dix-sept

163 17 3
                                    

"Uzun bir süre yalnız kalamayacağız değil mi?" diye sordu Zain. Gülüp kafamı iki yana salladım ve çorbayı ona içirmeye devam ettim. 

Ya ailesi ya da çocuklar her zaman yanımızda oluyorlardı ve biz en son ilk beni odaya çağırdığında yalnız kalmıştık. Aslında onunla baş başa konuşmak, onu daha çok tanımak istiyordum fakat asla böyle bir imkanımız yoktu.

"Polislere ifadeni verdikten sonra taburcu olacaksın. Ondan sonra belki yalnız kalabiliriz." dedim. Kısık sesle konuşuyorduk çünkü tahmin edilebileceği üzere oda yine doluydu. Zain bir köşede kendi kendilerine oturan ailesini gücendirmek istemiyordu. Birbirlerini çok özlemişlerdi, bu yüzden zaman geçirmeleri beni rahatsız etmiyordu. Ama çok kısa bir aralık olsa bile birileri bizi rahat bıraksa hoş bir jest olabilirdi.

"Sen nerede kalıyorsun?" dedi. O uyandığından beri-sadece bir gün olmuştu- Harry'e gitmemiştim ve burada kalmıştım. Ben tek olduğum için sorun olmuyordu fakat Zain de çıktığında nerede kalırdık onu bilmiyordum.

"Harry'de kalıyorum." dediğimde başını aşağı yukarı salladı. Çorba bittiğinde tepsiyi yatağın kenarındaki sehpaya koydum.

"Eşyaların-"

"Annen ve baban ile onları aldık. Sorun yok." 

"Bankada birikmiş param vardı. Eğer bir şey paraya bir şey olmadıysa çocuklardan biriyle kiralık daire aramaya çık. Ben taburcu oluncaya kadar hep beraber evi hallederiz." dediğinde güldüm ve elimle yanağını okşadım. Bana gülümsedikten sonra başını annesine uzattı. "Anne!"

Trisha ona döndü. "Efendim?"

"Bankadaki param duruyor mu?" dediğinde Trisha biraz durdu ve düşündü. Sonrasında başını salladı.

"Yerinde duruyor, kimse onu ellemedi. Niçin?"

"Sharon ile kalacak bir yer bulmamız gerek. Ben de onunla kiralık bir ev ayarlayabiliriz diye düşündüm." dediğinde Trisha kaşlarını çattı.

"Bizimle gelmeyecek misin? Bir süre orada kalırız diye düşündük."

"Hayır anne. Orada olmak istemiyorum, en azından şimdilik." dedi. Trisha dudağını büzüp yere baktı fakat kısa süre sonra Zain'e geri döndü.

"Peki eşya işi?" 

"Benim eşyalarım vardı. Eksik kalanları ikinci elden alırız." dedim. 

"Çocuklar geldiğinde bakmaya çıksınlar, zaten o zaman polisler gelmiş olacaklar." dediğinde bizi onayladı ve kızlarına döndü.

Hınzırca gülümsedim ve Zain'in kulağına uzandım.

"Renkli bir şeyler ister misin?" dediğimde anlayıp anlamayacağını test etmiştim. O ise güldü ve kafamı kolunun arasında alacaktı ama son anda kurtulmuştum.

"Pembe panjur istiyorum." dediğinde güldüm ve yavaşça tokat attım. Gülümsemesini soldurmadan bana baktı. "Ne? Renkli bir şey deyince aklıma o geldi." dediğinde yatakta yanına yattım ve göğsümü ona yasladım. Popomun yarısı dışarıda kalmıştı ve düşmemek için acı çekiyordum ama bulunduğum yer beni çok huzurlu hissettirmişti.

"Sadece o mu?" dedim ve dudak büzüp ona baktım. Kafasını onaylarcasına salladı. "Peki o zaman senin için panjurları pembeye boyarım."

"Ben gelmeden bir yeri boyama. Evi beraber yerleştireceğiz." dediğinde onu onayladım. 

O sırada aniden kapı açıldı ve coşkuyla çocuklar içeri girdiler. Önde Niall vardı ve kucağında kocaman bir buket çiçek vardı. Arkasından şapkası ve botlarıyla Harry gelmişti, onun da elinde çikolata vardı. Onun arkasından ise gülen yüzlerle Liam ile Louis girmişti.

•idratherbeastalker•zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin