21/ i'll be there when you need me most.

23.2K 2.7K 1.3K
                                    

"taehyung," diye mırıldanmıştım üzerimdeki battaniyenin sağ omzumdan sarkan kısmını taehyung'un omuzlarına yerleştirmek için hareketlenirken. bu gece en çok üşüyen olmayacaktı belki fakat ben, birimizin daha çok ısınmasını istiyordum. bu yüzden battaniyenin beni sıcak tutmasına gerek duymamıştım, kumaş parçasının hepsi taehyung'un olabilirdi.

omuzlarına çarpan parmaklarımı kirpiklerinin altından izledi ve burnundan uzunca bir soluk üfledikten sonra, "hm?" diyiverdi. ben ise uzun ince kirpiklerini izledim, nefesi somutlaşıp dudaklarının üzerinde dolaşırken bana görünür oldu sanki. öyle bir güçtü onun güzelliği, kalbi diken pompalasa dahi ben onu çiçek bilirdim.

"aklını okuyabilmeyi dilerdim." sesim yüksek bir desbile ulaşmadı zira tam da şu an gözümde öylesine narin görünüyor ki; kimi opera sanatçısının sesleri ile çatlattıkları bardaklar gibi parçalanır sandım bir an. bir süre sessiz kaldı ve bu süre benim için yaklaşık iki dakikaya tekâbül ederken onun evreninde iki asır olmalıydı zira öyle ağır bir şekilde yanıtlamıştı ki beni; düşündüğüm şey bu olmuştu. "üzülürüz," demişti. "orası iyi bir yer değil."

bacaklarım balkon demirleri arasından sarktığından hafifçe sıkışmışlardı ve az da olsa canımı yakıyorlardı lâkin bu durum daha az sıkışmış hissi verdiğinden bacaklarımı boşlukta sallamakla yetindim ve ona dönerek başımı demire yasladım usulca. "yine de bilmek isterdim," diye fısıldadım. "orası bilinmeye değer." sol kaşını saniyelik şekilde kaldırdı ve hemencecik indirdi. bu hareketi ile eş zamanlı nefesimi tutuvermiştim ben de. üzerindeki uzun kollu, ince tişörtün kollarına daha sıkı tutundu ve sigara paketine uzandı. tapındığım parmaklarının cinayet silahına uzanışını kendi içimde onu azarlayarak izledim. bunu dudaklarımın ucuna zimmetleyip de sese bürüyememiş, kulaklarına ulaşmasına izin vererek dumanı ciğerlerine dolamasına engel olamamıştım zira kendimi asla ona ne yapması gerektiğini söyleyecek o konuma koyamıyordum. o da bunu önemsemezdi zaten yahut önemser fakat bir tavır ortaya koymaz, bildiğini yapmaya devam ederdi.

paketin içerisindeki son üç daldan birini uzun parmakları ile kavrayıp tenine yakın bir koyulukta olan dudakları arasına yerleştirdikten sonra, sigaranın düşmemesi adına boğuk bir tonda; kısık gözlerini gökyüzüne dikerek ve dudaklarını da pek fazla oynatmadan konuşmuştu. "beni konuşturmak için mi gecenin bir yarısı aklıma olan ilgin?" omuz silkip burukça tebessüm ettim ve yemin ederim, tek saniye dahi gözümü kırpmadan yüzünü izledim. doyamıyordum, ne yapmalıydım ki? "benim her zaman ilgim var senin aklına.." deyivermiştim. sonrasında ise derim bir nefesi yanan ciğerlerime yollamış, "sadece aklına da değil üstelik." şeklinde eklemiştim.

çakmağa baş parmağı ile bastırıp dudakları arasındaki sigarayı tutuşturduğunda; alevin kağıdı ve tütünü bir miktat geriye sararak yakışını izlemiştim. çok da ağzında tutmamış, yaktığı dalı parmakları ile kavrayarak yüzünden uzaklaştırdıktan sonra dumanın burnu ve ağzından çıkmasına müsaade etmişti. "kalbim asla özgür olamayacakmış gibi, jeongguk.." diye mırıldanmıştı. irislerini takip ederek dikkatle seyrettiği noktayı bulma isteği duyuyordum lâkin içten içe pırıl pırıl olan dolunaya baktığından da emindim sanki. ben o aya baktığımda yine onun gözlerini görüyordum, bu yüzden yüzünden dönmeme gerek yoktu ki. "aklım," demiş ve karnından, alaycı şekilde tıslamıştı. "aklım asla özgür olamayacakmış gibi." göğsünün ağır ağır, acıyla inip kalkmasını izledim.

"özgür olmak istedin mi hiç?" diye mırıldandım sessizce. sohbetlerimiz belki beni yaralayacaktı lâkin ben zaten öylesine korkunç bir acı ile kavruluyordum ki; yapabilsem onunkisini de tereddütsüz heybeme katardım. onun torbasını, yüklerini taşımakla ilgili hiçbir derdim yoktu. sağ dudak kenarı, yansıyan ay ışığıyla birlikte yukarı kıvrıldı ve hemen sonra simsiyah irisleri bana döndü. kirpiğine dolanan bir tutam saçı gözlerini hiç rahatsız etmiyormuş gibi, bu kez sahiden de yüzüme baktı. uzun süre inceledi beni. aylardır bir kez bile. dikkat etmedi yüz hatlarıma vakit ayırdı. şakaklarımı, gözlerimi, elmacıklarımı izledi ve kafa salladı; hareketi aşağı yukarı vaziyetteydi.

