Nutella

995 97 53
                                    

*İtalik yazı Jeongin'in düşünceleri*

"Hyung, Kai'yi gördün mü?"

"Daha demin telefonla konuşuyordu gelir şimdi. Otur istersen sen." 

Jeongin koltuklardan birine oturup ofladı. Neredeydi şimdi bu çocuk? 

"Tık tık! Saniie sana kahve getirdim. Ve kurabiye de aldım." San'ın sıkkın ifadesi gidip yerini gülümseye bırakınca söylendi. "Sanki kendin yemeyecekmişsin gibi bir de sana aldım diyorsun ya." 

"YAA! CHOİ SAN! Bunu herkes bilmek zorunda değildi!" San kahkaha attı. "Tamam kızma minik cadı, bir şey demedim." Bunlar çıkmaya mı başladı?

"Bu arada Kai kiminle konuşuyor ya ağzı kulaklarında, karşısındaki kişi ne diyorsa artık. O nasıl mutluluk? "

Jeongin duyduklarıyla Wooyoung'a döndü. San da Wooyoung'a katıldığını belli etmek için kafasını salladı. "Emin değilim ama bu sabah da bana 'Hyung aşık olmak nasıl bir şey?' dedi."  

Jeongin'in gözleri büyümüş fakat fark etmelerini istemediği için kafasını yere eğmişiti. Garip hissediyordu. Onu defalarca reddetmişti, onun da başka biriyle çıkması Jeongini etkilememeliydi.

Ama şimdi onu başkasıyla hayal etmekte zorluk çekiyordu. Onun yanına kimseyi yakıştırmıyor, herkeste bir kusur buluyordu.

"Ben gideyim artık hyung, akşam üzeri yanına tekrar uğrarım müsait olursan." Ayağa kalktı ve ağır adımlarla odadan çıktı.

"Biraz bozuldu gibi ha?" San omuzlarını silkip kahvesini içmeye devam etti. Wooyoung ise Jeongin'in arkasından bakıyordu.

Gözleri hala telefonla konuşan çocuğu buldu. Kai, Jeongin'i gördüğünde gülümsemesi küçülmüş yalnızca başıyla selam vermişti. Hemen sonra ise gözlerini çekmiş kahkaha atarak telefonla konuşmaya devam etmişti.

Jeongin başını eğip yoluna devam etti. Kalbine bir yük binmişti, onu başkasıyla görmeyi değil, başkalarının onu kendisiyle görmesini istiyordu. Hızlıca şirketten uzaklaştı, biraz uyumaya ihtiyacı vardı.

.

.

.

"Tık tıııık!" San içinde bulunduğu geniş odayı incelerken Wooyoung'un birkaç gündür sürekli söylediği kelimelerle ona döndü. "Ben geldim Sannie~" San'ın kısık gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. 

"Sinemaya gideceğimizi zannediyordum, pijama partisine değil." Wooyoung hala yüzünde dolaşan şımarık gülümsemeyle San'ın oturduğu koltuğa zıplaya zıplaya yaklaşırken konuştu.

"Aslında sinemaya gitme fikrini aklımda baya bir tarttım ve sonra aklıma daha açılamamış yeni nutellam geldi ve onu bırakıp gitmek istemedim. Eğer senin için problem yoksa televizyondan film açıp nutella kaşıklarken onu izleyebiliriz."

San nefes bile almadan konuşan Wooyoung'a bakıp gülümsedi. Hiç yorulmuyor muydu bu çocuk?  "Ne dersin?" Kendini San'ın yanındaki boşluğa -boşluk demeyelim resmen poposunun yarısı San'ın üzerindeydi- kendini atarken sordu.

"Daha az konuşacaksan olur derim." Wooyoung ona kendince korkutucu bakışlarını atarken San'ın gözleri farklı bir biçime bürünmüştü. Çocuğun yaptığı her hareket bugün gözüne daha bir tatlı geliyordu.

Onu öptüğü günden beri geceleri uyuyamıyor onu tekrar öpmek için yanıp tutuşuyordu. San bunları düşünürken Wooyoung çoktan San'ın sözlerinden dolayı yüksek ve cırtlak çıkan ses tonuyla kendini savunmaya geçmiş hatta savunmasının sonlarına yaklaşmış, trip moduna bile girmişti.

San ellerini Wooyoung'un yüzünün iki yanına koyup, çocuğun yanaklarını kavramış ve susmasını sağlamıştı. "Tanrı aşkına Wooyoung, lütfen biraz sessiz ol." Yüzündeki kocaman gülümsemesiyle San sanki bir çocukmuş gibi kafasını yana eğip tatlı bir şekilde "Tamam mı Young~iie?" dediğinde Wooyoung sadece çocuğun gözlerine bakıyor kalbini sabit tutmaya çalışıyordu. 

San, Wooyoung tepki vermeyince zaten yanaklarını tuttuğu kafasını aşağı yukarı salladı. "Anlaşmamıza sevindim, sen film seç, bende sana nutellanı getireyim."

.

.

.

"Baksana Sannie, Shaggy'nin hiç arkadaşı yokmuş küçükken çok yalnızmış! Hep ağlıyormuş!" 

"Yazıkmış Shaggy'e" Yine burnunu çekti ve pür dikkat filmi izlemeye devam etti. Daha film doğru düzgün başlamadan bile ağlamayı becermişti ve açıkçası şuan o kadar sevimliydi ki. Hem filmi izlemeye çalışıyor hem nutella yiyiyor hem de nutellaya gözyaşlarını düşürmemeye çalışıyordu.

Arada da dönüp Shaggy'nin yalnızlığına sövüyordu. Küçük bir çocuktan farkı yoktu şuan,  ona sarılıp bir bebekmiş gibi kucağımda sallayıp uyutmak istiyordum, tüm ciddiyetimi alıyor ve pamukların içindeymişim gibi hissetmemi sağlıyordu.

"Haksız mıyım San?" Wooyoung'un beni dürterek söylediği cümleyle yerimde hafifçe sıçramış ve hemen cevap vermiştim. "Haklısın yazıkmış Shaggy'e çok yalnızmış  küçükken, tüh!"

"Ne? San sen daha filmin başında kalmışsın bitti ya film." Ne? Ne zaman? Hala cevap vermemiş olmamdan fırsat bularak tekrar konuştu. "Tık-tık." Elini kapı çalıyormuş gibi yumruk yapıp hafifçe kafama vurdu. "Aklın nerelerde senin?" O kadar süre boyunca aklımın nerede olduğunu bilmiyordum ama aklım şuan Wooyoung'un sıcakladığından dolayı düğmesini açtığı pijamasından dolayı görünen köprücük kemiğindeydi.

Yutkundum. "Wooyoung?" Efendim manasında kafasını hafifçe iki yana salladı. "Seni öpebilir miyim?"

İlk önce afallasa da sonra yavaşça kafasını sallayıp onayladı. Elimi ensesine koyup onu kendime yaklaştırdım. Dudaklarımız birbirne değdiğindeyse yine yanıyordum.

Neden kimsede böyle olmazken, Wooyoung'un ismi bile aklımdan geçince tüm vücudum alev alıyordu?

Ben hala birbirlerine sadece değen dudaklarımızı idrak etmeye çalışırken Wooyoung dudaklarını hareket ettirmeye başlamış ve kendini iyice bana yaklaştırmıştı.

İlk başlarda kendini geri çekmesinden korkmuşum bile ama şimdi o beni kendine çekiyordu. Ve tek yapabildiğim alt dudağını emmeye başlamaktı.

Yavaş ve sakin olan öpücüğümüz git gide hızlanırken Wooyoung yavaşça geri çekiliyor benimde onunla birlikte ona eğilmemi sağlıyordu.

Artık koltukta yarı yatıyor bir şekildeydi ve ben üzerine eğilmiştim. Tek elini boynuma koydu tek elini ise göğsüme koyup geçen seferki gibi küçük küçük daireler çizmeye başladı.

Tek elim koltuktaydı, ondan güç alıyordum, diğer elimi Wooyoung'un bacağına koydum. Onun yaptığı gibi ellerimle ufak daireler çizerek elimi yukarı doğru çıkarıyordum. Elim tam beline geldiğinde ufak bir şekilde titredi.

Öpüşmemizin arasından sırıttım. Bu hoşuna gitmemiş olacakki dudağımı ısırdı. Dudaklarım dudaklarının üzerinde olduğundan dolayı boğuk bir şekilde inledim.

Wooyoung dilini inlememle birlikte dilimle buluşturdu ve zaten hızlı olan öpüşmemizi daha da hızlandırdı. Artık ellerim bacağında değil. Pijamasının düğmelerindeydi.

Son düğmesini de açtığımda tüm üst vücudu karşımdaydı. Sabırsızlıkla dudaklarımı dudaklarından ayırdım ve boynuna koydum.

Boynunu ısırırken çıkardığı mırıltılar daha da fazlasını istememi sağladığından daha da hırçınlaşıyor ve ısırıklarımı daha sert, dil darbelerini daha sık yapıyordum.

Islak dudaklarının arasından çıkan yüksek sesli inleme dış dünyayla tüm bağlantımı koparmamı sağlamadan hemen önce anahtar sesi doldurdu kulaklarımı, hemen sonra ise en sevdiğim isim hiç istemediğim birinin ağzından döküldü.

"Wooyoung! Bebeğim ben geldi-"

.
.
.

Sıçtıık.

Her neysee bu da böyle bir böluümdü geciktirdiğim için özür dilerimm.

Görüşürüzz

The Other Guy † WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin