douze

162 20 6
                                    

Bölümümüzün şarkısı ektedir :')

***

Her geçen geçen dakika beni ona daha çabuk yaklaştırıyordu, bunu hissedebiliyordum. Bugün gözlerimi mutluluk ile açmıştım çünkü içimde çok iyi hisler vardı.

O güzel uyandığınız sabahta ne kadar saf ama her şeyden mutlu bir insan olduğunuzu bilirsiniz. İşte şimdi ben de kuşların cıvıltısını dinliyor, güneşin altında sirkeli suyumu içiyordum. İçimde o kadar salakça bir mutluluk vardı ki her gün midemi bulandıran bu tat bile beni rahatsız etmiyordu.

Şimdi neden böylesin diye sorabilirsiniz. Açıklayayım.

Biz anahtarı aldıktan sonra Zain ile kısa bir konuşma yapmıştık ve bütün işin artık ona kaldığını söylemiştim. O ise biz eve gelinceye kadar kısa bir sürede-aslında gittiğimiz yer ile evin arası iki saatti-son bir aydır Blanca'nın gittiği yerleri telefonunun sinyallerinden araştırmış ve kayda değer birkaç adres bulmuştu. Bunu bize haber verdikten sonra ise bulduğu adreslerin kamera kayıtlarını inceleyip hangisinin içinde olduğunu öğrenmişti. Neredeyse üç saat içinde hem adres hem de anahtar elimizdeydi. Bugün ise gidecektik ve büyük ihtimalle bu akşam Zain'i sağ salim hastaneye yetiştirecektik.

İçimin bu denli heyecan ve mutlulukla dolu olmasının sebebi buydu. Uzun bir süredir böyle hissetmemiştim.

***

"Ayıp olur diye soramıyorum ama gerçekten kaç eviniz var sizin?" diye sordum. Bu sefer geldiğimiz de dağın eteğinde bir evdi. Gerçi şaşırmamıştım, çünkü tam da bu tür işler için yapılmış gibiydi. Bir diğer eve göre daha günümüzden modern bir yapıydı ve etrafı neredeyse tamamen siyah camlardan oluşuyordu-evin dışı tamamen siyah ve griydi-. Bahçesinde ince fakat uzun bir havuzu, havuzun etrafında dört tane şezlong bulunuyordu ve geriye kalan her yerde çimler ve büyüklü küçüklü çiçekler bulunuyordu.

"Birçok... Birçok..." dedi Bay Willson. Bugün pek fazla konuşmayı tercih etmiyordu ama bunu işlerin sonu ermesinden dolayı üzerinde olan gerginliğe yoruyordum.

Açık kahve çelik kapının önüne geldiğimizde eliyle çantamı gösterdi. "Anahtarı verir misin?"

"Anahtar kabloların bulunduğu kutunun değil miydi?" dediğimde beni onaylarcasına başını salladı.

"Ama kapıyı da açıyor." dediğinde şüpheli bir şekilde baktım. Bugünkü tavırları aklımı karıştırıyordu ama bu hiç iyi bir yönde değildi. Yine de çantamı açtım ve anahtarı ona verdim. Kapıyı açtı ve içeri girmem için bana yol verdiğinde içeriye adımımı attım.

Tam ona dönüp bir şey söyleyeceğim zaman aklıma gelen ile duraksadım.

Kabloların kutusu olsa bile diğer ucunun Zain'e bağlı olması gerekiyor, bu yüzden öyle bir anahtara ihtiyacımız yoktu.

"Bay-" deyip arkamı döndüğüm anda kapının suratıma kapanması ile şok oldum. Ani bir refleks ile elim kapı koluna uzansa bile beni karşılayan anahtarın kilitlenme sesi olmuştu.

"Evde sana bir ay, Zain'e ise iki yıl yetecek kadar yemek var Sharon ama ne yazık ki sen kendi başının çaresine bakmaya başladıktan kısa bir süre sonra evin içinde bir yerde tahtalı köyü boylamış olacaksın. O da çok yakında sana kavuşur zaten." diyen Bay Willson'ın sesini duydum. Gözlerim sonuna kadar açılmıştı ve beynim neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Beni kandırmıştı. Aslında bunun olabileceğini biliyor ve bunu bir şekilde bekliyordum. Ama içimden bir ses ona güvenmemi söylemişti, o ses tahmin edileceği üzere kalbimdi.

"Şerefsiz!" diye bağırdım ve kapıyı yumrukladım. "Aç şu kapıyı!"

"Kapıyı aç demen ile açacak olsaydım neden kilitleyeyim ki?" diyerek beni küçümsediğinde ellerimi saçlarıma geçirdim. Ağlamak ve bağırmak istiyordum. "Şimdi Zain'i kablolardan kurtarabilirsin Sharon. Ama unutma çıkardığında ona hiçbir tıbbi yardım uygulayamayacaksın. Bu sadece ölümünü daha çok hızlandırır."

