Ofisin kapısından içeri girerken Louis'nin bir elinde ekip aracının anahtarı, diğer elinde ise kahvesi vardı. Yerel bir polis departmanının cinayet büro dedektifi olarak üçüncü yılındaydı. Polislik onun için çocukluktan gelen bir tutkuydu, ailesi de onu çoğu zaman bu konuda desteklemişlerdi.
Sadece cinayet büroya geçmeye karar verdiği anda ailesi kıyameti koparmıştı. Seri katillerle dolu bir şehirde cinayet dedektifi olup kendisini hedef göstermesini istememişlerdi. Louis onlara fazla göze batmayacağına, sadece masa başında çalışacağına söz vermişti ama gelin görün ki şimdi ünlü dedektiflerden biri olmuş televizyonlara bile çıkıyordu.
Yukarı kata çıkıp ofisteki diğer arkadaşlarına "Selam millet!" diye seslendi ve kahvesinden bir yudum aldı. Diğer cinayet büro dedektifleri bir köşede toplanmış sohbet ediyorlardı. Doğrudan onlara doğru yürüdü, beyaz tahtaya bir şeyler yazmakta olduklarını görünce aralarına katılıp "Neler oluyor?" diye sordu.
"Oh, Tomlinson, hoş geldin. Son yılların seri katillerini sıralıyoruz ve Stanley ilk sıraya Kibritçi'yi koyuyor."
Stanley kendisini "Adam tüm kurbanlarını canlı canlı yakıyordu ve kibriti de cesetlerin yanına bırakıp romen rakamlarıyla ceset sırasını belirtiyordu." diye korudu.
Louis gülerek başını iki yana salladı, beyaz tahtadaki listeye baktı. "Kibritçi listenin sonlarında olabilir ancak."
"Adam kibrit bırakıyordu ve yine de yakalanmadı!"
"O Metropolitan Polis Departmanı'nın beceriksizliğiydi, Stanley. Dava bizde olsa iki haftaya kalmaz çözerdik. Size bu listenin başına kimin geleceğini göstereyim..." Elindeki kahveyi sehpaya koydu, tahta kalemini aldı. Eliyle en üstteki Kibritçi yazısını sildi ve yerine Hacker yazdı.
Onun varlığını bir anlığına unutmuş olan tüm dedektifler aynı anda "Aaaa!" nidasıyla şaşırıp aynı anda hak vermeye başladıklarında Louis sırıttı. "Bize sahte kamera görüntüleri hazırladı. Sistemimize girip cinayet günlerine göre polis nöbet listesini değiştirdi. Üstelik biz bu bilgisayar dehasını genç bir yazılımcı sanıyorduk ama altmış sekiz yaşında bir emekli öğretmendi."
"Tamam ama Kibritçi-" Dedektif Stanley tekrar konuşmaya çalıştığında meslektaşları aynı anda güldüler ve "Kes artık sesini!" diyerek onu susturdular. Aralarında konuşup gülüşmeleri, Louis'nin cep telefonunun çalmasıyla son buldu.
Louis onlardan özür dileyip kenara çekildi, departmanın girişindeki memur arkadaşından gelen çağrıyı cevapladı. "Evet Arthur?"
"Dedektif Tomlinson, kapıda bir cinayet tanığı var."
"Eee? Alsana içeriye."
"Efendim..." Arthur sahte bir öksürükle boğazını temizledi ve kısık sesle devam etti. "Bir milletvekilinden bahsediyor."
"Kurban olarak mı?"
"Hayır, katil olarak."
Louis kısa bir anlığına donakalıp "Oh..." diye mırıldandı. "Şey, tamam. Kimseye bundan bahsetme. Sadece cinayet tanığı olarak girişini yap, kırmızı ziyaretçi kartı ver ve içeriye al. Yukarıya çıkmasın. Zemin kattaki tuvaletlerin oraya gönder."
"Tuvalet mi?"
"Evet. Tuvalete gönder." diye tekrarladı Louis, ardından telefonu kapatıp cebine koydu. Dedektif olarak çalışmaya başladığı anda ilk işi kapıdaki görevlilerden birini kendi çalışanı yapmak olmuştu. Kendi kadrosuna aldığı Arthur ona saygı duyan genç bir memurdu, Louis'nin emirlerini yerine getirmekten çekinmezdi. Louis ona önemli olan her konuda kendisine cep telefonundan haber vermesini tembihlemişti. Her an her şey olabilirdi, tedbir almayı severdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRET WITNESS
FanfictionHarry büyük bir suça şahitlik ettiği için kendini bir belanın tam ortasında buluyor. Güvenecek kimsesi, gidecek hiçbir yeri yok.