yer: bol kelebekli bir rıhtım, göz gezdirilen kitabın satırları.
zaman: kim taehyung'un kanat takmış yüreğini on iki geçe.
"sen müzik adamısın taehyung," demişti jimin, yanımda kıpır kıpır adımlarla yürürken. en yakın arkadaşım tarafından yaptığım seçim nedeniyle azarlanırken; ona herhangi bir şeyi seçmediğimi anlatmak için bile gereğinden fazla enerjik hissediyorum. gün, güzeldi. "ne demeye resim seçersin ki?" sallana sallana, ellerim arasında rulo yaparak tuttuğum defterle adımlamaya devam ettim. "ona yoğunlaşacağım sadece, bu demek değil ki müzikle uğraşmayacağım..." jimin, tatmin olmamış ifadesini yüzünde tutmaya devam ederken, önemsememiştim.
birbirimizin hayatındaki en önemli rolümüz de buydu belki. herhangimiz geçtiği dönemlerde radikal kararlar alırsa, mutlaka kendi görüşümüzü söyler ve olayın tuzu biberi olurduk ancak o değişiklik bunca negatif söyleme rağmen yapılırsa bile birbirimize alınmaz, kızmaz veya "ben demiştim." demezdik. jimin sahiden de benim en yakın arkadaşım olabilecek tek kişiydi bu evrende.
"dondurma mı yesek?" sonucun değişmeyeceğini anladığında, benimle verdiği savaşta galip gelemeyeceğini anladığında es vermeksizin yeni bir konu açmıştı. kocaman gülümsetmişti bu beni zira zorlamaması gerektiğini biliyordu. havanın sıcaklığından ötürü güneşe burun kıvırmış başımı olumlu anlamda sallayarak jimin'i sahil tarafındaki dondurma karavanına üçer top almak üzere göndermiştim.
tek başıma dikildiğim rıhtımda, sıkılmış biçimde cebimdeki sigara paketine uzanmış ve açık havada dahi olsak bedenimin yakınında hamile kadın yahut ufak bir çocuk olup olmadığını kontrol etmek için gözlerimi çevremde gezdirmiştim. amacım irislerimi birkaç saniye dolayacağım bedenler iken, gördüğüm şey adeta siyahlarımı kendine esir etmişti.
orta boylarda bir kadındı zihnime paldır küldür düşen. giydiği sarı, üzerinde yer yer mor çiçekler olan kısa elbisesini biraz daha yukarı çekelemiş biçimde ayaklarını durgun suya daldırmış; krem rengi boyanmış tırnaklara sahip, uzun ince elleri ile kalıbını kavradığı kitaba göz atıyordu. güneşten korunmak için başına geçirdiği balıkçı şapkası, benim de onlardan bir tanesine ihtiyacım olduğunu düşündürmüştü. hemen yanına bıraktığı sandaletlerinin ayaklarında ne denli zarif duracağını hayal etmiştim kısa bir süreliğine. birkaç eklem yüzüğü ile süslediği parmakları ile sayfalara öyle nazik davranıyordu ve yine aynı parmaklarla, iki yana ördüğü saçlarının uçlarıyla öylesine zarifçe oynuyordu ki; bulunduğum yere çökerek sigara paketim bitinceye, gün batıncaya ve güzelim gidinceye değin izlemek istemiştim.
ancak bunu kendime yakıştırmamış, yakmak üzere olduğum sigaradan da vazgeçerek gördüğüm kadına doğru adımlamıştım. daima kendinden emin olan ifadem, satırların arasına dalmış zihnine yanaştıkça sarsılıyordu. ömrüm boyunca en kuvvetsiz hissettiğim andı belki de, çünkü ömrüm boyunca böyle güzelini de görmemiştim. bunun bilinci, esas bilincimi paramparça edip köşeye fırlatıvermişti. nasıl olurdu bu?
yanında bitmek üzereyken ismim seslenilmişti. sesin sahibi ellerinde dondurma külahları tutan en yakın arkadaşımdı lâkin duramamıştım. o an kendime gelmiş olsam bile; neredeyse en yakınına vardığım kadının ürkekçe başını kaldırıp kirpikleri altından yüzüme odaklanması ve utangaç, habersiz bir "merhaba?" demesiyle jimin'in bedeni yeniden gözlerimin önünden silinmişti.
"okumak için epey yanlış yer." demiştim kalabalığa atıfta bulunup müsaade istemeden yanına bağdaş kurarak bedenimi bırakırken. gözüme herhangi bir izni umursayacak birisi gibi gelmemişti. okuduğu kitaba da bağlamıştım biraz karakterini. özgürlüğü kişiden geçiren bir ideolojiyi savunan satırları tarıyordu gözleri. yönünü hafifçe bana çevirerek dudaklarını yukarı doğru kıvırmıştı. gözlerimde dağılan şeyler olduğuna yemin edebilirdim zira bu gülümsemeye o an oluşan zaafımı başka nasıl anlatabilirim hiçbir fikrim yoktu. sadece yüreğimi avuçları arasında tutmaya ilk o an başladığını rahatlıkla söyleyebilirdim. "her yerde okuyabilirim." demişti. "yanımda kitap olduktan sonra.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disfruto ✔
Fanfiction[💛🏚️] [age gap taekook x text, düzyazı] ben, içimde bir yerlerde bir büyük yangın, sen avcunda tuttuğun bir içim suyla kapımda. sevgi diyorsun, sevgi yarayı iyileştirir.