Ali'den;
Uzun süredir uyuduğum huzurlu uykunun kollarından çalan telefonumun sesiyle uyandım. Komidinin üstüne ne ara koyduğumu bilmediğim telefonuma bir bakış attım. Ardından kollarımda uyuyan melek yüzlüme...
O kadar masum uyuyordu ki çalan telefonu umursamadan yüzüne bakmaya dalmıştım. Ne ara kollarıma gelmişti bilmiyordum ama onun yeri her zaman benim kollarım olacaktı. Telefonun sesi onun masum ve huzurlu ifadesini bozarken kaşları çatıldı. Panikle elimi telefona atıp ekrana baktım. Ekranda yazan ismi görünce içimde ki öfke dışa vurup ellerim titrerken, telefonu sıktım. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Kardeşim benim, sonunda açtım telefonumu. Meraklanmıştım." dedi karşı tarafta ki adam. dişlerimi sıktım.
"Ne istiyorsun orospu çocuğu." dedim kısık bir sesle. Yanımda ki bedenin huzurunun bölünmesini istemiyordum. Karşımda abim olacak adam gülmeye yakın bir ses çıkardı.
"Seni bekliyorum, yarım kalan işimizi tamamlamak için." dediğinde işte şimdi öfkem kabarmış, yanımda ki bedeni unutacak kadar büyük bir titremeye tutulmuştum.
"Geliyorum, canını almaya. Bekle.." dedi aklını kaybetmiş gibi. Telefonu bir hırsla kapatırken yanımda ki bedene baktım. Masum yüzüne...
Onu kollarımın arasından çıkarırken, yavaşça yatağa bıraktım. Yatağa eğilmiş dururken birkaç saniye düşündüm, ardından uyuyan çocuğun boynuna yakın bir yerini öpüp ayağa kalktım.
Üzerimde ki eşofman ve tişört ile kapıya doğru ilerledim ve montun giyindi. Nemli olsa da umursamadım. Ayakkabımı giyinirken dönüp bir daha Eren'e bakmak istedim ama bir daha bakarsam muhtemelen bir daha gidemezdim. Ayakkabımı giyinip dışarı çıktım, kapıyı arkamdan yavaşça kapattım.
Şimdi, kalbimi karartan o adamın kalbini sökmeye gidiyordum.
~Ali on bir yaşındayken~
"Ali!" abimin bağırışını duyduğum anda, yatağımdan hızla kalkıp salona doğru koştum. Bir,iki,üç,dört,beş,altı,yedi...ve on. Geç kalmadan abimin önüne geçtiğimde bana baktı.
Elinde ki içki şişesini kafasına dikerken gözlerini benden ayırmıyordu. Korku ile gözlerine bakarken o en rahat hali ile içkisini yudumluyordu. Daha sonra bana yaklaş işareti verdiğinde yanına gittim.
"Otur yanıma." kelimeleri değişik bir şekilde söylüyordu. Muhtemelen yine sarhoş olmuştu. Lafını ikiletmeden oturdum. Yeniden içkisinden bir yudum aldı.
"Her zaman benim istediğim şeyleri yapacaksın değil mi?" diye sordu teyit etmek ister gibi.
"Evet." dedim robot gibi. Kafasını güzel anlamında salladı. Ardından ağzında bir şey varmış gibi elinin tersiyle sildi.
"Kolunu kır Ali." dediğinde korkuyla ona baktım. Nefesim hızlanırken o sadece önüne bakıyordu. Normal bir şey söylermiş gibi davranması beni daha da telaşa düşürüyordu.
"Abi..." dedim titreyen sesimle. Bakışlarını bana çevirdi. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.
"Efendim?" diye sordu tehdit eder gibi. Kafamı olumsuz anlamda salladım.
Ayağa kalktım, gözlerimden yaşlar düşerken emri yerine getirmek için gözlerimle taradım odayı. Ben eğer bunu yapmazsam, onun bana daha ağır şeyleri yapacağını biliyordum.
O benim her hareketimi izlerken, kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi atıyordu. Titreyen ellerimle en sonunda aradığım şeyi buldum. Kalın ve ağır bir vazo. Ona baktığımda beğenmiş gibi dudağını büküp kafasını sallamıştı.