"fakat sonrasında bir pişmanlık sardı içimi. korkunç bir şekilde donakaldım, jeongguk." dedi usulca. çoğu hareketimiz yavaşça, sözlerimiz düşük bir tondaydı. tuhaf bir atmosfer oluşturmuş gibiydik sanki. "sanki hep ona aşık kalacakmışım gibi, başkasını düşünmek onu aldatmakmış gibi ve tüm bu hisler, takılı kalmamam gerektiğini bildiğim hâlde oradalar." dilim yardımıyla dudaklarımı ıslattım, kurumuşlardı ve anlık olarak yüreğimde bir sancıma hissettim. tekrar çarpılmıştı yüzüme bu uzun zamandır her gün olduğu gibi ve beni sevmeyeceği gerçeği baş etmesi güç bir şeydi. bencil olmak istemiyordum, onu izlemeyi kesip yanıtladım.

"taehyung biliyor musun," deyiverdim hemen. "wheein eminim ki hâlen sana çok ama çok aşık." gözlerini kırpıştırmış ve masumca bana bakmıştı. "öyle midir ki?" sormuştu. hevesle, heyecan taşıdığı parlak gözleriyle bakan masum bir çocuğa benziyordu ve tam da bu an onun otuz yaşında koca bir adam olduğu buhar olup uçmuştu. öylesine istiyordu ki kadınının sevgisini, o hissi öylesine özlemişti ki; sanki sahiden de bunu dinlemeye ihtiyaç duyuyor; can suyu bu aşkı bilmek olan bir çiçek gibi savruluyordu yüreği bana doğru.

"öyledir tabii," demiş ve başımı geriye doğru çekerek tenimin sıcaklığıyla ılımış demirden ayrılmıştım. "sen ne denli yüce bir varlık olduğunun farkında mısın ki?" dudaklarını ıslattı ve yutkundu hızla. sigarası öylece eriyip bitiyordu parmakları arasında lâkin çoktan unutmuş gibiydi tüten dumanın varlığını. fakat ben unutmamıştım ki.

"eminim ki yüreğinin tek sahibi sen olacaksın." başlamıştım konuşmaya, hiç de susamazdım ben. güzel gözlerine irislerimi yerleştirmiş, sesimi kısık tutarak onu rahatlatmayı amaçlamıştım. belki biraz da kendi sancılı yüreğimi... "eminim ki, bir tek senin ellerini isteyecek. seni öpmek, sana sarılmak ve sana iyi hissettirmek. sen olmalısın onun için, yanında olup olmaman önemli değil, taehyung.. aşk bu değil ki, ölmelisin belki de onun için ya da beteri ama hissetmelisin; iyisini de kötüsünü de. onun yaşadığı, senin dünyada kaç gün barındığındır yahut aldığın solukları bile sayıyordur oturduğu yerden. senin dahi farkında olmadığın detaylarını ezberlemiştir çünkü seni bilmek, evrenin bilmecesini çözmek gibidir ve onu, o güzel parmağında oynatman hiç de sorun değildir. çünkü sen olmasan bile bunu yapan, o yine biat edecektir."

ıslanan kirpiklerini izledim ve titreyen alt dudağımın sesime vurup kelimelerimde bir çatlak oluşturmasını engelleyemeyerek devam ettim.  "her hareketini izliyor ve bunları defalarca zihninde tekrara alıp, sana mümkünmüş gibi yine, yeniden aşık oluyordur. sana sarılıp yüreğinin kuş gibi çarpışını kendi göğüs kafesinin boşluğuna; sağına denk getirip kalp atışlarınızı birbirine sıfır vaziyete getirmek istiyor ve boynuna saklanmak istiyordur, taehyung, dudağının altındaki o belli belirsiz benine dudaklarını dayamak istiyordur." dudaklarımda minik bir tebessüm belirdi ve irislerim taehyung'un söz ettiğim lekesine kayıp yeniden gözlerine ulaştı. orada gördüğüm şeylerden söz edemezdim, beceremezdim bile.

"ama delicesine istediği tek bir şey vardır." yutkunduk, aynı andaydı. o bana, başkası ona yetersiz kılıyordu oksijeni. içimden güldüm buna. "seni yeniden yaşamak." sol gözünden, kirpiklerine tutunamayan bir yaşın elmacık kemiğine ulaştığını fark ettim. sigarası parmakları arasında değildi ve benim göğsüm endişe ile inip kalkıyordu. ağlamasındı, ağlasın istememiştim.

"jeongguk," ismim dudaklarından acı ile kaynayan bir inilti hâlinde döküldüğünde; belki de tam bu anda fark etmiştim ki aşk denen şey kim taehyung'u darmadağın etmişti ve yine bir şeyi fark etmiştim ki, o da aşkının karşılığını göremeyen biriydi. farksızdı benden, aynıydı neredeyse.

lâkin o an beklemediğim bir şey oldu. ismim dudaklarından koca bir sancıyı kusar gibi fırladıktan hemen sonra parmakları bileğime dolandı ve kollarını belime sardı. kalakaldım öylece. duruverdim. ne beynim, ne yüreğim ne de eklemlerim çalıştı. kim taehyung, zamanı bile dondurabilirdi; ben yanında bir oyuncaktım.

kollarımı boynuna sarıp gözyaşlarını akıtmasına müsaade ederken ise fark ettiğim gerçek; yüreğinin benim sağımdaki boşluğu doldurduğuydu fakat hiçbir zaman kalplerimiz birbirine sıfırlanıp bizi bir aşka lâyık görmeyecekti.


hey, nasılsın?

disfruto ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin