Thank you

909 101 84
                                    

Wooyoung'un bir şeyler içmiş olduğunu fark ettiğimde beynine oksijen gitmesi için yürüyüşe çıktık. Elindeki buzlu kahveden ufak ufak yudumlar alıyor, her yudumunda tadını beğenmediğini belli ederek yüzünü buruşturuyordu.

"Daha fazla içmesem olmaz mı?"

"Daha yarısını bile içmedin Wooyoung." 

"Sen de içmedin." Tek kaşını kaldırarak çokbilmiş bir tavırla söylendi. "Çünkü ben mesai saatlerinde olan bir çalışanımdan içki alıp içmedim. Şimdi bitir o kahveyi ayıkken bile bir çocuk gibisin, sarhoşken her şeye ağlayan bir çocuk gibisin. Diğer türlü yine giderin var ama bu halinle..." Çenemi kaşıyıp onu sinir etmenin getirdiği mutlulukla sinirden kasılmaya başlayan yüzünü incelerken düşünüyormuş gibi yaptım. "Yok hiç çekilmiyorsun."

"Öyle mi? Sizde bu gıcık halinizle hiç çekilmiyorsunuz. Üstelik sorun nerede biliyor musunuz? Siz her zaman böylesiniz!"

"Ooov sinirlenince sizli bizli konuşmaya başlıyorsun demek. Wooyoung biliyor musun bu çok çekici."

Sinirden büyümüş gözleri kısıldı ve yanaklarına pembe kelebekler kondu. "Allık da yakıştı sanki ne dersin?" Kafasını önüne çevirdi ve önden önden yürümeye başladı. Adımlarımı hızlandırıp yanına geldim. 

Utanması hoşuma gitmişti onu daha da utandırmak için ağzımı açtım ki bana dönüp parmağını dudağıma bastırdı. Gözleri gözlerime değerken ne yapacağımı düşünüyordum. "Te-telefonun çalıyor."

Dediği şeyi pek takmamıştım çünkü tam da o anda beynimin derinliklerinden gelen bir sesle savaşıyordum. Öp onu, öp onu, öp onu...

Telefonumu elimden aldı ve gözümün önüne getirdi. Beynimle verdiğim savaşı kazandığım için kendi kendime sevinmek üzereyken telefondaki ismi gördüm.

"Seonghwa"

Telefonu hemen elinden aldım, bilmesine gerek yoktu. Telefonun sesini kapattım ve cebime koydum. "Açmayacak mısın?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Gerek yok." Omuzlarını silkip yürümeye başladı.

"Seonghwa'yı seviyor muydun?" Duraksadım. "Benim sevip sevmemem önemli değil, sen onu seviyor muydun?" Derin bir nefes aldı.

"Bugün evlilik yıl dönümümüz."

"Nice mutlu yıllar dilerim." 

"Ciddi misin?" Dik dik bana baktığında cidden ürktüm. "Sadece şakaydı, kızma." Gözlerini devirdi ve devam etti. 

"Teşekkür ederim." Kaşlarımı çattım. "Beni üzmemeye çalıştığın için." Yürümeyi kestim, durduğumu fark edince durup yanıma geldi. "Arayanın o olduğunu biliyorum. Ofisinde de gördüm."

Yine gözleri doluydu bunları söylerken, ne demem gerektiğini bilmiyordum. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. "Cesaretlendir beni." 

"Onsuz da ayakta kalabileceğimi göster..." Kafasını gökyüzüne kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Mavi, az ama büyük bulutları olan gökyüzünden bakışlarını bana indirip gözlerimin içine baktı. "...öp beni." 

"Hmm?" Şaşkınlığıma yenik düşüp mırıldandım. Wooyoung elimi tuttu ve hızla yürümeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" 

Beni takmadan yürümeye devam ediyordu. "Wooyoung nereye gidiyoruz?" Karşı kaldırıma geçtiğimizde durdum, eli elime kenetli olduğu için sert bir şekilde arkasını döndü. "Nereye gidiyoruz?"

"B-bilmiyorum, her yer olabilir arabanın arka koltuğu, şirketindeki odan, bir mağazanın kabini, umumi tuvalet ya da Hwa'yla seviştiğin minder..."

Ellerimizi ayırıp sertçe saçlarını karıştırdı. "Herhangi bir yer olabilir sadece beni öpmeni istiyorum. Seni hissetmek istiyorum. Onun yaptığını bende yapmak istiyorum. Beni seven kişiyi umursamadan her zaman birileriyle öpüşmeye, seks yapmaya hazır olmak istiyorum."
(Ona seme gücü deniyor tatlım)

"Yani senin ilişki hocan olmamı mı istiyorsun? Bak Wooyoung, bu yanlış."

"Ne!? Bunun yanlış olduğunu söyleyecek en son kişisin Choi San. Ayrıca nasıl Hwa'yı öptüysen beni de öp."

Wooyoung önümde kızgın ve ara sıra cırtlaşan sesiyle bağırırken bir ahududu gibi gözüküyordu.

"Peki benim çıkarım ne?"

Gözlerimi yavaş bir şekilde devirip dediğimde hızlı konuşmaktan kızarmış yanaklarını tekrar havayla doldurup konuşmaya başlamaya hazırlanıyordu.

Nefesini verip kuruyan dudaklarını yalayıp konuşmaya başladı. "Benim dudaklarımı öpmek istemez misin? Seonghwa'nın dudaklarına göre daha dolgun dudaklarım var." Kaşlarını havaya kaldırıp tekrar indirdi. "Sadece biraz yardıma ihtiyacım var." Dilini hafifçe alt dudağının üzerinde gezdirdi.

Wooyoung yüzüme bakarken ceketimin cebindeki elimi çıkarıp ensesine götürdüm. Islak dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda dudaklarıma gelen nemle ilk başta irkilmeme rağmen buna alışmam uzun sürmedi. Cidden Seonghwa'nınkinden daha güzel dudakları vardı.

Alt dudağını iki dudağımın arasına alıp emmeye başladığımda vücutlarımızı daha da birbirine yaklaştırdım. Islak dudakları dudaklarımın arasında kayıyor ve midemde hoş hisler yaratıyordu. Uzun süredir tuttuğu nefesini verdiğini vücuduma değen şişmiş göğüs kafesinin baya içe göçmesinden anlamıştım.

Heyecanlandığı ellerinin titremesinden belli oluyordu. Bir süre elleri havada bekledi. Hemen sonra ellerini göğsüme koydu, parmaklarını yavaş bir şekilde göğsümde gezdirdi. Elimi beline koyup onu kendime daha da çok yaklaştırdım.

Wooyoung'un zor aldığı nefeslerini hissettiğimde daha da işi zorlaştırmadan dudaklarımızı ayırdım.

Wooyoung yüzünü yere çevirip hızlı hızlı soluyordu. Nefesi ellerinin hala orada olduğu göğsüme çarparken aklımda tek bir düşünce vardı; Wooyoung'la bir kere öpüşmeyi Seonghwa'yla bin kez öpüşmeye tercih ederim.

"Nasıldı?"

.
.
.

Yeni bölüm için bir haftanın geçmesini beklemyeceğimi söylemiştim ve bambarabam

Bu bölümü irenicbabe le yazdık... tamam aslında o büyük bir kısmını yazdı sonra ben olayları değiştirmeyip konuşmaları değiştirdim basbaya yarenden fikir isteyip batırdım.

Öyle işte. Kendinize iyi bakııın.

Şeyy... oy ve yorum pls gsxq.

The Other Guy † WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin