Dediğini yaptım ve o kafeyi buldum. Tabii gittiğim yerin büyük bir tadilat içinde olmasını beklemiyordum. Bulmam gereken dört adam vardı fakat burada dörtten daha fazla erkek vardı ve hepsi bir işin başından tutuyor gibiydi.
O sırada birkaç sandalyeyi içeriye taşıyıp gelen adamı durdurdum.
"Merhaba. Rahatsız ediyorum fakat buranın sahipleri nerede, biliyor musunuz?" diye sordum. Adam güneşten dolayı tek gözünü kısmış ve dikkatini bana vermişti.
"Yenisini mi yoksa eski olanları mı soruyorsunuz?" diye sorduğunda tadilatın nedenini anlamıştım. İlk gördüğümde aklıma gelmiş olsa da basit bir yenilik olabileceğini düşünmüştüm ama görünen o ki kafeyi elden çıkarmışlardı.
"Niall, Louis..." dedim fakat diğerlerinin adını hatırlayamıyordum. "Galiba eski olanlar olması gerekiyor. Değil mi?" dediğimde adam başıyla onayladı ve bana kendisinden daha üst duran birisini gösterdi. Aynı üniformayı giyiyor olsalar bile gösterdiği adam çevresine emir dağıtıyordu.
"Büyük ihtimalle fakat nerede olduklarını ben bilmiyorum. Joseph size yardımcı olabilir." kendisine teşekkür edip oradan ayrıldım ve adının Joseph olduğunu öğrendiğim adamın yanına ilerledim.
"Merhaba. Ben Sharon, siz de Joseph olmalısınız." diyip elimi uzattım ve adam kafasındaki şapkasını çıkarıp benimle tokalaştı.
"Evet, buyurun. Bir sorun mu var?"
"Ah, hayır. Sadece burayı satan sahiplerini arıyorum. Dört adam olmaları gerek, yirmili yaşların sonlarında." diyerek aradığım kişileri tarif etmeye çalıştım. Biraz önce hatırlasam da isimler tamamen aklımdan uçup gitmişti. İsimleri kolay aklımda tutamadığımı biliyordum.
"Ne için arıyorsunuz?" dedi sorgularcasına.
"Ortak bir arkadaşımız var fakat kendisi uzakta. Ondan bir haber getirdim, bana burada bulabileceğimi söylemişti." dedim açıklama yaparak. Adam biraz düşündü.
"Birazdan yeni sahipler ile burada olacaklar, o zamana kadar arabanın içinde bekleyebilirsiniz. Dışarıda çok güneş var." bu teklifi nazikçe reddettim ve gelmelerini bekleyeceğimi söyledim. Kaldırıma oturdum ve zaman geçirmek için biraz telefonumla oyalandım. Yaklaşık yarım saat sonra bir ses beni kendime getirdi.
"Merhaba. Sanırım bizi arıyormuşsunuz." diyen sese doğru döndüm. Sarı saçlı, mavi gözlü bir adam üzerine beyaz bir tişört ve kot pantolon giymişti. Bu gündelik hali nedense beni rahatlatmıştı.
"Evet." dedim ve kısa bir sürelik sessizlikten sonra tekrar konuştum. "Ben Sharon... Sharon Adams. Zain'in bir arkadaşıyım."
Çocuğun yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum, aynı zamanda pek renk vermeye çalışmasa da gözlerinin içindeki parlaklıktan mutluluğunu da görebilmiştim. Keşke onlara her şeyi anlatabilseydim fakat bunu şimdilik yapmayacaktım. Deli olduğumu düşünmelerini istemiyordum. Ve bu yüzden bu sarışının yüzündeki mutluluğu söndürmek zorundaydım.
"Ben de Niall. Neden içeriye gelmiyorsun?" diye sordu eliyle beni davet ederken. Nazikçe gülümsedim ve o da önden ilerlemem için bana yol gösterdi. İçerideki üç adam içeriye girmemle beraber bize doğru döndüler.
"Bu Sharon çocuklar, Joseph bize bahsetmişti. Zain'in bir arkadaşıymış, sanırım bize ondan haber getirdi." dedi Niall, yüzündeki gülümsemeyi artık saklamıyordu. O şok ve heyecan onların yüzünde de oluşmuştu.
"Ben Louis. Bunlar da Harry ve Liam." diyerek kendilerini tanıttı. Onlarla tokalaştıktan sonra etrafa bakındım.
"Bana sizi kafede bulacağımı söylediğinde hala daha işlettiğiniz bir yer olarak hayal etmiştim. Burayı böyle görünce sizi bulamamaktan endişelendim." dedim dürüstçe. Bana oturmam için bir sandalye gösterdiler ve hepimiz oturduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•idratherbeastalker•zm
FanfictionBir beyaz atlı prens yerine beyaz konsollu prensesin hikayesi. Bir bilgisayar oyununa hapsedilmiş adam ve ona yardım etmek için son zamanlarda fazlaca yalan söylemeye başlamış bir kız. Bütün tehlikeyi atlatıp adamı kurtaracak mı? Yoksa onun da sonu...