Gyeongbokgung sarayından girdiğimiz sırada bizden 10 yaş büyük varsaydığım hizmetkar bizi karşıladı.
"Size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Biz askeri sınava girmek için gelmiştik." söylediğim şeye hizmetkar gülümsedi.
"Herhalde prosedürü bilmiyorsunuz. Sınava girmeniz için 1 buçuk veya 2 aylık bir ders sisteminden geçmeniz gerekiyor." dediğinde kaşlarımı çatarak ve üstüne basa basa cevap verdim.
"Benim ders sistemine ihtiyacım yok. Yeterince iyi olduğumu biliyorum. 15 yıldır ben bunun için hazırlanıyorum. Anladınız mı beni?" Taehyung kolumdan tutarak beni yanına çekti. Susmamı belli eder bi şekilde kaş göz işaret yaptı.
"Sizi anlıyorum ama maalesef herşeyi bildiğinizden emin olunması gerekiyor. Ok atmak, kılıç, at binme gibi fiziksel şeylerin yanı sıra adap, konuşma, yürüyüş, saygı gibi şeyleri de öğreniceksiniz. Özelliklede adap. Tabi bu sınavdan, katılan 12 kişiden sadece 3 kişi geçicek. Onlardan en iyi olan kişi prensin sağ kolu olucak. Diğer iki kişi sarayın saygın iki askeri olucak. Lütfen şimdi size sınıfı göstermeme izin verin ." adam bize hafif gülümseyerek eliyle yürümemiz için işaret etti.
Adamın dediklerini kafamdan geçirdim. Evet ok ve kılıçta usta olabilirdim. Ama maalesef diğer şeylerde bir saray adabı yanında sıfır kalıyordum. Planımı uygulanan için prensin sağ kolu olmam gerekiyordu.
Üçümüz bir derenin üstündeki köprüden geçerken etrafı süzüyordum. Gerçekten çok gösterişli bir saraydı. Etrafda bolca korenin simgesi olan kiraz çiçeği ağacı vardı. Nehirlerin içine özenle konulmuş gibi gözleri bile kamaştırıcak renkli taşlar diziliydi.
Önde yürüyen zarif bir kadın, arkasında 20 kişilik, ikişer halinde yürüyen bir topluluk önümüzden geçtiğinde önümüzdeki hizmetkar eğildi. Taehyungda hizmetkarı taklit edip eğilmiş, ben ise kadına bakakalmıştım. Kadınla göz göze geldiğimizde,
"Aptal mısın eğilsene" diyerek Taehyung'un kolumdan tutarak beni eğmesiyle kadınla olan göz temasımız kesilmişti.
Yeniden dikleştiğimizde hizmetkar bana göz devirdi.
"İşte tamda bundan bahsediyordum. Bizden rütbece yüksek olan insanları gördüğümüzde önünde eğiliriz." dediğine karşılık bunu zaten biliyorum der gibi başımı salladım. Ve yine bana göz devirdi. Normalde göz deviren taraf ben olurdum ama neyse.
Yeniden yürümeye başladığımızda babamın burda ne işi olduğunu, hangi konumda olduğunu, hangi suçla iftiraya uğradığını daha çok merak etmiştim. Emin olun hem öğrenicek, hem de intikamını alıcaktım.
Sonunda sınıfa vardığımızda hizmetkar kapıyı açıp geçmemize müsaade etti. Oturucağımız yeri gösterip birkaç şey hususunda bizi tembihledi.
Sınıfta hizmetkarın dediği gibi 12 kişiydik. Basamak basamak katmanlar vardı. Her katmanda dört kişi oturuyor ve ikişer şekilde bölündüğünde ortadan geçiş sağlanıyordu. Benle Taehyung yan yana oturmak istesekte boş olan iki yere oturmak zorunda kalmıştık.
Taehyung yerine geçerken bana kaş göz işaretleriyle yanına geçeceği çocuğun ne kadar yakışıklı olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Evet kesinlikle haklıydı, kıskanılacak bi vücuda sahibti.
Ben ise Taehyung'a göz devirip yanına oturacağım çocuğa baktım. Bana gülümserken, bende ona tebessümle karşılık verdim.
"Merhaba, ben Hoseok." dedi yine ama yine gülümserken.
"Ben de Jimin" demiştim öylesine. Arkadaş edinecek halim yoktu. Taehyung yeterdi hatta artardı bile. Konuşmak istemediğimi anlamış olmalı ki sessizce önüne dönmüştü.