Vazoyu titreyen ellerimle alırken gövdesinden tutmak zor geliyordu bu yüzden en baş kısmından tuttum. Abime bir kez daha baktım. Belki vazgeçer diye, ama o zevkle beni izliyordu. Yutkundum.
Anne ne olur sesimi duy, beni kurtar...
Koltuğun ve sehpanın köşesine gittim ve kolumu arada boşluk bırakacak şekilde uzattım. Vazoyu yanıma koyduğumda artık nefesim boğazıma diziliyor ve kesikleşiyordu. Korkudan ve dehşetten ağlamam geliyordu.
"Üç dakikan var Ali." dedi ifadesiz bir şekilde. Her hareketimi dikkatlice izliyordu. O benim kolumu kırsa bu kadar zorlanmayacağıma emindim. Ama bir insan nasıl kendi canını bile bile acıtırdı. Etrafıma bakındım. Bir işaret istedim, beni kurtarabilecek bir işaret. Ama o işaret yerine abimin kıkırtı sesini duydum. Acının bir ninnisi gibiydi. Nefesim kesilirken dudaklarımdan kaçan bir korku dolu inlemeye mani olmak için dudağımı ısırsam da yine de engel olamamıştım.
"Yirmi saniyen var Ali."
Yanımda duran vazoyu kaldırdım. Elimin titremesi ile vazo da titriyordu. Gözyaşlarım bir pınar gibi akarken abimin geri sayımını duyunca gözlerimi kapattım ve son bir hızla koca vazoyu boşlukta duran koluma vurdum.
Kolumdan bir ses gelirken, öyle bir feryat etmiştim ki ses tellerim yerinden sökülecek sandım. Dehşet içinde ağlarken kulağıma kahkaha sesleri geldi. O koltuğun üzerinde kendinden geçmiş, keyifli ve sadist bir biçimde kahkaha atarken ben halen acı ile ağlıyordum. Kolumu hareket bile ettiremiyordum.
Abim kahkahalar ile yanıma geldiğinde saçlarımdan öptü. Gülmekten gözleri yaşatmıştı. Koluma bakıp bir kez daha kahkaha attı.
"Yardım et abi çok acıyor." dedim ağlayarak. Bir hıçkırık boğazımdan kaçmıştı. O deli bir şekilde gülümsemeye başladı.
"Edeceğim, ama önce şunu aklından tut. Annene söylemek yok, merdivenlere takıldın ve düştün." dediğinde kafamı salladım. Eğer söylersem her şeyin daha kötü olacağını biliyordum.
~Şimdi ki zaman
Yıkık dökük halimle girdiğim inşaat halinde ki boş arsada, karşımda ki uzun yıllardır görmediğim canavara baktım. Yüzü değişmişti, tek değişmeyen yüzünden ki iğrenç sırıtıştı.
"Ali, hoşgeldin kardeşim." dedi bana doğru kollarını açıp yaklaşırken. En sert ifademle yüzüne baktım.
"Öleceksin..." dedim içimde ki büyük nefretle. Olduğu yerde durdu.
"Ah hadi ama Ali, bunu yıllar önce de demiştin." dediğinde onun dediklerini umursamadım.
Buraya gelmeden önce uğradığım Talha'nın evinden aldığım çakıyı çıkardım. Elimde ki çakıya bakınca bir kahkaha attı.
"Geri dönmeyecektin piç kurusu, ben seni gittiğin yerde bulana kadar yaşayacaktın." dediğimde yüzüme alınmış gibi baktı.
"Sen çok terbiyesiz olmuşsun ama... seni yeniden bir eğitime tutmam gerek." dediğinde artık dayanacak gücümün olmadığını anladım.
Üzerine yürürken, tek düşündüğüm yıllardır gördüğüm kabuslar, delirmelerim ve ellerimin titremesiydi. Şimdi yarım kalmış hesabımı tamamlamanın vaktiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞMA SEVİŞ
Roman pour Adolescents[TAMAMLANDI] Ali, benim sevgili katilim. '+18'dir, olumsuz hareketler fazladır.'