🥀 Gözyaşı 🥀

185 27 0
                                    

- Lütfen git buradan ! Git ! Dedim bağırarak.

Batu söylediklerimden sonra arkasını dönüp kapının eşikliğinde durdu.Son bir kez daha arkasına dönüp bana baktı.

- Şimdi gidiyorum ama şunu da bilmeni istiyorum. Ben seni seviyorum ve senden asla vazgeçmeyeceğim. Bedeli ne olursa olsun ! Dedi ve kapıyı çarparak gitti.

Dizlerimin üzerinden kalktım. Perişan bir halim vardı. Biliyordum. Yüreğimdeki mutsuzluk ve acı ile banyoya gittim. Uzun ve sıcak bir banyo yapmak istiyordum.

Küveti hazırlayıp içine girdim. Başımın altına sarıp yastık haline getirdiğim havluyu koyduktan sonra gözlerimi kapadım. Gözlerimi kapadığımda Batu'nun her dokunuşunu, her öpüşünü hatırlıyordum.

Vücudumda dokunduğu her yer yanıyordu. Ellerimle dokunduğu bölgelerin üzerinden geçerken kulağıma söylediği sözler benliğimi uçurumun kenarına sürüklüyordu.

Su soğuyana kadar küvette kaldım. Sonra üşümeye başlayınca çıktım ve bir havluya sarıldım.

Alışık olmadığım bir umursamazlık vardı üzerimde. Çok fazla bilinmeyen, çözülmemiş şeyler vardı ama bunları sonraya bırakabilirdim.

Bu uyuşukluktan rahatsız olarak kendimi giyinmeye zorladım. Kararsız ve üzgündüm. Aynada kendime doğru baktığımda karşımdaki kişiyi hiç beğenmedim.

Saçlarım küçük aktar tarzı dükkanlarda satılan bebeklerin ne kıla, ne de ota benzeyen, dokunsanız hışırdayacağını sandığınız cansız,kuru, soluk rengini ve şeklini almıştı. Gözlerim eskiden satılan şekerlenmiş şuruplar gibi cansız,katı,suyu çekilmiş... Dibe çökmüş bir tasa, kaygı tortusu gibi görünüyordu. Bu kadar kuru kabuğa benzeyen bir çift göze daha önce hiç rastlamamıştım. Elerimle cildime dokunarak rengimin hayaletler gibi beyaz, cansız, soluk bir şekil aldığını gördüm. Yüzümde gelişi güzel çıkmış sivilceler vardı. Ellerimi cildimden ayırıp aynaya bakmayı kestim.

Aynadaki görüntüm şu anki halime hiç yardımcı olmuyordu. Yatağa uzanmaya karar verdiğim sırada telefonumu gördüm. Şu an biriyle konuşmaya o kadar ihtiyacım vardı ki telefonu elime alıp ezberimde olan Nehir'in numarasını tuşladım.

Sağ elimde sıkıca telefonu tutup öylece durdum. Numaraya bakıyordum. Parmağım arama tuşuna basmak istiyor ama zihnim bunu yapmamı engelliyordu. Kararsızlığıma sinirim olup elimi ağzıma yaklaştırıp dişlerimi tenime geçerdim.Acımıştı canım bunu hissedebiliyordum ama şu anki çektiğim acının yanında sivrisinek ısırığı gibi kalmıştı. Dişlerimi geçirdiğim yerin acısı fazla da uzun sürmemişti.

Numarayı silip tuş takımını kapadıktan sonra telefonu yatağın üzerine fırlattım.

" Onu aramam doğru olmazdı. Hem arayıpta ne diyecektim ? Kendi dertlerimle onu yeterince üzmemiş miydim ? Daha fazla üzmeye hakkım yoktu. " dedim kendi kendime.

Ellerimle yüzümü sıvazlayıp saçlarıma geçirip karıştırdıktan sonra yatağa attım ruhsuz, yaşayan ölü bedenimi. Ellerimi başımın altına koyup düşünmeye başladım. Şu an düşünmek istemiyordum. Düşünürsem kendime gelemez, onu bir an olsun aklımdan çıkaramazdım. Ama kendimi tanıyordum. Düşünmeye devam edecektim. Onu, yaşadıklarımızı, her şeyi...

Düşünürken yorgun olan bedenim gözlerime baskı yaparak yavaşça kapanmaya zorladı. Birkaç dakika içinde uykuya teslim olmuştum.

Yıldız ; yanlızlığın içinde kaybolmuş. Karanlığın içine hapis olup umut ışığını ararken daha da karanlığın içine çekilmiş. Çıkmak için çırpınırken daha da kötü batmış. Yaşamak için uğraşırken ölü bir beden haline gelip üzerine defalarca toprak atılıp yerin yedi kat altına gömülmüş bedenin adıydı bu.

VANİLYA ÇİÇEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin