"Bu bir şaka değil mi?" diye bağırarak yatakta oturur pozisyona geldim. Bembeyaz çarşaflar içinde aydınlık bir sabaha evin içinde dolaşan kahvaltı kokusu ile uyanmıştım.
Kahvaltı kokusunu bilirsiniz. Hani şu gevrekli, poğaçalı, yumurtalı, olursa salamlı ya da sosisli koku. Huzurlu bir güne başlamanın en güzel yolu. Hem iyi bir kahvaltı yiyeceğinizi bilirsiniz hem de hazırlama sorumluluğu üzerinizden kalkmıştır.
Ama üç yıllık güzellik uykusundan yeni uyanmış sevgiliniz bu kokunun kaynağı ise biraz sinirlenirsiniz de. Bu yüzden anın büyüleyici hissi ortadan kalktığında ellerimde gözlerimi ovaladım ve çatık kaşlarla mutfağa doğru ilerledim.
Dünkü kıyafetleriyle vücudunun bütün yükünü bir tarafa vermiş şekilde ocağın başında duruyordu. Boşta kalan sağ eli ile bangoya sıkıca tutunmuştu. Yanına gittim ve poposuna vurduktan sonra eski ciddi, kızgın bakışlarıma geri döndüm.
"Senin yatman gerek." dediğimde omuz silkti ve beni es geçip küçük küçük doğradığı salatalıklardan bir tanesini ağzına attı.
"Seni yeterince yoruyorum bırak bunu ben yapayım. Hem böylece bacaklarımın açılmasını sağlayacağım." dediğinde biraz haklılık payı olduğunu fark ettim. Bangoda sıralı duran peynir, zeytin, salatalık ve domates gibi kahvaltılıkların tabaklarını alıp yemek masasına yerleştirmeye başladım.
"Şikayet etmiyorum, hoşuma gitti." dedim ve hepsini yerleştirdikten sonra arsız bir gülüşle ona döndüm. "Ama aynı zamanda sinirlendim."
İçinde salamların bulunduğu tavanın altını kapattı ve elinde tavayla yemek masasına gelip onu koyduktan sonra oturdu. Ben de karşısına oturdum ve hızlıca yemeye başladık.
"Hoşuna gittiyse konu kapanmıştır." dedi. Bazen baskın karakterde olmasını çok seviyordum. Bu yüzden gülümsedim ve yemeye devam ettim.
"Bugün ne yapacağız?" diye sorduğumda dudaklarını büzdü ve bana baktı.
"Her gün film izleyip yatamayız." dedi ve ben de onu başımla onayladım.
Sevip sevmediğini bilmiyordum fakat bir önerim vardı.
"Resim çizmekle aran nasıl?" diye sordum sorgulayan bakışlarla.
"Çok uzun zamandır yapmadığım, özlediğim etkinlikler..." dedi Zain. Canının biraz sıkıldığını hissetmiştim ama bu sıkıntı resim sevmediği için değildi. Çok özlediği belli oluyordu.
"Üniversiteye resim alanında kazandığım ödüller sayesinde kazanmıştım." dedim. Bu doğruydu. Hollanda'da iken birçok yarışmaya katılmış ve lise dönemimdeyken birkaç sergide eserlerimin sergilenmesini sağlamıştım. Yurt dışında bir üniversiteye kabulümün anahtarı ben ve hayal gücümdü.
"Hiç bana gösterebileceğin var mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Hepsi ailemin evindeydi ve buradayken üniversite yüzünden hobilerime ara vermek zorunda kalıyordum. En azından tuvale çalışamıyor, oraya buraya bir şeyler karalıyordum. Onların ise nerede olduğunu bile bilmiyordum.
"Burada yok. Ama bugün beraber bir şeyler çizebiliriz değil mi?" diye sordum. Evimizde boş bir oda vardı. Hiç kullanmıyor olsam bile gördükçe içim rahatlasın ise malzemelerimi kendimle beraber İngiltere'ye de getiriyordum. Kızlarla evi yerleştirirken kalan boş odaya kitaplarımı, çalışma masamı ve resim malzemelerimi koymuştuk.
"Üzerimdeki pası atarım." dediğinde güldüm. Yapmak istemiyordum fakat her defasında böyle konuştuğunda gülesim geliyordu.
"Üzerindeki pası atacağın çok fazla aktiviten var Zain. Daha neler yapmak zorunda kalacağız acaba?" dediğimde o da güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•idratherbeastalker•zm
FanfictionBir beyaz atlı prens yerine beyaz konsollu prensesin hikayesi. Bir bilgisayar oyununa hapsedilmiş adam ve ona yardım etmek için son zamanlarda fazlaca yalan söylemeye başlamış bir kız. Bütün tehlikeyi atlatıp adamı kurtaracak mı? Yoksa onun da sonu...