devil eyes, ep12

1.2K 169 51
                                    


Hyunjin odasından çıkmıyordu, iki gündür bu böyleydi. Hazır noodle ve birkaç abur cuburla yetiniyordu günler boyunca. Chan ve Minho'yu çok üzdüğünün de farkındaydı ama onlara kabul ettirmek istiyordu.

Jisung gelecekti bu akşam, yavru kedi biraz da Jisung da duracaktı, okulda iki gündür sadece bu kısa cümlelik muhabbeti kurmuşlardı. Hyunjin bir de bu yüzden kötü hissediyordu, Jisung'tan uzaklaşmak isteyebileceği en son şey bile değildi.

Jisung'un bu akşam evlerine gelecek olması onu biraz strese sokmuştu çünkü ne Minho hyungunun ne de Chan hyungunun haberi vardı bu işten. Hyungları belli ki Jisung'un deli olduğunu düşünüyordu ve kendisiyle de görüşmesini istemiyordu. Evet doğru, bilimsel düşünecek olursak Jisung'un dediği bedelin hiçbir açıklaması yoktu ama Hyunjin'in Jisung'a güveni tamdı.

Üstünde çok düşünmüştü, "hangi bakışların bir bedeli olabilir ki?" diye düşüncelere dalıp durmuştu. Mantıklı bir cevap bulamasa bile Jisung'a güveniyordu çünkü bulundukları muhabbet boyunca oldukça normal bir insan gibi davranmıştı, onun deli olabileceğine dair hiçbir şüpheli davranış yoktu elinde.

Cenin pozisyonunda yattığı yataktan uyuşuk hareketlerle kalktı, şu birkaç gündür kendini çok bitmiş hissediyordu. Üstelik bunu Felix'e bile yansıtmıştı, en çok üzüldüğü şeylerden biri de buydu.

Banyoya geçmişti, elini yüzünü yıkıyordu çünkü bu ruh halinden kurtulması gerektiğini düşünüyordu.

Yüzünü kurularken evdeki ölüm sessizliğini bozan zil sesiyle olduğu yerde irkilmişti. Hızlı sayılabilecek adımlarla merdivenden aşağı inmişti.

Kapı önündeki Chan'ı gördü, kendisine büyük ve panik dolu gözlerle bakan Hyunjin'i görünce elini kapı kulpundan çekmişti Chan.

"Jisung." diye fısıldadı Hyunjin.

Chan önce Hyunjin'in bitmiş gibi görünen ince vücuduna bakmış ve onaylamaz bir şekilde kafasını sallayıp derin bir nefes vermişti.

O sırada hala bir kapı sesi duyamayan Minho koridora gelmiş ve birbirine uzak mesafeden bakan ikiliye bakmıştı.

"E açsanıza kapıyı."

Sonra kendisi iki adımda kapıya vardı ve kapıyı açtı.

Kimse konuşmuyordu ancak Chan da Minho da bir göz kontağı kurma çabasına girmişti. Hyunjin onlara "Amacınız ne sizin?" dememek için kendini zor tutuyordu.

Merdivenlerden tamamen inip Jisung'un kolundan tuttu ve odasına çıkarmak üzere çekiştirmeye başladı, Jisung'un cılız bedeni de onun aceleci adımlarına uyum sağlamıştı mecburen.

Ancak odanın önüne gelince Hyunjin'in aklına odasının her bir köşesinde Jisung'un çizimi olduğu geldi. Adımları panikle durmuş ve mahcubiyetle Jisung'a dönmüştü. "Burada bekle, kediyi getiriyorum hemen."

Jisung Hyunjin'in anlamlandıramayacağı bir şekilde gülümsemişti.

Hyunjin kucağındaki yavruyla yeniden Jisung'un yanına dönünce Jisung'un hala gülümsediğini görmüştü, kaşlarını çattı çünkü şimdiki gülümsemesi hiç de samimi değildi.

"Söyledin değil mi?" diye fısıltıyla karışık titrek bir şekilde sormuştu Jisung kediyi kendi kucağına alırken. "Onlar... Ailen benim gözlerime bakmaya çalıştı."

Hyunjin bir şey diyemedi, elleri terledi ve gergin olduğu için bakışlarını kaçırdı.

Arkasını dönüp "Gideyim ben," dedi Jisung. Merdivenlerden hızlıca inip açık kapıdan çıktı gitti.

Hyunjin de aynı hızla aşağı inip açık kapıyı kapattı ve agresif hareketlerle hyunglarına döndü. "Bunu neden yaptınız?"

"Tanrı aşkına," dedi arkasına dönüp merdivenlere yönelirken, bağırmamak için kendini zor tutuyordu. "Size onun dediklerinin gerçek olduğunu söyledim ve siz de güya onun gözlerine bakarak deniyorsunuz, öyle mi?"

Odasının kapısını sertçe kapatmadan önce "Çok teşekkürler cidden," dedi ve kendini hemen yatağına attı. Kendini çok, çok ama çok fazla kötü hissediyordu. Hyungları ne bekliyordu ki, Jisung'la bakışıp güya başlarına bir şey gelmediğini Hyunjin'e kanıtlamak falan mı?

Chan umutsuz olduğunu gösterircesine Minho'ya ters bir bakış atmış ve deri ceketini sırtına atıp dışarı çıkmıştı, ailesini koruyamıyor gibi hissettiği için şu sıralar kendini çok suçlu hissediyordu, hava alması gerektiğini düşünmüştü.

Minho ise sevgilisinin ardından iç çektikten sonra yavaş adımlarla Hyunjin'in odasına doğru adımlamaya başlamıştı.

Kapısına iki defa tıklattı, Hyunjin bir cevap vermeyince uyuşuk hareketlerle kapı kulpunu çevirip kafasını içeriye uzattı. Hyunjin kendini ağlamamak için zor tutuyordu, arkası dönük yatıyordu ancak omuzlarını o kadar çok sıkmıştı ki Minho bunu anlayabilmişti.

Sessiz adımlarla yatağa yaklaştı Minho ve sonra yavaşça yatağa oturdu, elini Hyunjin'in omzuna attı.

Hyunjin anında kendini salıp hıçkırarak ağlamaya başlarken Minho da yatağa yatmış ve ona sıkıca sarılmıştı. Evladının acısı ona acı çektiriyordu.

"Bana neden inanmıyorsunuz hyung? Ona güvenmemenizi anlayabilirim... Ama bana güvenmeniz gerekirdi!"

Hyunjin anlaşılmaz bir tonda kelimeleri yuvarlayarak konuşmuş ve yüzünü hepten gömmüştü yattığı yastığa, omuzlarında biriken tüm yükü, tüm duygularını şu an boşaltıyormuş gibi hissediyordu.

Minho kafasını Hyunjin'in boynuna soktu ensesinden yanaşarak. "Şşt, ağlama." diye fısıldadı, oysaki o da ağlamak üzereydi. "Ben sana güveniyorum. İnanıyorum sana."

şu sıralar o kadar depresifim ki uf 😔

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

şu sıralar o kadar depresifim ki uf 😔

neyse iyi geceler size 🥺🥺 en tatlı rüyaları görün ✨

devil eyes, hyunsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin