Kemal'in ustalıkla kullandığı bıçağının tahtadaki gelgitli sesleri arasında telefonunun bildirim sesi duyuldu. Yazarken varım hesabından bir mesaj daha gelmişti. İstemsizce oturdu bir yere Kemal, uzun uzun yazmışsa iki arada bir derede okumak istemiyordu. Yazılanları kanıksamalı, anlamalı, sindirmeliydi."Koskoca bir gökyüzü altında binlercesi... Bir şair düşün tek satır yazmadan âşık olmuş elin olmuş her şiire. Elini uzatmamış kaleme kâğıda, uzansa ve dokunsa neden onun da olmasın şiir?"
Yaz demek istemişti ona. Bizim yazdıklarımıza ağzının suyu akarak bakacağına kendin yaz. İyi de hesabı yöneten kişi bunu neden mesaj olarak atıyor da kendi sayfasında paylaşıp daha çok kişiye ulaşmıyordu. Onu tanıyan biriydi belki de. Bu mahallede oturan, hatta bu sokakta, Sevda Çıkmazı'nda... Yazar bir komşusu olmadığına nerdeyse emindi. Arabasına binen müşterilerden biri, iyi de adını nasıl öğrenmişti. Beğenmişti onu, böyle basit oyunlarla onunla tanışmaya mı kalkışacaktı? Hoşuna gitmediğini söyleyemezdi. Belki şu her gece gidip aldığı pavyondaki kadın... Fazla büyüktü, nerdeyse annesi yaşında. Kaldı ki feleğin çemberinden geçmiş, aşk vaadinden de aşkın kendisinden de usanmış biriydi. Aynı saatte çalıştığı mekânın önünden alıyor, evine bırakıyordu her Allah'ın gecesi. Konuştukları sınırlı, sıradan, yüzeysel ve bomboştu. Böyle derin cümleler yazacak kişi bambaşka bir insan olmalıydı. Arabasına binen, bir kez binmiş yolculardan... Sokakta oturan, onu görünce eli ayağına dolaşan kızlardan biri. Öyle olmalıydı. Hiç dikkatini çekmemişlerden biri. Yazık, yazmaya sevdalı olduğunu bilse mutlaka çekerdi dikkatini. Şimdi bir cevap verse, bir gecede çözerdi kızı. Belki de erkekti. Profildeki fotoğrafını gören hangi erkek durmadan yazardı ki. Son zamanlarda yaygın bir hastalıkmış gibi görünen eş cinsellerden biri de olabilirdi. Öyle hunharca tüketiyorlardı ki cinsel isteklerini sonunda başka türlü tercihler tatmin eder oluyordu onları. Çok detaylı anlatamazdı bu mevzuyu; daha geniş çapta anlayamamıştı çünkü.
"Aldığımız patatesler kurtlanmış." Elinde telefonla başını kaldırıp baktı annesine. Sarkan gıdısından öpmek, kalın beline sarılmak, onu çok sevdiğini söylemek istedi bir anda. "Sen de mi bunalıma giriyorsun yoksa? Oturmuşsun elinde telefon, duymadın mı dediğimi? Patatesler kurtlanmış. Ya da zaten kurtluymuş. Aradım toptancıyı, gelip alacak."
"Halledemediğin iş yok senin de."
"Ne sırıtıyorsun Kemal?"
"Diyorum ki bu kadar güzel olman gerekiyor muydu?"
Gözlerini kaçırdı Cennet. "Deli çocuk, eğlenme benle." Bulâşık eldivenlerini giydi. "Kiminle mesajlaşıyorsun bakayım sen."
"Kimseyle? Birisi bana mesaj atıyor, iki oldu. Gizli bir hayran edindim galiba."
"Bir değildir oğlum o, bindir, iki bindir."
"Bin tane gönlüm olsa vermezdim kendime." Kalktı Kemal, yeniden işine döndü. "Düşünsene kız benim yüzümü bile göremez."
"Hangi kız?"
"Bu bana yazan kız işte."
"Güzel mi?"
"Görmedim."
"Fotoğrafını iste."
"Ben daha hiç cevap vermedim."
"Kız olduğunu nerden biliyorsun?" Sıcak su dolu leğeni lavabonun içine bırakıp yeniden döndü oğluna. Mavi gözleriyle kesişti bakışları.
"Erkektir belki de."
"Tövbe de."
"İbnenin tekidir belki de."
"Aman ha Kemal, Allah korusun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevda Çıkmazı
General FictionÇıkmaza düşmüş bir sokağın sevdaya düşkün sakinlerinin hikayesi. Biraz gizemli, biraz telaşlı, mutfak kokulu bir mahalleye girdik, çıkamıyoruz.