"Sana güvenmemeli idim." dedim ve hıçkırdım. "Ben bir aptalım."

"Evet, öylesin. Seni seçmesi şansıma oldu, daha zor kanan birini bulmalıydı."

"Sen sadece iyi bir yalancısın ve düzenbaz, aynı zamanda bir şerefsiz." dedim ve tekrar bir yumruk attım. Hıçkırıklarımı içimde tutmaya çalışıyordum, bu durumda olsam da ona güçsüz olduğumu göstermemeliydim. Buradan bir şekilde çıkacağımı biliyordum.

"Sen de kötü bir yalancısın." dediğinde derin bir nefes aldım.

"Buradan çıkacağım Trevor. Ve bu senin sandığından daha çabuk olacak." dediğimde güldü.

"Eğer bunu yapabilecek güce sahipsen bu kapıdan dışarı adım attığında yemin ederim seni saygıyla selamlarım." dediğinde bu sefer ben güldüm ama hemen ciddiyete geri döndüm.

"Hayatımın hiçbir döneminde senin saygına ihtiyacım yok."

"Seninle konuşmak güzeldi Sharon. Ama şimdi sevgilin ile tanışma anın, ne yazık ki gitmek zorundayım."

"Cehenneme git!"

"Benden önce gideceğine eminim."

Ve üstüne hiçbir şey demeden omuzlarımı düşürerek kapıya arkamı döndüm. Şu an tek yapmak istediğim evin içindeki Zain'i bulmak ve daha sonra onu kurtarma yollarını düşünmekti. O şerefsizlerin ondan daha fazla yararlanmalarını istemiyordum. Buradan çıkacağımıza emindim, bu yüzden şimdilik önemli olan onu kurtarmaktı. Bunu sağlamak içinse içinde bulunduğu durumu incelemek zorundaydım.

Kapının sol tarafında büyük bir salon, sağ tarafında ise yine büyük bir mutfak ve yemek masası vardı. Kapının tam önünde ise yukarıya giden merdivenler. Koşarcasına merdivenleri tırmandım ve yukarı ulaştım. Koridor dar fakat uzundu ve L şeklindeydi. Koridor boyunca gördüğüm siyah iki kapısı kapalıydı. Hızlı adımlarla L'nin görünmeyen kısmına gittiğimde ise açık bir kapı ve cılız sesler duymuştum. Bu sesler hastanelerden bildiğimiz EKG holter sesiydi.

Adımlarım yavaşlamamış, aksine hızlanmıştı. Kapının ardına ulaştığımda bir hastane yatağında onu kablolara bağlı bir şekilde gördüm. Sandığımdan daha uzun ve güzel olan kirpiklere sahip gözleri kapalıydı, tamamen bilinçsizdi. Canlı olduğuna dair tek kanıt EKG sesleriydi. Dağınık duran saçları, esmer teni ve sakalları ile onu gördüğümden, hayal ettiğimden daha farklıydı. Gerçi onu sadece bir bilgisayar ekranından ve ergenliğinde çekilmiş olan videolardan görmüştüm.

Yanına gittim ve yatağın kenarına oturup parmaklarımın ekran yerlerinden yanağını okşadım. Gözlerini açıp bana bakması için sahip olmam tek şeyin sabır olduğunu biliyordum ama şu an onu burada öylece yatarken gördüğümde sabır bana en uzak duyguydu.

Kalbi düzensiz bir şekilde atıyordu. Bazen hızlanıp bazen yavaşlayan kalp ritmi içinde bulunduğu durumu ve neden bu kadar yorulduğunu apaçık ortaya koyuyordu. İyi birisi de olsa kötü birisi de olsa onu kurtarmakla iyi yapmıştım. Kimse bunu hak etmezdi.

"Eğer şu an konuşabilseydik bana diyeceğin birçok cümleyi hayal edebiliyorum. Ama eğer buraya geldiğimde bilinci açık sapasağlam önümde dursaydın hiçbir şey demeden sadece sana sarılırdım." dedim. Tek bir gözyaşı tanesinin gözümden düşüp yanağımdan aktığını hissediyordum. "Beni duyup duyabildiğini bilmiyorum, şu an bir robot olmak dışında başka bir isteğim yok. O zaman daha kolay iletişim kurardık."

"Bu kadar yakına gelmişken vazgeçmeyeceğimi biliyorsun, er ya da geç onlar bize inanmasa da buradan çıkmamızı sağlayacağım. İstedikleri kadar küçük görsünler, ben senin neden beni seçtiğini biliyorum. Düşünecek ve burada kaldığımız bütün süre içerisinde seni nasıl daha erken şu saçmalıklardan kurtaracağımı bulacağım, sakın kuşkun olmasın."

***

Sizce Sharon dışarı çıkacaklarına neden bu kadar emin?

Bir plan yaptıysa bu nasıl bir plan olabilir?

•idratherbeastalker•zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin