Elimde tuttuğum kağıda tekrar baktım, doğru adresteydim. Kolumu kapının tek tarafına yasladım ve çapkın gülümsememi takındım. Zile bastım ve beklemeye başladım. Evine ilk defa geliyordum, normalde her zaman benim evimde buluşurduk bu tür ihtiyaçlarımızı gidermek için.
Onun için belki sadece yatak arkadaşı olabilirdik ama bana kalırsa bundan fazlasıydık, en azından öyle olmalıydık.
Kapıya yaklaşan ayak seslerini duyduğumda kendimden emin bir şekilde beklemeye devam ettim. Kapıyı takım elbiseli bir adam açtı, muhtemelen Seonghwa'nın hizmetçilerinden biriydi. Elimdeki ceketi eline tutuşturdum.
"Evet?" Sorgularcasına bakan bakan çocuğun gözlerine diktim gözlerimi. "Seonghwa'ya geldiğimi söyleyebilirsin, hatta sen artık çıkabilirsin bugün izinlisin," Tek elimle kendimi işaret ettim. "Benim sayemde."
"Anlamadım, siz neden buradasınız ve kocam neden sizi çağırdı?" Yüzümdeki sırıtış yerini şaşkınlığa bırakırken duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. "Kimmiş hayatım?" Kapıya gelen şerefsizle birlikte bana bir titreme de geldi.
Beni görünce cin görmüşe dönmüştü. "Merhaba Bay Park, kusura bakmayın rahatsız ettim acaba haşereler sizi de rahatsız ediyor mu?" Eşine bakarak başladığım cümleyi, nefretimi kusarcasına Seonghwa'ya bakarak bitirdim. "Son zamalarda etrafta çok fazla görünüyorlarmış hatta bazı kişiler onların kafalarını ayaklarıyla ezmek zorunda kalıyormuş." Ayağımı yere vurup böcek öldürür gibi hareket ettirdim.
Eşinin şaşkın bakışları yerini samimiyete bırakınca tekrar ona döndüm. "Ne kadar tatlı bir insansınız ama teşekkürler son zamanlarda onlardan biriyle hiç karşılaşmadım." Bu kadar tatlı bir adam Seonghwa gibi bir şerefsizi hak etmiyordu.
Onun samimiyetine karşı gülümseyip, gitmeden önce son bir kez konuştum. "Çok uzaklarda aramanıza gerek yok, bazen siz farkında olmasanız bile dibinizde bitebiliyorlar."
Son hız oradan uzaklaşırken eşi neşeli bir ses tonuyla -aşırı derecede yüksekti- seslendi. "İyi akşamlar!" Gözlerimi devirdim. Saf adam.
.
.
.
Gerçekten ona kandığıma inanamıyordum, şerefsiz hem benimle yatıyordu hemde evliydi. Bir başkasıyla! Elim ayağım titriyordu böyle bir duruma düştüğüm için. Sonuçta ben Choi San'dım. Ve tabii ki bununla yıkılacak da değildim.Yatağıma girip gözlerimi kapattım, gelen rahatlama hissiyle uyumaya başladım.
.
.
.
"Vay canına! Az önce ne yaşadık biz? Tatlı adamdı aslında, kim bu devirde gelip başkaları da rahatsız olmasın diye haşere sorunlarının olup olmadığını sorar? Gerçi boynundaki tasmaya ve tek bileğindeki kelepçeye pek anlam veremedim ama..."Kravatını gevşetmiş alnında parıldayan ufak tefek terlerle birlikte soğuk suyu dikleyen kocama bakıp konuştum. "Adını da biliyordu. Tanışıyor musunuz?"
Bardağı tezgaha koydu ve alnındaki terleri elinin tersiyle silerken;
"O şeyy, haşere ve böcek ilaçlama şirketinde çalışıyor, bir kere şirkete çağırmıştık oradan hatırlıyordur beni."
Kafamı aşağı yukarı salladım. Yatmaya gideceğini söyleyip dudağıma ve alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Ben de pijamalarımı giyip televizyonu açtım. Biraz kanalları gezdikten sonra gözüme koltuğum köşesinde duran ceket ilişti.
Ceketi bizde kalmıştı, yavaşça kalkıp ceketi elime aldım. Merakıma yenik düşüp ceplerini karıştırmaya başladım. O sırada televizyondan gelen mırıltılı sesle oraya döndüm. Adam kadının bileğine kelepçe takmıştı ve öpüşüyorlardı.
İğrenir bir ifadeyle kumandayı aradım. Televizyonu kapattım ve aklıma dolan şeyle kendimi endişelenmekten alıkoyamadım. Kelepçe, kapıya gelen adamın bileğinde de kelepçe vardı. İlk başta bana davranışları gözümde canlandı, sonra ise Seonghwa'ın strese girmesi...
Şimdi her şey oturuyordu yerine. Aldatılıyordum! Dizlerimin üstünde duran ceketin ceplerini karıştırmaya başladım. İlk önce telefonunu daha sonra ise cüzdanını buldum. Cüzdanını açıp kimliğinden adına baktım. Choi San.
Sonra telefonunu açtım, kilit ekranında adının yazılı olduğu bir masada oturmuş poz veriyordu. Arkasındaki duvarda da Dreamcatcher Parfume yazıyordu. Aklıma bir sürü fikir gelmişti fakat şuan önceliğim uyumak ve yaklaşık beş dakika önce vurmuş olan baş ağrımı yatıştırmaktı. Bu yüzden yatağıma, yine Seonghwa'nın yanına kıvrıldım. Canım yanmıştı, sanki kalbimin ortasına sıcak bir kahve dökülmüş gibi hissediyordum.
Yarın olacaklardan sonra ona yine böyle sarılamayacağımı bildiğim için sıkıca Seonghwa'ya sarıldım. Sanki onun vücuduna değen her yerim yanıyor gibiydi. Gözümden bir yaş geldiğinde kollarımı belinden çektim ve ona sırtımı döndüm. Gözyaşlarım hızlandıkça aldığım nefesler de hızlanmıştı.
Kendimi sakinleştirmeye çalışırken arkamda bir hareketlilik hissettim. Elleri yine belimi buldu ve kulağıma fısıldadı,
"Seni seviyorum."
.
.
.Bambara baaamm! Yeni kitaaaap!
Nasılsınız? Nasıl gidiyor hayat?
Bu arada bu kitap aklıma The Other Woman filminden geldi ikinci bölüm filmin sahnelerine benziyor fakat sonrası tamamen benden çıktı. Öyle işte.
Buraya da bölümü ilk yazdığımda Bahar'a bıraktığım notu koyuyorum çok da takmanıza gerek yok burayı dhxq
Öncelikle çok mu cringe Bahaar.
Ayrıyetten bu bölüm Woosandan çok Wooyoung\ Seonghwa gibi oldu. (Ship adları var mı bilmiyorum lkakfksdjxq)
Neyse uykum geldi elsallayanemoji*
-WooSan'ını falan bilmem ama cringe olsa nolcak be Assen sallaaaa, ben beğendim :^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Other Guy † Woosan
Teen Fiction"Ah, hayır bebeğim sen bizi yanlış anladın. Seni sadece aldatmıyorum, seni beni aldattığın kişiyle aldatıyorum." . . . 18.10.2020 Pazar 14.15