30/ we all need someone to stay.

15.5K 2.2K 1.5K
                                    

bu bölümün taehyung'u diyor ki; "söyle nefesim, anlat ona. dokunmadı ellerim asla başkasına."
cici okumalarınız olsun!

"geberteceğim seni taehyung," demişti jimin, belki de sesi onu tanıdığım anlar boyunca işittiğim en öfkeli hâlindeydi lâkin iyice hassaslaşmış kulaklarım kurduğu cümleleri birer çığlığa bürüyüp adeta kafamın içerisini acıtıyordu. "ne hakla ortadan kaybolursun sen?" dişlerinin arasından tıslayarak konuşan arkadaşım, beni azarlamaya devam ederken sağ elini göğsüme atıp geriye doğru itmişti beni. birkaç adım sendelemiş ve hâlsizce kıstığım gözlerime; acıyan boğazıma rağmen "jimin.." diye mırıldanmıştım. en yakın arkadaşımdan, elini beni itmek için yerleştirdiği yüreğimin üstündeki koca nasırı fark etmesini bekliyordum. tek istediğim buydu belki yalnızca.

"ne kadar endişelendim haberin var mı?" derin solukları arasında; yeniden beni sendeletecek güçte iteklemişti cümlelerinin ardından. "bir bildiğin vardır diye ilk gün ses etmedim; iki oldu, üç oldu. başına bir şey getirdin sandım!" yüzüme doğru gürlemesiyle birlikte gözlerimi kapatmış ve aralık dudaklarımdan derin bir nefes bırakıp sıradaki hamlesini beklemiştim. çok doluydum, öylesine doluydum ki; artık bitmek kavramı benim için o kadar da acı gelmiyordu zira yaşadığım varoluş sancıları, sallantılı yüreğim kadar zor bir şeyin başıma gelemeyeceğine emindim.

"iyi değilim, jimin." diye mırıldanmıştım sonra, kısa süreli sessizliğinden faydalanarak. aksi hâlde beni duymazdı. her hissi doruklarda yaşayan arkadaşım, benim için endişelendiyse bile, gözü yine beni dahi görmezdi. "kendimi bile bilmiyordum ben, arayamadım seni." sıkıca yumduğum gözlerimi hâlsizce aralamış ve karşımdaki adamın derin soluklar alan bedenini izlemiştim. yüz hatlarından, irislerinden bile belli oluyordu endişesi lâkin bu evrende hiçbir varlık; benim için benim kadar endişelenemezdi belki de zira dört yılda tüm hislerden izole geçirerek adam ettiğim hayatım; birdenbire korkunç gözyaşları ve artan yürek yangını ile dolmuştu. her yanım alev alevdi ve benim bir yudum su için dudaklarımı dayayabileceğim hiçbir yer yoktu.

"taehyung," demişti jimin. ismimi ortamı sakinleştirmek ister gibi söylemişti; öfkesini değil de, acımı anlar gibi söylemişti bu yüzden kanatarak gülümseme çizmeye çalıştığım dudak kenarlarımı kıvırmıştım hafiften. "seni çok merak ettik." etmişlerdi. kaşlarım alayla havalanırken, dudaklarımdaki tebessüme tezat, sinir bozucu bir kıkırtı salmıştım üç gündür saklandığım koskoca evin beni anılara boğan kapı girişinde. tavşan deliği gibi bir şeydi burası lâkin tek fark, gözyaşı dolu bir okyanusa ve tonlarca yürek yarasına açılıyordu.

"ettiniz.." diye mırıldanmıştım hemen sonrasında. jimin, hızla kafasını sallamış ve sonunda öfkesini yiyip bitirerek, sonrasında sindirerek akıllanmış olmalı ki; kapıyı ardından kapatarak bedenini içeriye sokmuştu. bu uzun bir konuşma yapacağımız anlamına mı geliyordu? benim uzun hiçbir şey için hâlim kalmamıştı. tereddütle başını aşağı yukarı sallamış, "ben ve.." demişti. "jeongguk." isminin geçmesiyle birlikte tüm vücut parçalarım şiddetli bir öfke dalgasıyla kavrulmuş, çenem kasılıvermişti ve üstelik bu yüreğimdeki hissiyatım bedenime vuran binde biri dahi değildi belki. mahvetmişti beni, otuz yaşına vurana değin kendimi her şeyden sakınmış olan beni mahvetmişti.

"biliyorum olanları." demişti sonra jimin. onca bağırtıdan, azardan sonra bildiğini söylemeye hakkı yoktu. nasıl olmuştu da etrafımdaki insanlar, böylesine hassas konular üzerinde bu kadar düşüncesiz olmuştu? burnumdan stres dolu bir nefesi bırakırken, jimin'e anlayacağını düşündüğüm bir bakış atmıştım. "neden geldin sen?" gitmesini belli edercesine, alelacele söylemiştim heceleri. öyle ki, kimi harfi yutmak durumunda kalmıştım. "dedim ya, seni merak ettim." kanepelerden birine otururken, buna inanmadığımı elimden geldiğince belli etmeye çalışmıştım. "bundan daha uzun süre ortadan kaybolduğum da oldu, jimin." demiş ve bacaklarımı birbirine dolayarak ağrıyan gözlerimin acısını bir nebze olsun alabilmesini umarak kırpıştırmıştım. "o yüzden doğruları konuşsak iyi olur. jeongguk mu gönderdi seni?" karşımdaki koltuğa yerleşmişti.

disfruto ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin