu bir rüya falan mıydı yani? Ah şu rüya sahibinin rüyada olduğunun bilincinde olduğu tuhaf şeylerden birinde miyim? Nasıl ya?

Neler olduğunu çözemeden nefes nefese kalmış bir halde uyandım. Bekle. Uyandım mı gerçekten? Baktığım bu tavanın benim balkonumun tavanıyla yakından uzaktan alakası yok. Benim balkonumun tavanı cam ve yıldızları görebiliyorum. Koruyucu yıldızım nerede?

Doğruldum ve etrafa bakınmaya başladım. Dümdüz bir odaydı. Herhangi özel bir yanı yoktu başka bir deyiş ile en sevmediğim beton odalardan biriydi işte.

Yattığım yatağın karşısındaki orta boy pencereden şehrin ışıkları içeri giriyordu. Gece lambasına hatta normal lambaya gerek yoktu bile sonuçta şehrin ışıkları odayı aydınlatmaya yetiyordu. Pencerenin kenarındaki kalın siyah perdenin sebebi belliydi.

Yatak sol duvara yaslanmıştı. Sağıma döndüm ve yatak başlığı ile aynı renkte olan beyaz çalışma masası ile dolabı gördüm. Oda siyah beyazdı. Başka herhangi bir renk yoktu. Kapının renginden tut parkelere kadar hepsi beyazdı. Halı, çalışma masasının önündeki sandalye ve pencerenin sağındaki koltuk ise siyah. Zaten geriye başka bir eşya da kalmıyordu.

Üzerimdeki yorgan takımına baktım. Siyah beyaz düz çizgiler... şaka mı bu? Hangi zevksiz aldı bunları? Etrafa bakınmaya devam ederek yorganı yüzüme doğru çektim ve yatağa iyice gömüldüm.

Bunu yaptıktan sonra kafamdaki sorulara cevap bulmam uzun sürmemişti. Yastık ve yorgandaki ferah ve sakinleştirici koku hem her şeyi açıklamış hem de uykumu getirmişti.

Bir dakika ne?

Hemen doğruldum. Neden onun kokusu... yani ben şu anda...

Üzerime baktım ve tişörtümü giymediğimi fark ettim. Nerede benim tişörtüm? Ah! Bu ne?! Neler oluyor?

Kalkıp odada tişörtümü aramaya başladım. Nerede bu?

Faydasız. Rahatsız edici şekilde bu denli düzenli olan bir odada tişörtümü arayıp bulamadığıma göre tişörtüm bu odada değil demektir. Öyleyse nerede benim tişörtüm! Neden onu giymiyorum?! Biri bana açıklama yapsın!

Ben bu düşüncelerle odada ileri geri dolaşırken kapının açılma sesiyle irkildim ve hemen yatağa girip yorgana gömüldüm.

Kapıyı açan tahmin ettiğim kişiydi. Ram! Bütün gün sebepsizce aradığım gölge... namı diğer kaçak nong. Onu arayan sadece ben değildim orası kesin. Özellikle Bohn...

Kapıda dikilmiş, yorganın içerisindeki bana bakıyordu. Ben de aynını yaptım ve onu incelemeye başladım.

Siyah askılı bir tişört giyiyordu. Saçları önüne, alnına doğru dökülmüştü ve biraz dağınıktı. Yeni uyanmış gibi dursa da kesinlikle yakışıklıydı. Teni hatırladığım gibi bembeyazdı ve yüzü resmen pürüzsüzdü. Dudakları ince ama belirgin, burnu da keskindi. Kaşları ne çok ince ne de çok kalın ortalardaydı ve onlar da yüz hatlarına uygun bir keskinliğe ve belirginliğe sahipti. Ve son olarak gözleri... Odanın loş ışığı yüzünden mavi rengi iyice ortaya çıkmış, bu ışığa rağmen yine de açık rengini koruyordu. Boynundaki düşkapanı dövmesinin yanı sıra askılı giydiği için diğer dövmeleri de görünmüştü.

My Engineer Ram&King {fanfic} Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin