8 - Unknown Hero
"Her şey bir yana, ben her zaman seni seçeceğim. Ne olduğu umurumda bile değil."
Destiny asasını elinde çevirip duruyordu. Gecenin bu saatinde yalnızca o ayaktaydı ve büyük bir ikilem içindeydi.
İçindeki bir his 2010'a gidip ailesiyle konuşması gerektiğini söylüyordu. Regulus'un geleceğini öğrenmesini söylüyordu. Ve bu sese katılmadan edemiyordu, tek yapması gereken asasını sallamasıydı ancak bilmek de istemiyordu bir yanı. Tüm sürprizi kaçırmak istemiyordu.
Gözlerini yumup derin bir nefes aldı ve kararını verdi. Asasını kendi başının üzerinde çember şeklinde sallayıp "Tempore misit." dedi, bir saniye sonra uzun geceliği ile evindeydi. Hayalini kurduğu yerde gözlerini açıyordu.
Sabahın erken saatleri olduğu öten kuştan belliydi. Bu şekilde öten kuşlar hep sabahları öterdi. Etrafına bakındı. Kimseden iz yoktu. "Anne? Baba?" diye seslendiğinde birkaç adım sesi duydu. "Destiny?" Babası ona şaşkınca bakmıştı.
"Anne, baba konuşmalıyız."
"Senin burada ne işin var? Sadece yazları gelebilirsin ve bunu biliyorsun."
"Ama bu oldukça önemli." dedi Destiny nefesini vererek. "Lütfen, salona geçelim."
Oturduklarında güzel cadı üzerindekilerin ailesinin gözünde ne kadar demode olduğunu fark etti, gülünç bir durumdu. "Regulus Black." dedi direkt konuya girerek, vakit istediği şekilde ayarlanabilen bir şeydi ancak ailesi burada olmasını biraz rahatsız karşılamıştı. Görevinin başında olmasını bekliyorlardı.
"Ne olmuş ona?" diye sordu annesi.
"Ben de onu merak ediyorum zaten. Ne oldu ona? Sonu ne?"
"Bunu niye merak ediyorsun?" Babası kollarını göğsünde kavuşturdu. "Alakasız bir şeyi durup dururken merak etmezsin."
Onu sevdiğini anlatamazdı, geleceğe dönecek biri geçmişteki birine aşık olamazdı. "Durumla alakası olduğuna inanıyorum ve bilmek istiyorum babacığım."
Annesi omuz silkti. "Regulus Black bir Ölüm Yiyen'di." Kalbi sıkıştı Destiny'nin. Yapmıştı, işareti almıştı. "Sonradan yaptığı hatayı fark edip Voldemort'a karşı geldi ve on sekiz yaşında öldü."
Güzel cadının dudakları aralandı. Tüm sözler kifayetsizdi, tüm dünya depremle sarsılıyordu adeta. "Hayır." dedi bir solukta. "Bu- Olamaz."
Doğru yolu bulmuştu ancak çok geç bulmuştu. "Şu an- Bu gerçeklikte de ölü mü?" diye sordu zorlukla. Beyni uğulduyordu.
"Muhtemelen." dedi babası. Kızını izliyordu, Destiny dirseklerini dizlerine yaslayıp elleriyle dudaklarını kapamıştı. Ölmüştü, doğru yolu seçince ölmüştü. Nasıl ölmüştü peki? "Nasıl ölmüş?" diye sordu.
Hortkuluk ve mağaraya dair her bir ayrıntıyı dinlerken içi ürperdi kızın. Regulus'un yapayalnız, İnferilerle birlikte öldüğünü düşündü. Bir başınaydı. Yanında kimse yoktu ve o büyücülük dünyasına yardımcı olmaya çalışırken ölmüştü. Bir ev cinini kurtarırken.
Bir kahramandı. Gözünün önüne Quidditch maçını kazandığında omuzlara alınması geldi. Regulus Black bu kahramanlığı yaptıktan sonra omuzlara alınamadan ölmüştü. Sirius bilmiyordu bile erkek kardeşinin nasıl bir kahraman olduğunu.
"Hayır." dedi. "Bu gerçek olamaz. Bu- Hayır, doğru değil. Başka bir şey olmalı, ölmüş olamaz." Gözlerini yumduğunda Regulus'un yüzü düştü hatırasına. Gülümseyişi, onu öptüğünde hissettikleri... Ölmüş olamazdı. O kadar genç ölemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐔𝐑𝐓𝐀𝐑𝐌𝐀 𝐆𝐎𝐑𝐄𝐕𝐈「ʀᴇɢᴜʟᴜs ʙʟᴀᴄᴋ」
Fanfiction𓆩*𓆪 𝐊𝐔𝐑𝐓𝐀𝐑𝐌𝐀 𝐆𝐎𝐑𝐄𝐕𝐈 𓆩*𓆪 Ailesinden bir üyenin yaptığı hata Voldemort'un kazanmasına yol açtığından aile, küçük kızlarını 1970 yılına bırakıp gitmek zorunda kalmıştır. Küçük omuzlarına yüklenen sorumlulukla dünyayı kurtarmaya çalışa...